Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Esnaf memnun, hükümet memnun, o zaman bize söz düşmez değil mi? Ama Nişantaşı’nda gidecek yer bulamayanlardansanız kentteki Arap istilasına yabancı düşmanlığı tuzağına düşmeden itiraz etmek istediğinizden eminim. Sanırım Beyaz Türkler homurdanarak, kabullenerek ve ellerindeki birkaç kaleyi koruyarak bu fırtınayı atlatmaya çalışıyorlar. Her şeye olur diyen bir liberal olsanız bile bir büyük şehrin en ayrıcalıklı semtindeki hemen her mekanın sadece Arap müşteriye hitap etmesi, kendilerini buna göre dönüştürmesi ciddi bir sorun. Nişantaşı epeydir estetik işgal altındaydı zaten, şimdi bir zamanlar ‘Arabia’ denilen Tarabya’nın yerini almış durumda.

        Ah o eski İstanbul… Aslında çok da eski değil, yüzyılın başındaki, yani sadece 22 sene önceki Nişantaşı’nı düşünüyorum. O günlerden kalma bir arkadaşım tersine beyin göçünün ilk temsilcisi olarak Washington, D.C. bölgesinin ayrıcalıklı banliyösü Bethesda’daki hayatını bıraktı ve İstanbul’a kesin dönüş yaptı. Bir sene sonra Türkiye’nin değişeceğini düşünüyor, “Bu ülke yaşanmaz oldu,” deyip bir anda çekip gidenlerin anında geri döneceğini bildiğinden erken davrandı. Nerede buluşacağımızı konuşurken de “Hala House Cafe’de mi buluşuluyor?” diye soruverdi. Demek ki benden daha fazla kopmuş İstanbul’dan, çünkü Atiye Sokak bir şehircilik cinayeti olarak trafiğe kapatıldığından beri House Cafe de hayatımızdan çıkıp gitti.

        REKLAM

        REASÜRANS NE HALDE

        Eski ekibin, House Cafe’de birbirini tanımayan insanların o yıllarda moda olduğu için bir arada oturduğu o büyük masadan kalan insanların bir yere dağılmış olması gerekiyordu. Yanıtı siyasi danışmanlığın yanı sıra ne sorarsanız cevabı olan bir başka arkadaşımdan aldım ve Milli Reasürans Pasajı’na doğru yola çıktım.

        Reasürans’da insanın içi acıyor. Bir yerde Nusret, bir yerde Develi kebapçısı hatıralarımızın üzerinde adeta cinayet işlenmiş gibi. Halbuki sırf o pasajın içinde dolaşmak bile insana statü artırır gibiydi. Reasürans’tan alınan CD’ler kulağa daha güzel gelirdi sanki; kaykaycı spor ayakkabılarını bir tek oradan bulurduk. Çizgi romanlar ve süper kahraman heykelleri satan o küçücük mağazada insan kaybolabilirdi. Tabii bir de medya ve reklam dünyasının her gece buluştuğu, herkesin birbirini tanıdığı, “Cheers” dizisinin Türkiye şubesi gibi olan efsanevi Touchdown—ki hakkında kitap yazılır.

        Bir umut, eski Türkiye geri dönerse Reasürans da eski görkemine kavuşur mu diye insan merak ediyor. En azından o House Cafe’nin büyük masasındaki karakterlerden biri, eski Türkiye’nin meşhur çapkınlarından Can Akçay şimdiden yerini ayırtmış. Eskiden hemen her gün House Cafe’deydi, çok da şık giyinirdi. Hakkında acaba ne iş yapar, bir cafe’de bu kadar vakit geçiren biri çalışıyor olabilir mi gibi sorular sordurarak yıllar geçti. Şimdi de hala hafif uzun saçları ve püsküllü loafer’larına Reasürans’ta karşımızda. Bu sefer aynı büyük masada değil, yanda. Ve ev yemekleri yapan Dükkann’ı mekan bellemiş.

        Dükkann—adının sonundaki ikinci tekrar harfi atsa iyi olur—bir sığınak gibi. Burası epey bir zaman önce açılan Şemsa Denizsel’in Kantin Dükkan’ı değil. Hiçbir zaman dünyanın en sempatik insanı olmayan ama YouTube tariflerinden garantili sonuç alınan Denizsel çoktandır Ayvalık’ta yaşıyor. Oksijen’deki yazılarından anladığım kadarıyla “B.” diye biriyle birlikte. Komşularıysa sempati skalasında en az onunla yarışan Defne Koryürek ve Vasıf Kortun çifti; bir baca yüzünden mi ne mahkemelik olmuşlardı. Eski Türkiye’nin entelektüel dedikodu sayfaları olsaydı da yolu mutfaktan geçen iki kadının kaçak inşaat kavgasının detaylarını öğrenebilseydik.

        Neyse, Dükkann iki N’siyle başka bir yer. Küçücük bir dükkan işte. Paketlenmiş gıda satıyor, önünde de birkaç masası var. Tam karşısında çirkinlik abidesi bir Meksika lokantası var; göze zarar bir estetik yüzünden cezalandırılması gereken mekanın sloganı “Evinizdeki Meksikalı.” Evdeki çalışanı kastediyor diye çok “niche” ve hafif ırkçı bir espri yapmadan duramadım.

        BİR KUTU KÖFTE Kİ…

        Dükkann’da oturup sırtınızı pasaja döndüğünüz anda bir anda eski Türkiye’ye uçuveriyorsunuz. Eski Türkiye’ye ve eski yemeklerine.

        Ancak tarifler günümüzün tüketim alışkanlıklarına göre güncellenmiş. Hiçbir ürün bütün kötülüklerin anası olarak görülen glüten içermiyor mesela. Bir kuru köfte hakkında ne kadar konuşulabilir, bilmiyorum, ama Dükkann’ın ekmek yerine karabuğdayla yaptığından bir oturuşta onlarca yemek mümkün.

        Dükkann’ın yemekleri böyle tanıdık, mekan da birinin evine gelmişsiniz gibi. Dolabın içindeki birkaç soğuk meze, ıspanaklı börek ve benzeri ara sıcak, veya yine sınırlı seçenekteki ana yemeklerden bir tabak hazırlatıyorsunuz. Dükkann birkaç senedir pasajdaymış ama kulaktan kulağa yayılıp benim duymam ancak bu yazı buldu. Bu sene bir de Arnavutköy’de şube açtılar. Tıpkı Delicatessen’in Etiler’de şube açması gibi bu Beyaz Türkler’in Nişantaşı’ndan kaçış girişimi olabilir mi?

        Delicatessen mönüsüne Ahmet Hakan’ı koyduğundan beri ben de oradan kaçış girişiminde bulundum, ama Nişantaşı’ndaki seçeneksizlikte iki yumurta ve bir peynir-şarküteri tabağına birkaç bin TL bırakmaya devam ettim.

        Dükkann hiçbirinin alternatifi değil, kendine özgü bir yer. Gösterişsiz, uygun fiyatlı, tanıdık ve en önemlisi çok lezzetli. Alışkanlık yapacak ve oralardaysanız, bir dönem oralarda takıldıysanız ayağınız alışacak ve müdavimi olacaksınız.

        REKLAM

        Yıldızsız

        *

        Yıldız tablosu

        Dört yıldız: Olağanüstü.

        Üç yıldız: Mükemmel.

        İki yıldız: Çok iyi.

        Bir yıldız: İyi.

        Diğer Yazılar