Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        FAZLA bir bilgilendirme gayretine girmeden dünyayı anladığını sananlara sorduğunuz zaman Trump, ya Amerikan “derin devlet”i tarafından iktidara getirilmiştir ya da “derin devlet” onun kuyusunu kazmaya çalışmaktadır. Aynı “derin devlet”in Obama’yı seçtirdiğine iman edecek de çok insan memleketimizde vardır.

        Trump’ın seçilmesini devletin şu ya da bu tercihi yerine Amerikan sağının stratejileri, Cumhuriyetçi Parti’nin hayli faşizan metotlarla giderek plütokratik bir parti haline gelmesi ışığında incelemek daha verimli olabilir. Bu arada demokrat partinin üst orta sınıfların tercihi olan kimlik siyasetleriyle kendini sınıfsal tabanından uzaklaştırmasının, giderek onların da büyük sermaye kesimleriyle daha organik bağlar kurmalarının da elbette bu yeni siyasi dengenin oluşmasında payı olmuştu.

        Senato’dan alelacele geçen ve bazı maddelerinin el yazısıyla metne eklendiği anlaşılan vergi kanunu tasarısının detayları ortaya çıktıkça, bankerlere, müteahhitlere, enerji sektöründekilere nasıl müthiş avantajlar sağlandığı anlaşılıyor. Kısacası Amerikan yasama organına hâkim olan Cumhuriyetçiler, iç savaş sırasındaki Cumhuriyetçi Başkan Lincoln’un demokrasi tarifi olan “halkın halk tarafından halk için” yönetilmesi ilkesinden “halkın zenginler tarafından zenginler için” yönetilmesi hedefine doğru yeni bir merhaleye geçmiş oluyor.

        Gerçekten de ABD’deki gelir eşitsizliğinin benzeri hiçbir gelişmiş ülkede yok. 1950’li yıllarda en yüksek vergi dilimindekiler yüzde 91’e kadar vergi öderken ortalama üst yönetici maaşı ortalama işçi ücretinin 20 katıydı. Bugün en yüksek vergi oranı son değişikliklerle yüzde 29 civarına inerken yönetici/işçi ücreti arasındaki fark 271 katına çıkmış.

        Bu noktaya yalnızca piyasaların mantığıyla da gelinmedi. Amerikan sağı, 1960’lardaki gençlik/üniversite hareketleri-siyahların medeni haklar mücadelesi ve Vietnam Savaşı aleyhtarlığının yarattığı radikallikten son derece rahatsız olmuştu. Cumhuriyetçi Parti, özellikle güney eyaletlerinde örtülü ırkçılık üzerinden siyasi dengeleri kendi lehine değiştirmeyi başarmıştı. Bu dönemde iyice yükselişe geçen Evanjelist hareket de bir yandan Amerikan kapitalizmine yeni yeni eklemlenmeye başlayan güney eyaletlerinde yükselen sınıflara bir dayanışma ağı sunuyor, diğer yandan da dinci bir siyasetin ideolojisini yaygınlaştırıyordu.

        İDEOLOJİK KALIBA GÖRE SOSYAL BİLİMCİLER

        1970’lerin ikinci yarısındaki ekonomik kriz sırasında güçlenen piyasacılık ve refah devleti düşmanlığı üzerine kurulu ideolojik hareket, Reagan döneminde iyice palazlanmıştı. Bugün vergi reformu kanununda kendini gösteren haramilik, son kırk yılın gayretlerinin, stratejilerinin ve bu hedefe ayrılmış kaynakların etkili kullanımının sonucuydu. Nobel İktisat Ödüllü James Bucahanan’ın devletin küçültülmesi gerekliliğiyle ilgili teorilerini de yaymak için devreye giren Koch biraderler ve müttefikleri olan sermaye kesimleri, ellerindeki gücü devleti mutlak şekilde kötüleyecek, sıradan insanın devlete olan güvenini yok edecek şekilde örgütlemeyi başardı.

        Cumhuriyetçilerin ideolojik ve siyasi üstünlüğünde, milyarder biraderler Charles ve David Koch’un etkisi yabana atılmayacak derecede yüksektir. Kurdukları düşünce kuruluşları, destekledikleri sosyal bilimciler, hep belli bir ideolojik kalıba göre seçiliyordu. Bunların görüşlerini yaymak için kullandıkları yöntemler, satın aldıkları siyasetçiler ve bu proje etrafında şekillenmiş bağlar da gücün artmasını sağlıyordu.

        1973 yılında Koch biraderlerce kurulan ve üyesi şirketler arasında teknoloji devlerinin de bulunduğu ALEC (American Legislative Exchange Council), eyalet seçimlerine 10 yılda 370 milyon dolar yatırdı ve pek çok eyalette aynı kalıptan çıkma yasaları geçirdi. Tüm bu çabaların nihai hedefi de federal devleti savunma dışında hiçbir harcama yapamayacak şekilde yeniden örgütlemekti. Tam da bu nedenle bütçeyi darmadağın edecek yeni vergi yasasının yarattığı açığı kapatmak için harcamaları kısmak gerektiğini söyleyeceklerdir. Amerikalı yaşlılara, fakirlere, azınlıklara yönelik programları, milli eğitim bakanlığı dahil bazı bakanlıkları kaldırmaya yönelik mesaiyi de başlatacaklardır.

        Güya sıradan Amerikalıdan yana olan Trump, işte bu plütokratik projenin yalancı pazarlayıcısı, uygulayıcısı ve kendisine oy verenlerin ekonomik celladı olacaktır.

        Diğer Yazılar