Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YORUMCULAR açısından her konuda gerekli olan olguya ve kavramlara sadakat hassasiyetini, konu dış politika veya uluslararası ilişkilerle bağlantılı olduğunda daha da titizce gözetmek gerekir. O nedenle, ülkesini giderek uluslararası hukukun dışına çıkaran, dünya sisteminin kurulu halini, bunun sonuçlarını düşündüğü ya da anladığı izlenimini de pek vermeden, lime lime etmeyi surdüren ABD Başkanı Donald Trump’ın İran nükleer anlaşması ile ilgili kararını doğru tanımlamak gerekir.

        Trump anlaşmayı iptal etmiş değildir. Zaten Trump’ın anlaşmayı iptal etme hakkı ya da salahiyeti yoktur. Ülkesinin itibarını daha da düşüren, Batı ittifakını toparlanması güç şekilde sarsan, Ortadoğu’yu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı çok mutlu edecek olsa da tam bir ateş çemberine sokacak karar, ABD’nin altında imzası bulunan çok taraflı bir anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesidir. Trump döneminde daha önce de Transpasifik Ortaklık Anlaşması’ndan, Paris İklim Anlaşması’ndan çekilen ABD’nin imzasının artık dünya kamuoyu indinde bir güvenilirliği ve itibarı da kalmamıştır.

        Zaten beklenen kararını açıklarken Amerikan Başkanı yalan söylemekten, arkasını dolduramayacağı iddiaları tekrar etmekten, dünya kamuoyunun aklıyla alay etmekten de çekinmemiştir. 2015’te 6 ülke tarafından imzalanan anlaşma, İran’ın Ortadoğu’da çevirdiği dolapları, bir devlet olarak özellikle Irak ve Suriye’de yaptıklarını, ülke içerisindeki sicilini tartışmaya açmamıştır. Hedef Ortadoğu’da bir nükleer silah yarışmasının engellenmesiydi. Ve bu hedefte bugüne dek başarılı da olunmuştur. Bugün anlaşmanın bilerek dışarıda bıraktığı gerekçelerle ve anlaşmanın uygulanmadığı yalanıyla ve Avrupalı imzacılara yönelik yaptırım tehditleriyle yapılan kısaca haydutluktur.

        Burada Amerikan Başkanı’nın psikolojik zaaflarının ve şaşırtıcı cehaleti ve sorumsuzluğu hakkında çok fazla söz sarf etmenin gereği yok. Olayın siyasi boyutlarına bakıldığında içinden çıkılması çok zor bir krizin başladığı aşikâr. Olayı daha da sıkıntılı kılan, Trump’ın ayağına giderek, sicili hayli karanlık müteahhitten konuyu yeniden düşünmesini isteyen ve anlaşmadan çıkmaması için ona yalvaran Avrupalıların çaresizliği.

        Rusya ve Çin şu sırada muhtemelen ellerini ovuştursalar da İsrail’in Suriye’deki İran hedeflerini vurmasının gösterdiği gibi, giderek daha netleşen ABD-İsrail-Suudi Arabistan “çılgın ve umarsızlar” ekseni hemen herkesi ateşin içine çekebilme istidadına da sahip. Yolsuzluk davalarından başını alamayan ve ABD Başkanı’nın İran kararında doğrudan etkisi olduğuna inanılan İsrail Başbakanı’nın İran hedeflerini vurduktan bir gün sonra Moskova’ya gitmesi, bu nedenle hayli anlamlı.

        OLAYLAR ÇIĞRINDAN ÇIKABİLİR

        Rusya, Suriye krizindeki müttefiki İran’ın, üstelik Suriye topraklarında açıktan saldırıya uğramasının hemen akabinde bu ziyaretçiyi kabul ederek herhalde bir şey amaçlamıştır. İlk akla gelen, Vladimir Putin’in bu şekilde olayların tamamen kontrolden çıkmasını engelleyebileceğini düşünmesidir. Ancak bunun gerçekleşeceğinin bir garantisi yoktur. Olaylar kolaylıkla çığrından çıkabilir. Moskova’nın sinisizminin bir diğer nedeni de Tahran ile arasında tam anlamıyla bir çıkar işbirliği olmadığından dolayı İran’ın bölgedeki ihtiraslarına ket vurulmasının Rusya açısından da istenmesi olabilir. Ne var ki İran’a yönelik saldırıların şiddeti arttığında sessiz kalması halinde Rusya’nın itibarı da zedelenecektir.

        Trump’ın İran nükleer anlaşması kararı, ABD’nin uluslararası hukukla kendisini bağlı hisseden bir devlet olmadığının en açık göstergesidir. Bir bakıma Trump, George W. Bush yönetiminin 2003’te yaptığının ötesine gitmiştir. Uluslararası sistemi hiçe saydığını, NATO ittifakını önemsemediğini, müttefiklik hukukuna hiç prim vermediğini göstermiştir. Artık açıktan İran’da rejim değişikliği talep etmekte, bu uğurda savaşa girebileceği mesajını da vermektedir.

        Trump ve yanındaki şahinler, yaptırımların yeniden devreye girmesiyle İran halkının rejimi devireceğini ya da İran’a yönelik bir askeri müdahalenin halkı ayaklanmaya yönelteceğini düşünüyorlarsa bambaşka bir evrende yaşıyorlar demektir. Bu gelişmelerin net sonucu, rejimdeki sertlik yanlılarının güçlenmesi olacaktır. Bunun ötesinde Suudi Arabistan ve İsrail’e yönelik bir saldırganlığa başvurup vurmayacağı ise Tahran’da elbette hesabı yapılmakta olan bir konudur.

        Diğer Yazılar