Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yenilen veya muharebede sıkışan ordular ricat eder. Ricat düzenli olmazsa, iyi tasarlanmazsa, komutlar yerinde değilse, ortalığa panik hâkimse ricat bozguna dönüşebilir. Türkiye dış politikası şu anda ricat halinde. İktidar geçen 5 yılda, iyi niyetle yapılan eleştirilere ve uyarılara kulaklarını tıkayarak yanlış olduğu epey zaman önce belirginleşmiş bir dış politika çizgisini ısrarla sürdürdü.

        Bu inadın yol açtığı takıntılar, ısrarlar ve yanlış hesaplar sonuçta ülkenin bir dışlanmayla yüz yüze kalmasına yol açtı. Bunun da ötesinde, Suriye’deki siyasi mücadelenin iç savaşa/İran-Suudi Arabistan arasında vekâlet savaşına dönüşmesi nedeniyle facia yalnızca dış politikayla sınırlı kalmadı. İzlenen politikanın gerçekçi olmaması, güç dağılımını yanlış okuması ve yanlıştan dönmeyi bilmemesi yeterince kötüydü.

        Daha da kötüsü, izlenen politikanın içeride ülkeye ve toplumsal dokuya vereceği/ verdiği hasarın düşünülmemesiydi. Cihatçı güçlerle ilgili politikanın faturası sonunda Atatürk Havalimanı katliamıyla toplumun önüne çıktı. Bunun devamının gelmesi ihtimali ise güçlü şekilde ortada duruyor. İstihbarat örgütlerinin ve güvenlik güçlerinin ülkedeki hücrelerle, onları koruyan çevrelerle başa çıkıp çıkamayacakları belli değil. Zira mesailerinin çoğunu başka yerlerde, olmayan tehdit ve tehlikeleri keşfetmeye ayırıyorlar.

        Dahası, Suriye’de IŞİD’in ve diğer cihatçı örgütlerin yaşam alanı daraldıkça sınırın güneyinden buraya geçenlerin sayısı artacaktır. Geçen hafta üst üste gelen Türkiye, Bangladeş ve Suudi Arabistan saldırıları da elindeki toprakları kaybeden IŞİD’in büyük bir maharet ve örgütlenme gücüyle dünyanın her yanında eylem yapabileceğini kanıtladı. Dolayısıyla Türkiye’nin önümüzdeki dönemde tüm gücü ve kaynaklarıyla bu kabaran tehditle uğraşması ve ona göre güvenlik güçlerini, istihbaratını tahkim etmesi gerekecektir. Eğer çok geç değilse.

        Dış politikada ise bir revizyona gidiliyor. Önce İsrail, ardından Rusya ve belli ki Mısır ile ilişkiler farklı bir konuma gelecek. İlişkilerin düzeltileceği devletlerin bazı konulardaki sicillerinin hiç de parlak olmaması, yapılan manevranın yanlış olduğunu göstermiyor. Kaldı ki ülkenin doğusunda yüz binlerce insanın kendi ülkelerinde evsiz barksız kaldıklarını, haftalarca sokağa çıkamadıklarını, genelde ülkenin demokrasi sicilinde bir gerileme olduğunu bilince başkalarına laf ederken aynaya biraz bakmakta yarar olduğunu hatırlamak gerekiyor.

        Dış politika açısından burada asıl tartışılması gereken, bu ricatın ya da revizyonun iyi düşünülmüş bir şekilde yapılıp yapılmadığı olması gerekir. Aslında belki de ilk atılması gereken adım, bu dış politikanın iç politika hesaplarından arındırılarak doğru düzgün tartışılmasına çalışmaktı. Bu iktidarın özellikle son yıllarda dış politikayı bir halkla ilişkiler potpurisi haline getirmesi varılan noktada belirleyici oldu. Bugünkü yeni yönelimde dış politikanın halkla ilişkilere ve iç politika sermayesi biriktirmeye kurban edilmemesi önem taşıyor.

        Öncelikle Türkiye’nin son yıllarda kaybettiği prestiji, güvenilirliği yeniden bulması zaman gerektirecektir. Ülkenin konumu bu işi bir nebze kolaylaştırıyor. AB ile müzakerelerdeki gelişmeler, vize işinde bile bir orta yol arayışı Türkiye’nin jeopolitik öneminin ve NATO başta olmak üzere kurumsal aidiyetlerinin ne denli güçlü avantajlar olduğunu gösteriyor. Bu durumda Türkiye’nin coğrafi konumu kadar ittifak ilişkilerini de gözeterek kendisine yeni bir rota çizmesi, üslubunu düzeltmesi, bölgeyi ve dünyayı hamasetten uzak şekilde okuyup önceliklerini belirlemesinde yarar var.

        Diğer Yazılar