Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EN azından ekonomik olarak 2018 iyi başlamış gözüküyor. Uzun zamandan beri ilk kez dünya ekonomisinin üç motoru da düzgün işliyor. IMF daha yüksek büyüme beklentilerini açıklıyor. Avrupa ekonomilerinin üzerindeki ölü toprağı silkelenmiş gibi duruyor. Amerikan ekonomisindeki büyüme ve istihdam yaratma becerisi Başkan Trump’ın skandallarla sarsılan iktidarına önemli bir payanda oluyor. Çin ekonomisi de iç tüketime daha fazla ağırlık veren bir yapıya doğru geçişi iyi idare ediyor. Bu arada Çin’in, Türkiye’de İpek Yolu diye anılan “Tek Kuşak Tek Yol” projesinin sunduğu altyapı yatırımı ve büyüme imkânları bu projeden yararlanacak ülkelerde heyecan yaratıyor.

        Bu göstergelerin ve krizden çıkış işaretlerinin geçen hafta Davos’ta toplanan dünya seçkinlerinin de iyimserliğini beslediğine şüphe yok. Ancak Davos’ta konuşan IMF Başkanı’nın hatırlattığı gibi hazır işler iyiyken sistemdeki yapısal sorunlarla da uğraşmanın zamanıdır. Yani şimdiki duruma bakarak rehavete kapılmak ve krizin artık geride kaldığını söylemek yerinde değil. Küreselleşme süreci zaten uygulandığı haliyle bugün yaşanan ekonomik krizin sebeplerinden biriydi.

        Bu süreçte kesinlikle bir duraklama var. Financial Times Gazetesi’nde Martin Wolf’un yazdığı gibi ticaret serbestleşmesinde bir durağa varıldı. Ticaret ve sermaye akışları, Wolf’un hesaplarına göre dünya ekonomisindeki büyümenin üzerine çıkmıyor. Hepsinden önemlisi dünyanın hemen her bölgesinde artan eşitsizlikler bugünkü küreselleşme düzeninin adaletsizliğini vitrine çıkarıyor.

        Bu konuda Oxfam’ın yayınladığı raporun, “dünyadaki 8 zenginin servetinin dünyanın en alttaki yüzde 50’sininkine eşit olduğu” gibi çarpıcı rakamları gazetelerde yayımlandı. İşin asıl kötü tarafı bir şekilde piyasanın işleyişi, teknolojinin yönetimi, sermayenin kontrolü gibi konularda farklı bir yaklaşım benimsenemezse bu eşitsizlik daha da derinleşecek. Bu ölçekte bir eşitsizlik ise toplumsal düzenleri paramparça edecektir.

        Küreselleşmenin en zayıf ayağı olan insanların serbest dolaşımında ise bugün varılan nokta biraz da ortaya çıkan eşitsizlikler ve bunların yol açtığı güvensizlik nedeniyle son derece tehlikeli. Göçmen düşmanlığı, yabancı düşmanlığı hatta ülkelerin içinde azınlık düşmanlığı hızla artıyor. Küreselleşmenin mütemmim cüzü olması gereken, fikirlerin serbest akışı ise yükselen güçlerin otoriter sistemleri tarafından başarıyla bloke ediliyor.

        Bu son konuda işin ilginç tarafı, insanları özgürleştirme, birbirlerine bağlama, iletişimi ve bilgi paylaşımını kolaylaştırma iddiasıyla ortaya çıkan teknoloji şirketlerinin giderek otoriter rejimlerin yardımcısı olmaya başlamaları. Bu şirketler güçlü otoriter devletlerle bilgi akışının kısıtlanması konusunda işbirliği yaparak pazar payı kaybetmemeye çalışıyorlar. Ticari çıkarları söz konusu olduğunda içerikte şeytanla bile kol kola girebilirler.

        Daha kötüsü eldeki teknolojinin imkânları, büyük veri tabanları oluşturulması, algoritmalar yoluyla bu teknolojileri kullananların manipülasyonunu çok kolaylaştırıyor. Kendinizi en “birey” en “özgün” hissettiğiniz anlarda aslında birileri tarafından yönlendiriliyor olma ihtimaliniz çok yüksek ve daha da yükselecek. Bu durumda Davos’ta konuşan emekli fon yöneticisi George Soros’un uyarılarına kulak vermek gerekiyor.

        Soros’un ilk uyarısı insanların teknoloji şirketlerinin yönlendirmeleri nedeniyle birey olarak karar verme özerkliklerini kaybetme ihtimali hakkında. Bunu bir kere kaybettikten sonra yeniden kazanmanın çok güç olacağını savunuyor. Demokratik sistemlerin ancak kendi adına muhakeme yapabilen, karar verebilen vatandaşlar sayesinde ayakta kaldığı düşünüldüğünde bilgiye erişimi demokratikleştiren teknoloji şirketleri demokrasinin altını oyuyor. Bu şirketlerin otoriter devletlerle işbirliği ise Orwell’ci bir gözetim/denetleme sistemini neredeyse mukadder kılabilir.

        20. yüzyılda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sağlanan kapitalizm ile demokrasi arasındaki bağ bu gelişmelere bağlı olarak zayıflıyor ve liberal düzen bu gelişmenin baskısıyla baş etmekte zorlanıyor.

        Diğer Yazılar