Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MALUMUNUZ olduğu üzere “gerçek- sonrası” diye nitelenen bugünkü dönemin en temel özelliklerinden biri, uzmanlığın pek kaale alınmaması. Şu sıralar dünya sahnesinin gerçekle ilişkisi en zayıf kişisi Donald Trump’ın kendi yemin töreni için tarihin en kalabalık töreni demesi, 6 aylık başkanlığı sırasında dişe dokunur tek bir yasa çıkaramamış olmasına rağmen “Benim kadar çok yasa çıkaran başkan tarihte gelmedi” demesi hep bu dönemin ruhuna uygun. Siz istediğiniz kadar durumun böyle olmadığını kanıtlayın, hitap edilen kitlenin indinde bir değeri olmuyor. Aslında yaşanan müthiş bir güven bunalımı ve şimdilik bunun üstesinden nasıl gelineceği belli değil.

        Bazı konuların kahvelerde, tartışma programlarında çok rahatça ve bilgi birikimine, konu hakkında asgari teknik donanıma sahip olmadan tartışılabildiği ülkelerde iş daha da vahim bir hal alabiliyor. Türkiye’de bunun son zamanlardaki en önemli örneklerinden birisi Rusya’dan alınması tasarlanan, belki de satışı konusunda anlaşmaya varılmış olan S-400 füzeleriyle ilgili tartışma.

        Konunun bir boyutu, Türkiye’nin bir füze savunma sistemine ihtiyacı olup olmadığı. Bu konuda herhangi bir aksi fikir yok. Çevresindeki ülkeler orta hatta uzun menzilli füzeler geliştirirken, hatta bazılarında bu füzelerde de kullanılabilecek kitle imha silahları da varken Türkiye’nin kendisini savunmaması söz konusu olamaz. Ben silah işlerinden pek anlamam ancak herhangi bir silah alımının yalnızca teknik bir mesele ya da karar olmadığını düşünürüm.

        Bu tür silah satışlarında meselenin özünün alınan silah sisteminin özelliklerinin çok ötesine gidecek boyutları olduğunu yıllar içinde öğrendim. Dolayısıyla S-400 konusunda konuya hâkim kişilerin düşüncelerini merak ediyordum. Sonuçta 2.5 milyar dolara mal olacağı söylenen bir savunma sisteminden bahsediyoruz ve bu füzelerin menşei Türkiye’nin yerleşik ittifak ilişkileri açısından bazı soruları da ister istemez gündeme getiriyor.

        SİYASİ VE STRATEJİK BOYUT

        Silah sistemleri ve askeri strateji konularında deneyimleri ve bilgileri hayli yüksek 2 bilim insanı S-400 alımı hakkında hem teknik hem de siyasi/stratejik analiz boyutlarını içeren birer analiz yazmışlar. EDAM savunma analisti Can Kasapoğlu raporuna şu tespitle başlıyor: “Bu raporun temel askeri analizi, Ankara’nın S-400’leri balistik füze savunma fonksiyonlarından ziyade, hava savunma görevleri için bir karadan-havaya füze sistemi (surface-to-air missile SAM) olarak kullanmayı planladığını öngörmektedir... İyi bir hava savunma planlamasıyla S-400’lerin Türkiye’nin askeri yeteneklerine ciddi bir katkıda bulunabileceği teorik olarak doğru. Öte yandan, S-400’ün Türk toprakları ve ana yerleşim merkezleri için balistik füze tehdidine karşı bir koruma kalkanı oluşturacağını söylemek teknik açıdan gerçekçi olamayacaktır.”

        Silah, savunma ve strateji konularında Türkiye’nin en yetkin isimlerinden bir diğeri, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Sıtkı Egeli de S-400’lerin bir savunma sistemi olarak hakkını teslim ediyor. Ne var ki, “modern hava savunma konsepti hava savunmasının tek bir sistem ve çözüme dayandırılmasından ziyade, birbirini destekleyen, diğerlerinin zayıf yönlerini kapatan çok sayıda algılayıcı, silah ve haberleşme sisteminin birbiriyle entegre şekilde ve yakın eşgüdüm içerisinde çalıştırılmasını öngörmektedir. Aksi takdirde, hasımlar savunma zincirinin en zayıf halkasına yönelerek hava savunma mimarisinin bütününü oradan vurmaya ve çökertmeye çalışacaklardır. Bir örnekle izah etmek gerekirse, uzak mesafe ve orta/yüksek irtifada etkili olduğu bilinen S-400 gibi bir sisteme karşı, savaş uçaklarından ziyade yere sürünürcesine uçan seyir füzeleri veya S-400’ün durduramadığı orta menzilli balistik füzelerle taarruz edilmesi beklenmelidir.”

        Böyle bir durumda yani saldırı uçaklardan değil de seyir füzeleriyle veya orta menzilli balistik füzelerle yapılırsa, devreye savunma sisteminin diğer unsurlarının girmesi gerekir. Ancak bunların devreye girebilmesi için sistemin entegre olması yani tüm unsurların birbirileriyle teknik olarak konuşuyor olabilmeleri gerekir. Rusya’dan alınacak sistem NATO sistemine entegre edilemediği takdirde, farklı araçlarla saldırı durumunda diğer unsurlar devreye girmeyecektir. Konu anlayabildiğim kadarıyla istediğimiz yerden istediğimiz sistemi alırız diye kestirip atılamayacak denli karmaşık. Üstelik yalnız teknik değil siyasi ve stratejik tercih boyutları da var.

        Diğer Yazılar