Çok ezen, çok bilir!
Bazen, bir meselenin adı hoşa gitmiyor.
Hele çok bilmişler; muktedirler, hükmedenler; ama ister devlet olsun, ister örgüt…
Kafalarına göre değiştiriveriyor sorunların adını, tadını, kanını.
Peki şöyle diyelim o zaman:
İnsanın insanı…
Güçlünün güçsüzü…
Hakim olanın tahakküm edileni…
Büyüğün küçüğü…
Üsttekinin alttakini…
Buyrukçunun kuyruk gördüğünü…
Bazen güçlü azınlığın güçsüz çoğunluğu…
Bazen güçlü çoğunluğun güçsüz azınlığı…
EZME SORUNU VAR!
İnsanın ezilmesi sorunu var; ama toplu halde, ama tek tek; her an, her köşede!
***
Siz şimdi oraları istediğiniz gibi doldurun.
İster etnik kimlik, ister inanç, ister inançsızlık, ister mezhep, ister patron ile işçi, ister ağa ile reaya, ister lider ile peşinden gider, ister hoca ile cemaat, ister üst ile ast, ister amir ile memur, ister erkek ile kadın, ister büyük ile çocuk…
Ne isterseniz koyun.
Hayatın, hayatınızın içinden mutlaka kafa atar bir EZME SORUNU.
Sonra, öyle sempati, empati, antipati, pati pati gerekmez; sadece, insansınız ya, size bahşedilmiş en önemli ayrımınız, aklınız ve vicdanız, yani muhakemenizle bir düşünün.
Ezilmek kimin hoşuna gider diye!
İşin sırrı odur ki; ezilenlerin de fırsatı bulunca ezmesi; bir ötekinin ezilmesini hoş bulması, boş vermesi sayesinde sistem böyle yürür, çarklar öyle döner.
İşin bir sırrı da odur ki; bazen ezilenleri arkasına alan kimilerinin de bulduğu, bildiği tek yol; tahakküm ve ezmek, kişilikleri silmek olur.
***
“Abi, hasbelkader birlik içinde lojmanda yer bulmuş bir uzman çavuşum. Balkondan eşim izliyor. Komşular izliyor. Lojmanda kalmam bölük komutanının zoruna gidiyor. Karakol balkonunda masaya oturmuş bana herkesin duyacağı şekilde bağırıyor: ‘Atarım seni. Yaaattt, sürünnn, kalkkkk, yatttt’ Eşim hamile, balkondan ağlayarak izliyor. Kapıdan çıkabilsem 15 kilometre uzakta üst komutanlığa gideceğim şikayete. Ama emir vermiş, çıkartmıyorlar.
Bütün suçum sabah cevap vermek. Eşim hamile, lojmana yeni girdim. Annem de
eşim hamile olduğu için bizimle. Komutan dedi ki, ‘Seni kovmaya çalışıyorum, sen lojmana giriyorsun, yetmiyor gibi yedi sülaleni toplamışsın. Neyine güvenip de çocuk yapıyorsun. Şimdi seni atsam o çocuğun açlıktan ölür.” Dayanamayıp cevap verdim: ‘Komutanım böyle zalim olunur mu? Allah’tan da mı korkmuyorsunuz? Ben size ne yaptım?’ Bütün suçum bu. Daha dün oda hapsinden çıktım oysa. Canı sıkıldıkça bana ceza veriyor.”
***
ADAM (Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri) Platformu Açıklaması:
“12 Mart ve 12 Eylül darbeleri döneminde mahkeme kararı olmadan ordudan çıkartılan sol
görüşlü askerlerin “Darbezede asker yasası”ndan yararlanmak için yaptıkları başvurular Milli Savunma Bakanlığı’nca reddediliyor.
Başvurusu reddedilen subaylar arasında 1983 yılında Cizre’de vurulunca ilk sınır ötesi harekât yapılan Gazi Üsteğmen Ahmet Şener de bulunuyor.
Yeni Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, ayrımcılıktan şikâyet eden darbezede askerlere, ‘Şeriatın kestiği parmak acımaz’ diye cevap verdi.
Hükümeti, cuntacıların zulmünü sahiplenip kendince meşrulaştırmaktan ve ayrımcılıktan
vazgeçmeye, yasanın eksikliklerini gidermeye çağırıyoruz.
Kimsenin parmağı kesilmemeli, kimsenin yarası kanatılmamalı!”
***
Tekrar edeyim mi:
Diyebiliyor musunuz ki…
Kimsenin parmağı kesilmesin, kimsenin yarası kanatılmasın!
Kimse baskıya, ayrımcılığa, hakarete, şiddete, kimliğinin ve kişiliğinin ezilmesine, insanlığına pusu kurulmasına, topluca veya tek tek alçak görülmesine, alçak süründürmeye maruz kalmasın!
O zaman… karşıda sandığınız kimileri, bir bakmışsınız yanınıza düşmüş; yanınızda, önünüzde, üstünüzde sandığınız kimi zalimler ise diğer zalimlerin birer sureti çıkmış!