Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar Genç işi 'Mutant Kargaşası'
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İlk olarak 1984’de Kevin Eastman - Peter Laird imzalı bir çizgi roman olarak yayımlanan Ninja Kaplumbağalar (Teenage Mutant Ninja Turtles), gördüğü sürpriz ilginin ardından oyuncakları, video oyunları, televizyondaki animasyon dizileri ve sinema filmleriyle yıllar içinde gelişip büyüyen bir eğlence markasına dönüştü. ABD’de kısaca TMNT olarak adlandırılan Ninja Kaplumbağalar’ın ilk sinema filmi ise 1990’da geldi.

        Animasyon formatındaki ‘Ninja Kaplumbağalar: Mutant Kargaşası’ (Teenage Mutant Ninja Turtles: Mutant Mayhem) markanın yedinci sinema filmi…. Yönetmen Jeff Rowe, yapımcılar Seth Rogen ve Evan Goldberg’in yanı sıra Dan Hernandez ile Benji Samit’in imzasını taşıyan senaryo, tüm hikâyeyi yeniden başlatan bir ‘reboot’…

        İsimlerini İtalyan Rönesans’ının 4 büyük sanatçısından alan Leonardo, Raphael, Donatello ve Michelangelo’nun New York kanalizasyonlarında dolaşan 4 şirin yavru kaplumbağa olduğu günlere kadar götürüyor bizi film… Ama onlardan önce çılgın bilim insanı Baxter Stockman’i (Giancarlo Esposito) ve onun hazırladığı mutajeni zorla elde etmeye çalışan Techno Cosmic Research Institute yöneticisi Cynthia Utrom’u (Maya Rudolph) tanıyoruz.

        15 yıl sonrasına gittiğimizde ise hayvanları konuşan, zeki canlılara dönüştüren mutajenin sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. Önce dört ergen mutant kaplumbağa ve onları evlat edindikten sonra ninja savaşçısı olarak eğiten mutant fare Splinter’le (Jackie Chan) tanışıyoruz. Bir süre sonra New York’ta başka mutantların yaşadığını ve Süpersinek (Ice Cube) liderliğinde şehri ele geçirme planları yaptığına tanık oluyoruz. Splinter’ın evlatlarını uzak tutmaya çalıştığı insanların cephesine ise haberci olma hayalleri kuran ama kamera korkusu olan lise öğrencisi April O’Neill (Ayo Edebiri) ile geçiyoruz…

        Hikâyeyi yorumlamaya karakterlerin arzuları ve amaçları üzerinden başlayabiliriz. Leonardo (Nicolas Cantu), Raphael (Brady Noon), Donatello (Micah Abbey) ve Michelangelo (Shamon Brown), yeraltında yaşamaktan sıkılmış ergen mutantlar olarak çıkıyorlar karşımıza. Yerüstüne çıkmayı, insanların dünyasına karışmayı istedikleri çok belli… 1980’lerin kült gençlik filmi ‘Ferris Bueller’s Day Off’un gösterildiği açık hava sinemasında geçen sahne, bu özlemin hüzünlü bir yansıması. Yer altına inerken hiç mutlu değiller ve kendilerini hayattan kopmuş gibi hissediyorlar. Ama babaları Splinter’in koyduğu kurallar çok açık. İnsanlar ve onların dünyasından uzak durmaları gerekiyor. Çünkü Splinter’a göre insanlar kötü ve tehlikeliler. Mutajene maruz kalmadan önce yerüstünde fare olarak kötü tecrübeler yaşayan Splinter’ın yegâne amacı evlatlarını korumak, onları hayatta tutmak. Buna karşılık, çocuklar birçok ergen gibi ebeveynlerin koyduğu kuralları, getirdiği kısıtlamaları sorgulama aşamasına gelmiş durumdalar. Ayrıca insanları bizzat tanımak ve onlarla iletişime geçmek istedikleri belli. Liseli olma hayalleri, öğrenim görmek kadar sosyalleşme isteğinin göstergesi... April ile birlikte insanların dünyasına girdiklerinde ise amaçlarına ulaşmak için önlerine yeni hedef koyuyor; mutant hayvanlarla ilgili önyargıları yıkmak istiyorlar. Babaları Spinter ve diğer mutantların insanlarla ilgili önyargılarını yıkmak için de çaba gösteriyorlar. Her iki tarafta da önyargının temelinde ‘öteki olan’dan duyulan korku ve düşmanlaştırma meselesi var… Açılış sahnesinde Stockman, mutajeni bulma amacını ‘kendi ailesini’ kurmak olarak açıklıyor. Çünkü insanlardan nefret ediyor. O da Splinter gibi çocukluğu ve gençliğinde dışlanmış, yalnız kalmış biri. Mutajeni ilk kez denediği kara sineğin büyüdüğünde ‘efendisi’nin insan nefretini taşıması şaşırtıcı değil. Dolayısıyla, ergen kaplumbağalarımız kökeni insanların dünyasından gelen bir önyargı ve nefretle savaşıyorlar aslında.

        Hikâye, içerik açısından sağlam omurgaya sahip. İki binli yıllar sinemasında çocukları, ergenleri, gençleri konu alan birçok ana akım animasyonda gördüğümüz tehlikesiz alt metinler bunlar… Buna karşılık, yeni, taze, değişik, parlak ve orijinal fikirlerden söz etmek zor. Aksiyon örgüsü açısından da filmin özellikle ikinci yarısı çok tanıdık ve garantili bir formül üzerinden ilerliyor.

        Filmde sevdiklerime gelirsem, mutajen mucidi yetişkin Stockman dahil tüm filmin ergenlik sorunları, travmaları, sıkıntıları üzerinden inşa edilmesinin iyi bir fikir olduğundan başlayabilirim. April’in dahil olmasıyla filmin ilk yarısı çoğunlukla ergenlik halleriyle ilgili. Sözgelimi, 4 kardeşin April’in motorsikletini kurtarmak için çetenin inine girdiği sahne… Tam olarak nasıl davranacakları hakkında hiçbir fikirleri yok. Ninja gibi dövüşmeyi teorik olarak biliyorlar ama iş fiiliyata geldikleri zaman nereden ve nasıl başlayacaklarını kestiremiyorlar. Dahası ne kadar güçlü olduklarının farkında bile değiller.

        Sevdiğim bir başka nokta, filmin bazı açılardan süper kahraman parodisi olması… Filmde, süper kahraman öyküleriyle büyüyen kaplumbağalarımızın süper kahraman gibi davranmaya çalıştıklarını ve aralarındaki konuşmalarda popüler kültüre referans verdiklerini görüyoruz. Aslında 1984’teki ilk çizgi romandan bu yana bilinçli şekilde geliştirilen bir konsept bu…

        Süpersinek’in liderliğindeki mutantların filmin mizah duygusuna önemli katkılarda bulunduğunu mutlaka belirtmem gerek. Burada Seth Rogen (Bebop), Paul Rudd (Mondo Gecko), Post Malone (Ray Fillet), John Cena (Rocksteady), Hannibal Buress (Kurbağa), Natasia Demetriou (Wingnut), Alex Hirsch (Scumbug) ve Rose Byrne (Leatherhead) gibi ünlü isimlerden oluşan bir seslendirme kadrosu var.

        Animasyon tarzını ve tüm filmi şekillendiren grafik konsepti de beğendim. Karakter tasarımında gerçekçi değil stilize bir yaklaşım hâkim. Çoğu, çocuk çizgi romanlarından çıkıp gelmiş gibiler. Ama film, Japon aksiyon animelerinde olduğu gibi çocuklardan ziyade gençlerin estetik beğenilerine hitap ediyor. Arka fon daha gerçekçi kuruluyor. Aksiyon türüne uygun hafif karanlık ve stilize bir görsel atmosfer var. Her şeyi birleştiren fikir ise mükemmellikten uzak, çizerlerin varlığını hissettiren ‘genç işi’ bir yaklaşım. Pandemi döneminde çevrimiçi gösterime giren en iyi animasyonlardan biri olan ‘Ailem Robotlara Karşı’nın (The Mitchells vs. the Machines – 2021) yazar ve yönetmenlerinden Jeff Rowe’un animasyon estetiği açısından iyi iş çıkardığı kesin. Rowe, film dili açısından baktığımızda ise karakterlere yakın, hareketli bir kamera ve uzun çekim konseptinden yola çıkıyor.

        ‘Ninja Kaplumbağalar: Mutant Kargaşası’ aksiyon sever genç seyircileri hayal kırıklığına uğratmayacak, eğlenceli bir animasyon.

        6.5/10