Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NALINCI keseri gibi sürekli kendi tarafınıza yontarak analiz yaparsanız aslında analiz yapmış olmazsınız. Ya da bir film şeridi gibi akan olayları anlık fotoğraflarla, üstelik detayları göstermeyen fotoğraflarla anlamaya ve anlatmaya çalışırsanız egonuzu tatmin etseniz de sizden bilgi isteyenleri yanıltırsınız. İşiniz düşünmek, anlamak ve fikir üretmekse bu çıkmaz yoldur. İktidara yakınlığın zararlarından birisi de tam budur. Karar vericilerin duymak istediklerini söyleyerek yakınlarda bulunabilmenin bedeli entelektüel dürüstlüktür. Entelektüel dürüstlükten bir kez taviz verdiniz mi kayacağınız yerin ne kadar dipte olacağını ölçmeniz de mümkün değildir. Sonunda lafınıza itibar eden, iktidar değişirse lafınıza değer veren kalmayabilir.

        Zekânız ve bilginiz elbette analizlerinizde bazı doğruların yer almasını sağlar ancak değinmediğiniz, geçiştirdiğiniz, bilerek göz ardı etiğiniz unsurların varlığı analizinizi zedeler. Yaranır ama asıl sorumlu olduğunuz kamuoyuna yararlı sayılmazsınız. Hele kendiniz gibi düşünmeyenlerle hiçbir fikir alışverişine girme gereği duymazsanız giderek kendinizi kurutursunuz. Zira düşünceniz beslenmez olur. Başkalarıyla tartışmaktan kaçınca, ki aslında yaptığınız budur, açığınızı kifayetsizliği örteceğini umduğunuz bir kibirle kapatırsınız. Tepeden bakarak yazar, konuşursunuz. En büyük güvenceniz de kimsenin sizden hesap sormayacak olmasıdır.

        Yukarıdaki tipolojiye uygun Türkiye’de çok kişi var. Üstelik kamu fonları kendilerine oluk oluk akıyor. Ancak bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir durum da değildir. ABD’yi Irak savaşına sokanların hiçbiri, stratejik hedeflerinin hiçbirini tutturamamış, rejimi değiştirilmek istenen İran’ı bölgenin en güçlü ülkesi yapmış, ABD’ye 1 trilyon doların üzerinde maliyet bindirmiş, Ortadoğu’yu içinden çıkılamayacak bir felaket sarmalına atmış bu büyük “stratejik” adımlarından dolayı cezalandırılmadı. Halen hepsi orta yerlerde itibarlı kişiler olarak geziyorlar. Aralarından Bolton nihayet karar vericiyi etkileyecek en kritik konuma da geldi.

        KRİTİK TERCİHLER

        Türkiye’de de Ortadoğu politikasının mimarı ve uygulayıcıları, bu ülke için bile abartılı bir rahatlıkla, Suriye politikasında hiç yanlış yapmadığını iddia edebiliyor. Sebep olduğu insani felaketlerin, ülke gücünü yanlış hesaplamasının, bölgeyi ve dünyayı doğru okuyamamasının bedelinin varlığını dahi kabul etmiyor. İnsani açıdan doğru bir kararla alınan Suriyeli mültecilere sınırları açmanın hesabının yanlış yapılmasının uzun vadede doğuracağı sorunların küçümsenmesinin, cihatçı trafiğine uzun süre göz yummanın, mezhepçilik vanasını açmanın, bir topluma taşıyabileceğinden fazla yük bindirmenin sonuçlarını kabul etmiyor, hayallerini gerçeklikle karıştırmayı sürdürüyor.

        Yanında yetişmiş ya da rahle-i tedrisinden bir şekilde geçmiş veya koruyucu kanatları altında hayal edemeyecekleri mevkilere gelmiş olanlar da aynı hataları sürdürme konusunda kararlı gibiler. Yaptıkları analizler tümden yanlış olduğundan değil, uçtukları bulutların üzerinden gerçekleri görmek istememelerinden...

        Şu sıralarda dünya siyasetindeki gelişmeler Türkiye’nin kısa süre içinde bir dizi kritik kararı vermesini gerektirecek. Kapasitesi, “yalnız kurt” siyasetini uzun müddet sürdürmeye yetmeyecek bir ülke, güvenmediği müttefikleri ile tarihsel olarak güvenemeyeceği konjonktürel ortakları arasında birtakım tercihlere zorlanacak.

        Adını koymak gerekirse Batı ile Rusya arasındaki gerilim artarken nerede duracağı hakkında bir karar vermesi gerekecek.

        İran’a yönelik saldırgan bir Amerikan politikası Suudi Arabistan-Emirlikler-İsrail çığırtkanlığı ve desteğiyle ivme kazanırken nerede durulacağı, bu politikaya karşı duran Avrupa ülkeleriyle, Çin ve Rusya’yla nasıl bir ilişki çerçevesine girileceğini düşünmek zorunda kalacak.

        Bu kararları da duygusal boşalmaların sersemletici etkisinde kalmadan, ideolojik ya da iktidara yakın kalma kaygılarına teslim olmadan vermesi gerekecek.

        Teknoloji şirketlerinin demokrasileri nasıl tehdit ettiği konusuna pazar günü döneceğim.

        Diğer Yazılar