Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün gece Habertürk’te yayına katılan Ekrem İmamoğlu sık sık dile getirdiği gibi İstanbul’da ulaşım sorununu çözmenin yolunu taksi sayısını artırmak olduğunu tekrarladı. Taksi bulunamadığını sokağa çıkan herkes biliyor, ama bu tartışmada ısrarla bir konu görmezden gelinmiyor. Taksi bulamamamızın nedeni araç sayısındaki eksik değil, mevcut araçların müşteri seçmeleri, trafikte boş boş ilerlemelerine rağmen el kaldıranların önünde durmamaları.

        Über’in yasaklanması, Arap ve Rus parasının İstanbul’a gelmesi, Türk Lirası’nın değerinin düşmesiyle taksici iyice şımardı, işi arsızlığa vardırdı. Sırf bu yüzden pek çoğumuz bazı semtlere gidemiyoruz, gitmemeyi tercih ediyoruz. Metro hattının dışına çıktığınızda kabus başlıyor.

        Taksi sayısı artarsa taksicinin davranışı değişmeyecek oysa. Yine müşteri seçmeye devam edecekler ve belli semtlere gitmeyecekler. Dahası, trafiğe çıkan binlerce yeni araç tıkanıklığı daha da artıracak. İmamoğlu’nun az zamanda çok iş yapma inadını anlıyorum. Bence o da taksi sayısını artırmanın geçici bir yama olacağını biliyor, ama bir politikacı olarak elinden daha fazlası gelmiyor. Yine bir politikacı olarak İstanbul’da ulaşımın sıfırdan yeniden düşünülecek, planlanacak, radikal adımlar attıracak bir vizyon planı uygulamanın da kendisine kaybettireceğini biliyor. O yüzden de çok temel bir sorun trafikteki araç sayısına indirgenmiş durumda. Oysa asıl otomobilsiz İstanbul’u tartışmamız gerekiyor.

        REKLAM

        TAKSİLER ÇOK UCUZ

        Eskiden gazeteciler gittikleri şehirden izlenimleri taksicilerle ettikleri sohbetten yola çıkarak yazarlardı. İstanbul’da taksi bulmak o kadar zor ki, ben geçen yaz binebildiğim bir takside ettiğim sohbeti “atlatma haber” olarak aktaracağım. Taksicilerin ve taksi derneklerinin cehennemde kendilerine ait ayrı bir katı olduğuna inanıyorum. Ama geçen yaz tesadüfen binebildiğim bir taksiciyle ettiğim sohbette müşteri ve güzergah seçmekte çok da haksız olmadıklarını düşündüm.

        “Uygulamadan müşteri çağırdı,” diyen taksiciyi iki katını vereceğimi söyleyerek ikna ettim öncelikle. Ekonomik gerçekler taksicileri müşteri seçmeye mecbur kalıyor. Plaka sahibine günde bin TL ya da üzeri kar teslim etmek zorunda kalan şoför ister istemez Arap müşteriyi ya da trafiksiz güzergahı tercih ediyor. Ya da benim gibi iki ya da üç katını öneren müşteriyi tercih ediyor.

        Parayı uzattığımda taksimetrede yazan ücreti aldı, iki katı şartıyla aldığını hatırlattığımda da direndi. Ben zorla daha fazla ödedim. Buna rağmen de İstanbul’un genel hayat pahalılığına kıyasla epey düşüktü fiyat. İstanbul’da taksiler dünya ortalamasının zaten çok altında, ama şehrin otelleri, restoranları, hatta market alışverişiyle kıyaslandığında bile ucuz kalıyor. Bu işin tartışılmayan bir başka boyutu: Taksiler haddinden fazla ucuz.

        Oysa taksi lüks, kolay erişilemeyecek, herkesin her an tercih etmeyeceği bir alternatif ulaşım biçimi olmalı. Taksimetreler daha pahalı olmalı, insanlar taksileri daha az kullanmaya yönelmeli. İstanbul Belediyesi de taksi sayısını artırmakla uğraşmaktansa toplu taşımayı yaygınlaştırmaya konsantre olmalı. Bu yönde çabalar elbette var, ama tamamlanması zaman alacak.

        REKLAM

        Yine de kısa vadede bazı yaratıcı çözümler düşünülmeli. Gece otobüslerinin sıklaştırması, hatta kimi ana yolların özel araç trafiğine katılması gibi. İnsanlar otomobillerini evde bırakmaya, toplu taşımaya veya yürümeye yönlendirilmeli. New York, Paris, Londra gibi şehirlerde kent yönetimleri bunun için çabalıyor. Paris’in en büyük caddelerinden sadece bisikletler geçebiliyor örneğin.

        Bir diğer konuşulmayan konu taksicinin hiçbir bedel ödememesi. Müşteri seçen taksiciye bir yaptırım olmadığı ya da uygulanmadığı için şoförler bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Kanun işlemiyor, taksici kendi kurallarını kendisi koyabiliyor. Belki sadece mevcut taksilerin belediyeye bağlanması, tek bir merkezden yönetilmeleri, müşteriyi istedikleri yere götürmeme ya da müşteri seçmelerinden dolayı bedel ödemeleri sorunu bir parça çözebilir. Ancak hiç kimse İstanbul taksilerinin tamamının kontrolünün belediyeye geçmesini de istemez.

        RADİKAL ÇÖZÜMLERİN İMKANSIZLIĞI

        Keşke hiç taksicilerle uğraşmak zorunda kalmasak. Tamamen taksisiz bir büyük şehir düşünülemez. Hele hele İstanbul gibi çok tepeli bir şehirde bazen kısa mesafelerde bile taksiye mahkumuz. Ancak taksi yokluğu sayesinde pek çoğumuz yürümeyi öğrendik. Ancak kaldırımlar en pahalı semtlerde bile yetersiz. Sokaklar yıllar içinden insanlar için değil, otomobiller için tasarlanmış. Hem coğrafya hem de altyapı yetersizliği yüzünden tamamen yürünebilen bir İstanbul da sadece bir hayal.

        Yine de yaratıcı ve radikal çözümler bulunabilir. Ulaşım sorununa yama yerine dümdüz Boğaz hattında taksilerin yasaklandığı, sadece yaşayanların özel araçlarının girdiği, bisikletin ve toplu taşımanın teşvik edildiği çözümler bulunabilir. Metro hattı haftanın her günü 24 saate çıkartılabilir ve yine o hat üzerinde başka ulaşım biçimleri kısıtlanabilir. Yokuş engelini aşabilecek elektrikli bisiklet daha da yaygınlaştırılır, otomobillerden alınan yollar bisikletlere verilir. Kente girmek isteyen araçlar belli bir ücrete tabi tutulabilir, aynı güzergaha—mesela iş yerine—gidecek kişilerin tek bir araç kullanmaları zorunlu kılınabilir.

        REKLAM

        Batı’nın büyük şehirlerinde otopark fiyatlarından kente giriş ücretlerine kadar her türlü engel insanlar özel araçlarını kullanmasın diye düşünülüyor. İstanbul’da taksiler gibi otoparklar da çok ucuz; Nişantaşı’nda yarım saat parkın 500 TL falan olması gerek halbuki. (Manhattan’da ne kadar, isterseniz Kemal Bey’e sorun.)

        Sadece yüksek sesle düşünüyorum. Binlerce başka öneri, daha mantıklı ve uygulanabilir çözümler elbette vardır. Ama hepsinin ortak noktası atılacak bu adımların kısa vadede İstanbullunun hoşuna gitmeyeceği gerçeği olacak. İstanbul’un radikal çözümlere ihtiyacı var ama bu çözümlerin hiçbiri popülist politikalar değil. Hatta ilk başlarda tepki de çekecek, insanlar alışana ve uzun vadeli sonuçlar alınana kadar da belki seçim kaybedilecek.

        Deprem sorununu çözmenin yolu binaları yıkmak, ama binaları yıkmaya kimin gücü yetebilir? Trafiği çözmek otomobillerin yola çıkmasını engellemek. Ne yazık ki İstanbul gibi büyük şehirlerin kaderi bu: Kitlelerin hoşuna gitmeyen radikal çözümler almanın zorunluluğu ama bu kararları alacak kişilerin kendi koltuklarından olacakları gerçeği.

        İmamoğlu da bu yüzden sadece taksi sayısı diyor. Keşke sorun sadece taksi olsa.

        Diğer Yazılar