Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Akademik çalışmalar yapıp insanlığın ilerlemesine katkıda bulunacağına vaktini sosyal medya paylaşımlarıyla geçiren bir profesörle, komik olmadan komedi yapılabileceğini zanneden bir komedyen karşılıklı yazışıyorlar. Profesör soyadından dolayı Selahattin Demirtaş’la akrabaymış gibi gösterilmesinden, sosyal medyada sürekli bu yönde yalanlar çıkmasından şikayetçi. Bir değil, iki değil, sonunda delirtmişler. Komedyense kendince teselli ediyor: “İyi ki Fred Çakmaktaş’la akraba yapmamışlar.” Aklına gelen espri bu kadar.

        Şahan Gökbakar beğeni çıtasının epey düşük olduğu Türkiye’de bir şekilde şöhret olmuş diğer sınırlı yetenekliler gibi siyasi iklimin değişeceğini hesap edip muhalif olarak kendini yeniden yaratmaya çabalıyor. Benzerini Gezi’de de görmüştük, ama o birkaç haftalık bir kimlik bunalımıydı. AK Parti’nin ilk 20 yılını “Recep İvedik” olarak tamamlayan Gökbakar ise değişimi kendince birkaç sene önce öngördü, yeni dönemi “Muhalif Şahan” olarak geçirme peşinde. Geçenlerde Kemal Kılıçdaroğlu’na seçim stratejisini belirliyor, kendince kazandıracak formülü bile sunuyordu. Adama gülerler, diyeceğim ama hiçbir zaman güldüremedi.

        SEMPATİK LUMPEN

        İleride bir mahkeme kurulur, Acun Ilıcalı gibi onca isim yeteneksizlikten yargılanırsa sanık sandalyesinde oturanlardan biri de Şahan Gökbakar olacaktır. Savunmasında hiç de komik olmayan antipatik karakterinin bir tür anti-kahraman ve AK Partili yıllar eleştirisi olduğunu söyleyeceğini tahmin etmek zor değil. Cüneyt Arkın da yılla sonra “Dünyayı Kurtaran Adam” filmi için “Biz hep dalga geçiyorduk,” demişti—yıllarca ciddiye aldıktan sonra.

        Recep İvedik sisteme herhangi bir eleştiri yapmak bir yana, bizzat o sistemin değirmenine su taşıyan bir çürüme serisiydi. Mevcut sistemin açıklarından faydalanma konusunda kim daha suçluysa bugün onun sesi kendi açığını örtmek için daha gür çıkar. Bugün Gökbakar’ın bas bas bağırması da boşa değil.

        Uzun yıllar ısrarla politik mizahtan kaçınan Cem Yılmaz’ın son birkaç yıldır kendisiyle daha önce özdeşleşmeyen politik çıkışlar yapıyor. Ama o hiçbir zaman politik olmasa da en azından başlarda güldürdü ve yeteneksiz olduğu da söylenemez. Ona getirilecek en büyük eleştiri kendisini yenileyememesi, mizahını güncelleyememesidir. Bugün yer yer siyasi çıkış yapması da Türkiye’de yaşayan her insan gibi olan bitenin zaman zaman canına tak etmesidir.

        Şahan Gökbakar ise varoluşunu bizzat bugün şikayet ettiği sisteme borçlu. Son 20 yıldaki kültürel ve siyasi iklim elbette Recep İvedik yaratacaktı; daha rafine ya da zekaya dayalı bir mizahın çıkması için ülkenin çıtasının da yukarıda olması gerekirdi. Açılan apartman üniversiteleri, ekrandaki en ufak bir yaratıcılığa müdahale edilmesi, vasata teslimiyete zorlanmamız popüler mizahı da belli bir alana hapsetti. Bu çatlaktan Gökbakar fırladı ve sistemin gelişmesine katkıda bulundu.

        Bu sistem büyüdükçe Recep İvedik de gişe yapabilirdi. Tam da öyle oldu; birbirinin aynısı filmler aile planlamasından bihaber bir çiftin kaza çocukları gibi çoğaldıkça çoğaldı. Gökbakar’ın yaptığı çok eski TRT skeçlerinde veya 80’lerin mizah dergilerinde sık sık hicvedilen “maganda” karakterini uyarlamaktan ibaretti zaten. Karakter daha başta oluşturulurken üzerinde fazla düşünmek, emek harcamak gerekmiyordu. Aynısı zaten vardı.

        Ama taklit ettiği geçmiş örneklerin aksine lumpeni sempatik hale getirip, ana akımda var etti. Bu süreç kendi kendine gelişmedi. Ağlanacak halimize gülmek zorlaştıkça, Recep İvedik filmlerinin sayısı artı.

        Türkiye kendisini sorgulamak ve içine bakmakta başarılı bir ülke değil. Lumpen de bu filmleri üzerine alınmadı; zaten kendisiyle de tam olarak dalga geçilmiyordu. Recep İvedik bilakis bu tipi normalleştiriyor, ona yaşam alanı açıyordu. En azından nasıl var olabileceğini gösteriyordu. Lumpen geçmiş yorumlarda başı ezilesi bir düşmandı, Recep İvedik ise onu tatlı su mizahıyla “beraber yaşamalıyız” sosuna bulayıp meşru kıldı.

        İKİ MAHALLE ARASINDA

        Özellikle beş-altı sene önce, iki mahalle arasında hala köprü kurulabileceğine ya da iktidar mahallesinde kendisine hala yer açabileceğini düşünenler için Recep İvedik kullanışlı bir aracı oldu. Türkiye’de entelektüeller Kemal Sunal filmlerinin etkisi üzerine epey kafa yordu, ama Şahan Gökbakar’ın işlerini övmek bir tarafın kendisini karşı tarafa sempatik gösterme çabasıydı. AK Partililerin yanında oruç tutuyor gözükmek, içki içmemek, 28 Şubat’ı eleştirmek gibi Recep İvedik’i övmek iki mahalle arasında özgür dolaşmak için bir transit vizeydi.

        Sırf bu bile, Şahan Gökbakar’ı kimin neden izlediğini gösterir. Birbirinin aynısı bir sürü film yapıp bunu milyonlara izlettirmiş, epey de para kazanmış biri de saf olamaz. Kimin neden izlediğini, bu filmlerin neden çektirildiğini biliyordu.

        Toplumu zorlayan, düşündüren, ileriye götüren, mobilize edilen filmler çekilmesin diye Şahan Gökbakar diye biri var oldu, o da kendisine verilen rolü oynadı. Onun işlevi, tıpkı kimi muhalif kanallarda saçmaladıkça insanların beynini bulandıran yarı zekalı yorumcular gibi çıtayı daha da düşürmekti. İşlevi bugün de aynı; her ağzını açtığında insanları muhalefetten soğutmayı başarabiliyor.

        Diğer Yazılar