Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Roman ve öyküleri bir yana çocuklar ve gençler için de yazan Müge İplikçi'nin "Tezcanlı Hayalet Avcıları" kitabı öykü sevenlerle buluştu. Türkiye'nin yazarlar için yorucu ancak verimli bir ülke olduğunu söyleyen İplikçi, Gezi Parkı'ndaki gençliği de bir edebiyatçı gözüyle şöyle değerlendi: "Mizah güçleri çok sağlam. Şapka çıkarılacak bir söylem söz konusu. Mizah şiddetsizliğin temel taşıdır. Gençler bize bunu hatırlattılar."

- Yolculuk öyküsünde "Aşk bu hayatı kaldırmıyor" diyor.

40'ı geçtikten sonra, yoğun bir çalışma temposunun içindeki ‘hain' düşüncelerim bunlar! Şaka bir yana, 20'li yaşlarımızda hem deneyimler hem de aşk çok hızlı bir şekilde hayatlarımıza girip çıkıyordu. Şimdilerde kendi perspektifimden baktığımda, yani orta yaşlı bir kadın olarak hâlâ sevgiye ve aşka inanıyorum. Ancak daha farklı tasalarım mevcut; bambaşka bir ufuk çizgisine bakıyorum. Düşünmem gereken bir oğlum var, Türkiye'de yaşıyorum, yazarım. Türkiye'nin gündemi belli. Ama bir diğer yandan da insanların birbirini sevdiğini gördüğüm zaman inanılmaz mutlu oluyorum. Şuna inanıyorum ki, bizi kurtaracak olan yine sevgidir. Ne kadar işimiz gücümüz olursa olsun. Gezi Parkı'nda birbirine sarılan gençleri gördüğümde içim ayrı bir ısınıyor. Sevginin bize yol göstereceğine, onunla toparlanabileceğimize inanıyorum.

- Gündemi sürekli değişen bir ülkede yaşıyoruz. Bir yazar için verimli toprakla...

15 gün öncesine kadar zenginlik diyordum fakat son yaşadığımız olaylardan sonra emin değilim. Polisin insanlara uyguladığı o ölçüsüz şiddeti bir kez daha gördüğüm zaman çok üzüldüm. Biz bu antidemokratik koşulları hak eden bir ülke değiliz. Sesi kısılmayı hak eden bir ülke değiliz. Çok sesliliği ile dünyaya örnek olacak bir ülkeyken tek sesliliğin insanı sıkan, boğan, geren noktasına itiliyoruz hep birlikte. Bu hepimiz için bir zarardır. Yazar için de zarardır. Ben bu ülkede yaşamaktan onur duyan biriyim. Her zaman da bunu söyledim. Beni çok besleyen bir ülke ama yine de bu kadar yorucu olması gerekmiyor... Bir Kuzey Avrupa ülkesindeki insanın altı yedi ayda bir başına gelecek şeyler neredeyse her gün başımıza geliyor. Gerçi bizler bir anlamda aşılıyız. Dayanıklıyız yani. O yüzden devam edebiliyoruz. Ne yalan söyleyeyim: Hal böyleyken bile Türkiye'de yapılabilecek en tuhaf ve en keyifli işi yaptığımı düşünüyorum.

- Edebiyat dayanıklığı arttırmada nasıl bir rol oynuyor?

Hep söyleriz, edebiyatla savaşları durduramazsınız ama savaşın nasıl bir şey olduğunu anlatabilir, insanlara savaşın kötülüğünü hissettirebilirsiniz. Bir sonraki savaşlar için bir tampon bölge yaratırsınız. Sadece savaşlar anlamında da değil. İnsanın kendisini görmesi açısından, yalnızlıklarını, savrulmuşluklarını, kızgınlıklarını ve öfkelerini tanıması anlamında da önemli edebiyatın rolü. İnsanın kızdığı zaman, aslında kendi içinde bir yere kızdığını göstermesi anlamında çok iyi bir aynadır edebiyat. İnsanı insana anlatır. Ve insanın insana anlattıklarını dinlersek insanı sevebiliriz. Sevmenin ötesinde – sevmek orada çok kilit bir sözcük değil – fark edebilir, buluşabiliriz. Buluşmak iyi bir şeydir.

- Aynı öyküden bir alıntı daha yapmışım: Büyümek bir infilaktır diyor anlatıcı.

Öyledir. Tabii orada büyümeyi "erginleşmek" olarak tartışmıyorum. Büyümeyi dayatılan, yaş üstüne yaş koymaca süreci biçiminde düşünüyorum. Ülkemizde olgunlaşma sürecimiz çok kısıtlı, çok darboğazların içerisindedir. Bir türlü serpilip gelişmemize izin verilmez. Kuşaklar birbirlerini hep böyle anarlar. Aslında baktığımızda bir kuşak infilakı da var yaşanan acılar ve hüzün anlamında. Ben istiyorum ki bundan sonraki kuşaklar hak ettiklerince, geniş geniş serpilerek büyüsünler. Yaşamla, yanlışlar yapmaktan korkmadan ve bu yanlışlardan çok şey öğrenerek büyüsünler istiyorum. Doğruları bulmak görecedir çünkü. Herkesin doğrusu bir yerden sonra değişir. Ama demin de sözünü ettiğim gibi yaşamın başka kıstasları var. Buluşmak bunlardan biri; anlamak bir diğeri. Keyfini çıkarmak da bir ötekisi galiba.

MİZAH ŞİDDETSİZLİĞİN TEMEL TAŞIDIR

- Astronotlar ve Şarkıcılar Öyküsü ne zaman yazıldı?

Daha önce başlamış olduğum bir öyküydü ama bir ay önce tamamladım.

- Şu nedenle soruyorum; 70'li yılları anlatıyor kahraman ve "Çiçekler kopmaz; kokar, ağaçlar kesilmez; gökyüzüne taşardı." Sanki günümüz olaylarına gönderme gibi...

(Gülüyor) Galiba biz betonları ağaçlara hemen her zaman tercih etmiş politikaların kurbanıyız. Betonla daha iyi yaşayacağımızı sanan bir düşüncemiz var. Bunu aşmamız lazım. Beton insana iyi gelmiyor kardeşim! Oksijen aldığınız zaman beyniniz kesinkes daha iyi çalışıyor. Oksijen iyidir ve hepimize düşünme anlamında da imkan verebilir ve ağaçlar da bunu sağlar. Dahası ağaçlar bize bilgeliği de öğretirler. Bir yazımda yazmıştım; "Ağacın gölgesi ruhumuzun gölgesidir de" diye. Sadece gölgede oturup, ‘Oh ne serin' demeyiz. Bir yandan da onun o geçirmiş olduğu yılların izi düşer üzerimize. Hiçbir şeyin kalıcı olmadığını hatırlatır bize ve bazı şeylerin de çok kalıcı olduğunu.

- Gezi Parkı'ndaki gençlerin dilini ve mizahını konuşmak istiyorum sizinle...

Bu deneyimden sonra oradaki çocukların çok farklı şeyler yazabileceklerini düşünüyorum. Çünkü yan yana durabilmenin ve direnmenin gücünü anlamış insanların yaşam algıları da çok farklıdır. Oradaki gençlerin bize öğretecekleri de var. Şöyle ki; ben orada birey olabilmiş insanları gördüm. Kendisiyle barışık, dolayısıyla başkasıyla da barışık insanlar gördüm. Mizah güçleri çok sağlam. Şapka çıkarılacak bir söylem söz konusu. Şiddetsizliğin temel taşıdır mizah ve gülebilmek. Bize bunu hatırlattılar. Bu anlamda 21. yüzyılın Türkiye'si, dünyası ve yeryüzü için gülebilmeyi; bulunduğu ana çatık kaşla bakmadan müdahil olabilme gücünü de hatırlattılar. Türkiye artık gülebilen insanların ülkesi olabilmelidir. Hepimizin o ya da bu şekilde çok büyük acıları var. Bir sürü yaramız beremiz var ama bunlarla artık vedalaşma zamanı gelmiştir. Bambaşka bir eşiğe geçebilmek için bu gerekiyor. Bir edebiyatçı gözüyle baktığım zaman çok yaratıcılar, insan olarak baktığımda da şapka çıkartıyorum dirençlerine. Sözcüklerin kendi başına nasıl direnç kaynağı olduğunu ve o sözcüklerin cümleleri oluşturdukları zaman parçalanamaz bir söylem oluşturduğunu bize hatırlattılar.

- Siz çocuklar ve gençler için de yazıyorsunuz. Bu sizin için bir sığınak olmalı...

Tabii ki. Şunu söyleyebilirim çocuklar ve gençler için yazmaya başladığımda şunu fark ettim: Yazarak kendi içimdeki çocukluğa da dönüyorum ve katılır mısınız bilmem ama içimizdeki o büyümemiş yanla buluşuyorum. O, o kadar güzel bir yan ki. Belki sırf o sesle konuşabilsek buluşmamız çok çok kolay olur. O kadar önyargısız bir yer ki orası. Bizi bizden hemen çalıp, hemen büyümemizi isteyen o sisteme karşı eğer o yanımızı hatırlayabilirsek hem gülebilir, hem anlayabilir, hem de sözümüze ruh katabiliriz. En önemlisi de korkmamayı tekrardan hatırlayabiliriz.

-"Tezcanlı Hayalet Avcıları" adındaki "tezcanlı" kelimesi bilinçli bir seçim mi?

Dinamizme inandığım için galiba. Dinamizm üzerimizdeki ölü toprağını atabilecek bir güç. Hem geçmişin hayaletlerini hem de geleceğin hayalini şimdiki zaman içersinde yakalayabilmek için o enerjiye inanıyor ve saygı duyuyorum.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar