Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Cem Davran'la keyifli söyleşi...

        Ece SARUHAN/ HT Magazin

        Sevgiyi, sıcacık insan ilişkilerini ve dayanışmayı ekrana taşıyan ‘Yedikule Hayat Yokuşu’ adlı dizide rol alan Cem Davran, “Toplumsal ayrışmayı çok net hissettiğimiz bugünlerde böyle hikâyelere ihtiyacımız var” diyor. Çocukluğumuzdan elimizi çektikçe masumiyetimizi yitirdiğimizi söyleyen Davran’ın bayram dileği herkesin kendi çocukluğunun elinden tutması...

        Ortaokuldaydım... Cem Davran, ‘Çılgın Sonbahar’ adlı oyunda oynuyordu. Büyülenmiş gibi izlemiştim performansını. Sonra da o zamanlar çat pat olan Fransızcamla sınıfta arkadaşlarıma anlatmıştım. Aradan yıllar geçti. Ömürlük oyun arkadaşım tiyatro, mesleğimin de bir parçası haline geldi. 2011’de ‘Sahneyi Çocuklara Bırakıyorum’ etkinliği için Van’a gittim. İlk kez orada, oyuna hazırladığı pırıl pırıl çocukların arasında yüz yüze geldim Davran’la. Çocuklarla nasıl çocuklaştığını gördükçe, içinde bir çocuk masumiyeti taşıyan kalbini tanıdıkça daha çok sevdim kendisini. Bu hayatta yakınlaştıkça daha da güzelleşen kaç kişi var bilmem ama benim için olanlardan biridir Davran. Tepeden tırnağa insan! İşte hiç bitmesin istediğim sohbetimizden yazıya yansıyanlar...

        ‘TOPLUMA BORCUMUZ VAR’

        Ekran, çarpık ilişkiler ve vurdulu kırdılı görüntülerle dolu dizilerle kaplı. Rol aldığınız ‘Yedikule Hayat Yokuşu’ ise sevgi ve dayanışma gibi değerlere gönderme yapıyor. Bu dizide rol almak bilinçli bir tercih mi?

        Ramazandan önce bana 3 proje gönderildi. Biri sitcom, biri ağa dizisi, diğeri ‘Hayat Yokuşu’ydu. Toplumsal ayrışmayı çok net hissettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Pek çok insan gibi ben de insanların daha sevgi dolu ve vicdanlı olduğu, güçlü komşuluk ilişkilerinin bulunduğu, farklı ideoloji ve inançların bir arada yaşadığı günleri özlüyorum. Bu özlemden hareketle sevgi ve barış içinde yaşamayı, yardımlaşmayı, birlikte üretmeyi öneren bu diziyi tercih ettim. Ben hayatın kendisi gibi işlerde rol almayı tercih ediyorum. Bu da öyle bir proje. İçinde yaşamayan ilişkiler, amacı belli diyaloglar yok. Yedikule’de yani cami ile kilisenin dip dibe olduğu bir yerde geçmesi de çok önemli. Yapımcımız Ahmet Nesim Şahin ile yönetmenimiz Mesut Uçakan “Bu diziyi insanların hayatlarını güzelleştirmek için çekiyoruz” diyor. Onlarla çalışmak benim için onur. Bu toplumun böyle hikâyelere ihtiyacı var. Topluma borcumuz olduğunu düşünüyorum. Bu borcu ancak doğruları söyleyerek ödeyebiliriz. Bu dizi doğruları söylüyor. İyi insan olmanın, vicdanlı olmanın hayatta önemli bir karşılığı olduğunu anlatıyor. Aşiret reisi yerine sıradan bir karakter olan Cemal’i oynamayı seçtim. Bir gün aşiret reisini, mafya babasını, travestiyi de oynayacağım ama şu an buna ihtiyacımız var. Benim için okyanusa atılan bir yıldızdır bu dizi.

        Bu yaz ‘Ve Panayır Köyden Gider’ adlı filmde rol aldınız. Yine bir vicdan hikâyesi...

        Film, Yabancı adlı bir adamın kendiyle yüzleşmesini anlatıyor. Hilmi Yavuz, “Hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız” der. Ben “Vicdan ki en çok yakışandır bize, belki de en çok özlediğimiz” diyorum. Filmde bu duyguyla rol aldım.

        ‘SANAT KONUŞURSA BARIŞ OLACAK’

        Okyanusa atılan yıldızlardan biri de İstanbul Halk Tiyatrosu’nun çatısı altında oynadığınız ‘Alevli Günler’ bence. Birbirimize ötekileştirildiğimiz bu dönemde herkes izlemeli.

        Hayatın içinde aslonanı, birbirimize sevgimizi yitirdik. ‘Alevli Günler’, “Farklı inançlarda olabiliriz ama aynı cümlenin içinde yaşayabiliriz” diyen bir oyun. ‘Alevli Günler’i ve ‘Bezirgân’ı izleyenler, “Sizinle aynı fikirde olmasak da her şeyi o kadar güzel anlatıyorsunuz ki bir sürü yerde ikna olduk” diyorlar. Kimseyi bir şeye ikna etmek gibi bir derdimiz yok. Biz sadece bir sofra kuruyoruz, herkes istediği kadarını alır o sofradan. Günümüzdeki ayrışmanın tek çaresi sanat. Siyasetin ve benim azman görüşü dediğim uzman görüşlerinin susması, sanatın konuşması gerekiyor. Sanat tedavi edicidir. Sanat konuşursa toplumun heyacanı artacak, yeniden hayal kuracağız. Sanat konuşursa barış olacak.

        Bu bayram aslolanı; sevgiyi hatırlamamıza vesile olur umarım...

        Ben çocukken bütün mahalle bir aileydik. Bayramlarda Rum komşularımız da bizi heyecanla beklerdi. Onların bayramlarında biz onların neşesine ortak olurduk. Bayramlar hepimizi birleştiren güzel ritüellerdi. En büyük problemimiz ileriye doğru yürüdükçe kendi çocukluğumuzdan uzaklaşmamız. Geçenlerde elime bir kitap geçti. İçinde dağlık yerde çekilmiş bir fotoğraf vardı. Fotoğrafta da bir adamın kucağında duran küçücük burunlu, kocaman yanaklı bir çocuk... O sevimli çocuk bugün büyük bir katil. Çocukluğumuzun elinden tutmayı bıraktıkça sona doğru bir adım daha yaklaşıyoruz. Çocukluğumuzdan elimizi çektikçe masumiyetimizi yitiriyoruz. Masumiyetimizi yitirdikçe biz de kötüleşiyoruz, dünya da... Dileğim; bu bayramda herkesin kendi çocukluğunun elinden tutması...

        Tiyatro yasak, eski aktörler sahnede

        İstanbul Halk Tiyatrosu’nda Erkan Can ile birlikte öyküsü size ait bir oyun sahneleyecekmişsiniz...

        Öykünün çıkış noktası benim ama anahtar cümleyi bulan genel sanat yönetmenimiz Yıldıray Şahinler. Erkan da ben de geleneksel Türk tiyatrosunu iyi biliriz. Turne yolculuklarında doğaçlamalar yaparız. Kafamda bir kanal vardı, yaptığımız doğaçlamalar o kanalı besledi. “Bu topraklarda yaşlanmış 2 aktör, özlemleri ve deneyimleriyle geçmişte oynadıkları şeyleri yeniden oynasalar” dedim. Yıldıray bu öyküyü “Tiyatro yasak” cümlesinin üzerine oturttu. Oyun günümüzde geçecek. Tiyatrolar kapatılmış, kadınların sahneye çıkması yasak. 2 eski aktör “Yasaksa yapalım” cümlesiyle yola koyuluyor. Eskiden oynadıkları oyunları kâh muhabbet eder gibi, kâh demlendirerek oynuyorlar. Doğaçlaması bol olacak. Hatıralar canlanacak. Ustalarımıza selam çakacağız.

        100. yılını kutlayan Şehir Tiyatroları’ndaki yeni yapılanma için ne düşünüyorsunuz?

        Yakında Şehir Tiyatroları’ndan emekli oluyorum. 2001’de ayrılmıştım, sonra Ayşenil Şamlıoğlu’nun genel sanat yönetmeni olduğu dönemde ‘Doğum Günü Partisi’nde oynadım. Benim için son genel sanat yönetmeni kendisidir. Ömrüm orada geçti, sahip olduğum her şeyi o kuruma borçluyum, asla toz kondurmam. Aslında Şehir Tiyatroları demekten imtina ediyorum, Darülbedayi diyorum çünkü benim için Darülbedayi yaşıyor ama Şehir Tiyatroları öldü. Onun için Erhan Abi’ye (Yazıcıoğlu) emekli olacağımı söyledim. Yeni yapılanmada görev alanlara başarılar. Ben Muhsin Ertuğrul’un hayalini kurduğu halk tiyatrosunu, Darülbedayi ruhunu İstanbul Halk Tiyatrosu’nda yaşatmayı sürdüreceğim.

        ‘Partnerim tokat yesin ister miydim?’

        Nasıl oldu da sizin gibi duyarlı bir sanatçı Türk televizyon tarihine geçen “Ne dedin sen?” repliğinin yer aldığı o programı sundu? Parıltılı dünya, altyapısı sağlam insanları bile böyle şaşırtabiliyor mu?

        Şöhreti ve parıltılı dünyayı taşımak zordur ama mesele o değildi. ‘İki Kere Kiki’nin formatı bana ait. Formatı kirleten o olaydır. “Ne dedin sen?” şov dünyasında gerçekleşen bir olaydı. Partnerim tokat yesin ister miydim? O bölümü çektikten sonra birkaç arkadaşımla Arnavutköy’de toplandık, “Bu hayattan çekilmek istiyorum” dedim. Tiyatroya ara verdiğim dönemdi, ruhsal boşluk içindeydim. 2 bebeğim vardı, çok para kazanmalıydım. Hayatın kabasını atamamıştım. Yakınlarım “Tiyatroya dönmen lazım” demeye başlamıştı. O yüzden Yıldıray (Şahinler) telefon ettiğinde koşa koşa gittim. Tiyatro nefes oldu bana. Yine de ‘İki Kere Kiki’ döneminde enteresan bir işti, keşke öyle bir olaya kilitlenmeseydi.

        ‘Öğrendikçe bilmediklerin artar’

        Günümüzde oyunculuk kanalıyla ünlü olmak isteyen çok insan var. Bu işin eğitimini de veren biri olarak bu tablo hakkında ne diyeceksiniz?

        3 kişi ünlü oluyorsa, 3000 kişi telef oluyor. Sokakta görüp de tanıdığım, isimlerini bildiğim ama ne iş yaptıklarını bilmediğim insanlar var. Oyunculukta öğrendikçe bilmediklerin artar. Ustalaştığını düşünürsün ama ilerledikçe ne kadar acemi olduğunu görürsün. Oyunculuk sürekli çalışma ister. Buna gerçekten inanan biri sonradan ünlü de olabilir, bunda hiçbir sakınca yo

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ