Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİRLEŞMİŞ Milletler Genel Kurulu dün gece, Türkiye ve Yemen’in birlikte sundukları ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkesinin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını geri almasıyla ilgili bir karar tasarısını ezici çoğunlukla kabul etti. Daha önce Güvenlik Konseyi’nde de ABD dışında kalan üyeler benzer şekilde davranmıştı. ABD’nin Batılı müttefiklerinin büyük çoğunluğu genel kurul kararına destek verirken, arada kalanlar da çekimser oy kullandı. Türkiye’nin, oylama sonucunun böylesi açık arayla gerçekleşmesi nedeniyle diplomatik bir başarı kazandığını da söylemek mümkündür.

        Oylama öncesinde ABD Başkanı’nın ve yetkililerinin söylediklerini, tehditlerini, kabalıklarını, küstahlıklarını da göz önünde bulunduracak olursanız bu oylamanın tarihi bir dönüm noktası olduğunu da düşünebilirsiniz. Bu sonuç, ABD’nin büyük baskılarına, bu ülkenin BM daimi temsilcisinin kuruma yaptıkları mali katkıyı gözden geçirip tasarı lehinde oy veren ülkeleri, eğer ABD’den yardım alıyorlarsa bu yardımı kesmekle tehdit etmesine rağmen çıkmıştır. Yalnızca ABD’nin ikna/baskı gücünün sınırlarını göstermesi açısından değil, ABD’nin baş kurucusu olduğu bu kurumla ilişkisinin geleceği açısından da kritik bir andır yaşanan.

        TEHDİTLER İŞE YARAMADI

        ABD, daha önce de 1990’larda BM’ye ödemesi gereken paraları uzun süre askıya almıştı. Dönemin Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Jessie Helms uzun çabalar sonucu parayı serbest bırakmaya ikna edilmiş ancak bunun karşılığında BM’de konuşma hakkı talep edip kuruma ağır hakaretler sıralamıştı. 1995’te ABD, kendi katkısının tüm olağan bütçenin yüzde 22’sinden fazla olmayacağını da kural haline getirmişti.

        Sonuçta Kudüs’ün geleceği yakın zamanda belirlenemeyecek. Ancak Bush’un başlattığı Amerikan hegemonyasının çöküş sürecini, Obama’nın başarılı sayılabilecek toparlama gayretlerinin ardından, Trump’ın hızlandırdığını söyleyebiliriz. Bir lider ya da lider ülke, iradesinin kabul edilmesi için tehditlere başvuruyor, karşısındakilere öfkeyle hakaretler savuruyorsa, bu, zaten meşruiyet sıkıntısı içinde olduğunun, rıza üretemediğinin, söylediklerinin ikna edici bulunmadığının kanıtıdır.

        ABD’nin ulusal bir tasarrufunun, BM Genel Kurulu’nda bu denli net bir sonuçla kınanması ve kendine saygısı olan hiçbir devletten destek görmemesi, tehditlerin de işe yaramadığını gösterir. Bu durumda ABD kaybettiği moral gücünün yanı sıra korkutma imkânlarını ya da kapasitesini de kaybetmiş demektir. Bundan sonrasında, Trump yönetiminin dünya ile ilişkileri daha da sorunlu olacak, dünya sisteminin yediemini sayılması gereken ABD, bu düzenin en büyük baş ağrısı ve muhtemelen en tehlikeli aktörü haline gelecektir.

        YALNIZLIĞININ ALTI ÇİZİLDİ

        Bu oylama sonucu bir bakıma ABD’nin Filistin sorununu çözme konusunda uzun zamandır tekelinde tuttuğu arabuluculuk rolünü hakkaniyetle yapamayacağına inanıldığı mesajını da içermektedir. Bu mesajın Trump yönetimi indinde pek bir kıymet-i harbiyesi olacağını beklememek gerekir. Ancak hem Washington’un yalnızlığının altı çizilmiş olmakta hem de ABD ile birlikte pek de makbul sayılmayacak nitelikte olduğu sanılan bir barış anlaşmasını Filistinlilere dayatma niyetindeki Suudi Arabistan’ın işi daha da zorlaşmaktadır.

        ABD’nin BM daimi temsilcisi ülkesinin bugünü unutmayacağını da sözlerine eklemiştir. Bu durumda zaten tepetaklak gitmekte olan Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir kriz sayfasının daha açıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Trump gibi kindar bir siyasetçinin, bu oylamadaki tasarıyı kimin gündeme getirdiğini kayda geçirdiğinden emin olabiliriz. Bu nedenle Yemen ve Türkiye’ye bir şekilde ceza kesme hıncı beslemesi ve bir fırsat bulmak için yanıp tutuşması da karakterine uygundur. Trump’ın BM’de yaşadığı bu hezimetin Türkiye ile ABD arasında daha derin bir krize dönüşüp dönüşmeyeceğini de herhalde Noel tatili günleri geçtikten sonra göreceğiz.

        Diğer Yazılar