Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin çok yönlü dış politikası ve Rusya ile ilişkileri, Medvedev ve Gül arasında 11 Mayıs’ta başlayan görüşmelerle daha da derinlik kazandı. Bilindiği üzere son dönemde, Türkiye Rusya ile ilişkilerini ekonomi alanında giderek derinleştirdi; iki ülke arasındaki ticaret hacmi 40 milyar dolar gibi bir seviyeye ulaştı. Rus turistlerin Türkiye’yi tercih etmesi, her alanda artan işbirliği, karşılıklı güven ve bağımlılık iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştırdı.

        İki gün boyunca oldukça verimli geçen görüşmelerde nükleer enerjiden vizelerin kaldırılmasına, ulaşım anlaşmalarından İçişleri Bakanlıkları arasında işbirliği anlaşmasına kadar toplam 17 başlıkta imza atıldı. Bu başlıklardan her biri şüphe yok ki oldukça önemlidir. Özellikle nükleer santral kurulmasına dair hükümetler arası anlaşma iki ülke arasında atılan önemli bir adımdır. Bu yazıda ise tüm başlıkları analiz etmek yerine, İçişleri Bakanlarının karşılıklı yaptığı anlaşmalar kapsamında güvenlik konuları üzerinde duracağız.

        Sorun Çözmenin Yeni Dili: Ticaretten Güvenliğe

        “Komünistler Moskova’ya” sloganı üzerinden çok uzun zaman geçmiş değil. Soğuk Savaş yıllarının yarattığı gerilim Türk ve Rus halkları üzerinde o kadar derin izler bırakmıştı ki 1989’dan sonra İstanbul’un Laleli semtinde Rusları gören Türkler şaşkınlığını gizleyememişti. Ancak izleyen yıllarda giderek daha fazla Rus’un Türkiye’ye gelişi ve her seferinde bavullarını tekstil ürünleriyle doldurup ülkelerine dönüşü “Laleli Piyasası” olarak anılan büyük bir pazarın oluşmasına sebep oldu. Bavul ticaretiyle başlayan bu süreç Türk yatırımcılarını özellikle inşaat sektöründe teşvik etti. Türklerin açtığı büyük alışveriş merkezleri Moskova ve Petersburg gibi önemli Rus kentlerinde sosyal hayatın kalbi olmaya başladı.

        Hızla ilerleyen Türk-Rus ticari ilişkileri, enerji alanından turizme ve diğer yatırım sahalarına kadar uzandı ve bugün ticaret hacmi yaklaşık 35-40 milyar dolara ulaştı. Bu hacmin yakın gelecekte 100 milyar dolara ulaşması hedefleniyor. Kuşkusuz iki ülke arasında artan ticaret ve yıllık 3 milyon Rus’un Türk sahillerini tercih etmesi karşılıklı etkileşimi ve siyasi gelişmeleri de büyük oranda şekillendirdi.

        Ticari ilişkilerin hızla artması diğer alanlarda da işbirliğinin önünü açtı. Literatürde “yayılma etkisi” (spill-over effect) olarak bilinen bu yaklaşım çerçevesinde gelişen ticari bağlar, Türkiye ve Rusya arasında güvensizlikten güvene, düşmanlıktan stratejik ortaklığa doğru değişen ilişkinin son dönemde en dikkat çekici yanını oluşturmaya başlamıştır.

        Anımsanacağı üzere, Moskova’daki 2002’deki tiyatro baskını veya 2004’teki Beslan trajedisi gibi terör olaylarının ardından Türkiye suçlanmıştı. Yakalanan zanlılardan alınan Türk pasaportlarını kameralar önünde sallayan Rus yetkililerin görüntüleri de hafızalarda yer etmişti. Rusya terör saldırıları sonrasında Türkiye’yi “olağan şüpheli” ve “kötü komşu” ilan etmeyi alışkanlık haline getirmişti. Bu anlayışla bir kısım Rus yetkililerinin misilleme yaparak Türkiye’nin uzun yıllar başını ağrıtan PKK terör örgütüne destek vermekten çekinmediği de uzmanlar için bir “açık sırdır”.

        Ancak son zamanlarda Türkiye-Rusya arasındaki ilişkiler olumlu yönde gelişiyor. Bu olumlu değişimin ilk işaretleri Moskova’da 30 Mart 2010’da gerçekleşen Metro İstasyonu saldırılarının ardından görülmeye başlandı; “olağan şüpheli” Türkiye, yakın dost olmaya ve işbirliğinde asli ve gerekli bir ülke konumuna yükselmeye başladı. Her ne kadar eski alışkanlığın sonucu olarak Moskova Metrosu’ndaki intihar eylemlerinden sonra yüksek tirajlı Rus gazetesi Kommersant 30’a yakın “Çeçen Karadul”un Türkiye’de eğitildiğini yazmış ve Türkiye’ye yönelik birtakım suçlamalarda bulunmuşsa da iddialar bu kez Rus yetkililer tarafından destek bulmadı. Üstelik gazetenin haberi de bir gün sonra internet sitesinden kaldırıldı. Rus yetkililer Türkiye’ye yönelik suçlayıcı açıklama yapmak bir yana imada dahi bulunmadılar. Üst düzey Türk yetkililer de Rusya’daki saldırıları kınadı ve terörle mücadelede Türkiye’nin her zaman Rusya’nın yanında yer aldığını ifade etti.

        Ortak Güvenlik Perspektifine Doğru mu?

        Kuşkusuz Türk-Rus ilişkilerinin en önemli ayağını ortak güvenlik perspektifinin inşası oluşturuyor. Karşılıklı bağımlılığın güvenlik alanında da sağlanması halinde iki ülke arasında stratejik ve özel bir ilişkiden bahsetmek mümkün olabilir. Bu bağlamda Çeçenlerin temsilcisi Kadirov’un, Medvedev’in Türkiye ziyaretinde yerini alması özel bir anlam ifade etmektedir. Bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Rusya gezisinde Tataristan’ın başkenti Kazan’da fahri doktora unvanının tevdi edilmesi ve özel bir törenle karşılanması güven artırıcı önlemler açısından ilişkilerin ilave kültürel araçlarla kuvvetlendiğine işaret etmektedir.

        Rus ve Türk İçişleri Bakanları’nın terörle mücadele, narkotik ve sınır aşan suçlar gibi konularda anlaşmalar imzalayıp karşılıklı işbirliğini bu alanlarda da artırmaları özel bir öneme sahiptir. Bu bağlamda Rus İçişleri Bakanı Raşid Nurgaliyev’in yaklaşık iki ay önceki Türkiye ziyaretinde polis amirlerinin yetiştirildiği Türk Polis Akademisi’ne programında geniş yer vermiş olması önemli bir gelişmedir. Hatırlanacağı üzere, Türk Polis Akademisi, eski Sovyetler Birliği üyesi yaklaşık 15 ülkeden öğrenci kabul ettiğinden uzun yıllar Moskova ile rekabet halindeydi. Ancak yeni dönemde bu alanda da rekabetin iş birliğine dönüştüğünü görmek mümkün.

        Güvenlik alanında yapılan anlaşmaların yaşama şansı, güvenlik örgütlerinin karşılıklı aktif bir iletişime ve böylesi bir iletişimde ortak bakış açısına sahip olmasına bağlıdır. Ortak bakış açısının yaratılması ise eğitim alanında kurulacak işbirliği sayesinde mümkün olabilir. Ankara-Moskova arasındaki geniş yelpazeli yaklaşımın geldiği aşamanın önemi, iç güvenlik alanlarındaki işbirliğinin somuta dönüşüyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun en açık kanıtını İçişleri Bakanlarının attığı imzanın yanı sıra, vizelerin kaldırılmış olmasında görüyoruz.

        Artan Ticaret ve Karşılıklı Güven İnşası: Çok Boyutlu Bağımlılık

        Vizelerin kaldırılması iki ülke ilişkileri bakımından oldukça büyük önem taşımaktadır. Çünkü toplumlar birbirlerine kuşkuyla bakarlarsa, yöneticilerin insan hareketliliğini teşvik edecek anlaşmaları gerçekleştirmeleri de olanaksızlaşır. Bu ise ancak zihinsel bir dönüşüm ve artan güvenle mümkün olabilir. Devletler birbirlerine güvendikleri ölçüde temsil ettikleri toplumlar arasındaki bariyerleri kaldırır. Tersi durumda ise duvarlar örer, mayınlar döşer ve böylece toplumlar birbirine yabancılaşır.

        Türk-Rus ilişkilerinde karşılıklı güvenin inşa edildiğini ve ticaretle başlayan işbirliğinin diğer alanlarda da giderek arttığını görüyoruz. İki ülke arasındaki ilişkiler ekonomik boyuttan kültürel ve güvenlik boyutuna da geçmiş ve karşılıklı bağımlılık her geçen gün daha fazla artmaya başlamıştır. Ancak ilişkilerin özel ve stratejik bir boyut kazandığını söylemek için henüz erkendir.

        Son 20 yılda yaşanan baş döndürücü gelişmeler, özellikle son birkaç senede yapılan anlaşmalar ve devlet başkanları, politikacılar ve işadamları arasında doğallaşan görüşmeler, Moskova-Ankara arasındaki mesafenin eskiye oranla azaldığını ve iki ülkenin giderek birbirine yaklaştığını göstermektedir.

        ibal@haberturk.com

        Diğer Yazılar