Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Sanat, dünya politikasından ayrı düşünülemez’

        Aysun ÖZ KAŞİ / HT PAZAR

        Seyrantepe'de bir fotoğraf stüdyosundayız. Işıklar kuruluyor, bilgisayar hazırlanıyor, hafiften bir müzik geliyor, çay mutfakta demleniyor. Saadet Aksoy L'Orêal'in yeni yüzü oldu ve ilk fotoğraf çekimleri için hazırlıklar sabah saatlerinde başladı. Aksoy en erken gelenlerdendi... Kafasında bigudileriyle sakin sakin iş sürecini takip etti. Ne de olsa Hollywood görmüş disiplinli oyuncu... En son Sen Dünyaya Gelmeden filminde yardımcı kadın oyuncu olarak Penélope Cruz'a eşlik etti. Ancak çok alçakgönüllü, sakin ve güler yüzlü... Pek çok ünlü kadının takındığı ulaşılmaz kadın maskesi yok yüzünde. O yüzden olsa gerek, işleri böyle su gibi akıyor. Ardı ardına filmler geliyor, ödüller alıyor, dünya markalarına reklam yüzü oluyor. Çok çalışıyor ve oyunu kuralına göre oynuyor. Nereden mi biliyorum? Kendi anlattı. Çekimler sırasında birlikte öğle yemeği yedik. Aslında ardı arkası kesilmeyen sorularıma cevap vermeye çalışırken aç kaldı ama sonunda "Buna değdi" dedi. Bu arada yurtdışında telafuzu zor olduğu için artık Işıl ismini kullanmıyor. Lütfen artık ona Saadet Aksoy diyelim...

        2008'de A Beautiful Life'da, 2009'da Catherine Zeta Jones'un oynadığı Aşkın Yaşı Yok (The Rebound) filminin Türkiye çekimlerinde rol aldınız. Geçen yıl da Penélope Cruz'un oynadığı Sen Dünyaya Gelmeden'de yardımcı kadın oyuncu olarak Aska karakterini oynadınız. Türkiye'de yabancı yapımlarda bu kadar rol alan başka oyuncu yok. Siz nasıl başardınız? Çok mu güzelsiniz yoksa daha mı akıllı?

        Bu mesleğe başlamamdaki en büyük etken izlediğim filmlerde duyduğum heyecandı. Bir sürü dil konuşan, bugün Fransız, yarın Amerikalı'yı oynayan oyunculara hayrandım ve bu işlerin parçası olmak istedim. Bunu hayal ederek ve bunun üzerine çalışarak yolumu çizdim. Burada da birçok iş yaptım ama her zaman yurtdışındaki ihtimalleri göz önüne aldım. Görüşme ve deneme çekimlerine gitmeme olanak tanıyacak işleri kabul ettim.

        Yoksa daha fazla dizide oynayabilirdiniz...

        Evet, bir şeyin hayalini kuruyordum ve onun için bazı şeylerden feragat etmem gerekiyordu.

        Bu uğurda önce "Hayır" deyip sonra "Keşke kabul etseydim" dediğiniz işler var mı?

        Olmadı galiba... Aklıma gelmediyse olmamıştır. O kadar beni tatmin eden işler yaptım ki... Her daim hayalime biraz daha yaklaştığımı hissettiğim için çok rahatım.

        Baştan beri hayaliniz Hollywood'da var olabilmekmiş ve planlı programlı ilerlemişsiniz...

        Biraz öyle. Hollywood diye kısıtlamak doğru değil. Farklı geçmişe sahip yönetmenlerin işlerinde yer almak, farklı kültürlerden gelmiş insanları oynamak beni heyecanlandırıyor. Hayran olduğum bu yapımların parçası olmak istiyorum. Sınırları ne kadar genişletirseniz, yelpazeniz de genişliyor. Türkiye'de çalışmak istediğiniz 10 yönetmen varsa bunu dünya sinemasına vurduğunuzda yüzlerce yönetmen oluyor...

        'TROMPETİ ÖĞRENDİM'

        Sen Dünyaya Gelmeden de trompet sanatçı Aska'yı oynadınız. Öğrendiniz mi trompet çalmayı?

        Zor bir süreçti ama öğrendim. Çekimler devam ederken günde 6-7 saat hocayla çalışıyordum. Trompeti çaldığım bir sürü sahnem vardı ama kullanılmadı. Bu da karakteri oluştururken geçirmem gereken bir süreçti. Trompete bu kadar âşık bir kızı oynarken yaşadığım o zorlu sürecin büyük katkısı oldu.

        "Bu kadar emek verdim, uykusuz kaldım ama doğru düzgün sahne kullanılmamış" demediniz mi?

        Bir sahne kullanıldı, üstelik filmin en önemli sahnelerinden biriydi. O sahnelerin kullanılıp kullanılmaması değil önemli olan. Bu Bosnalı kızın hayatında trompetin o kadar büyük önemi var ki vücut diline yansıyor. Yayınlanmadı, boşuna trompet çalmayı öğrendim diye bakmamak lazım. Rolü oluştururken geçirilmesi gereken süreçlerden biri...

        7 aylık yoğun trompet eğitimi sizin vücut dilinize nasıl yansıdı?

        Öyle bir role çalışırken o kadar çok onunla yatıp kalkıyorum ki iş bittiğinde kurtulmak istiyorum. Yorucu ve psikolojik olarak zor bir süreç... Eğer bunu devam ettirirseniz deliliğe doğru gidersiniz!

        ‘KIRMIZI SAÇLARIN TADINI ÇIKARMAK İSTEDİM'

        Bosnalı Aska'dan en çok neden kurtulmak istediniz? Kırmızı saçlardan mı?

        Çekimler bittikten sonra da o kırmızı saçı kullandım. Hayatımın hiçbir döneminde böyle kırımızı saçlarla dolaşmayacağım, hazır yapmışken tadını çıkarayım istedim. Ancak ortada kurtulmak istediğim o kadar ağır bir hikâye var ki... Daha önce de Bosna dramıyla ilgili çok şey dinledim ama insan savunma mekanizmasıyla kendini o kadar da işin içine sokmuyor. Böyle bir rol oynuyorsanız o hikâyeleri detaylarıyla öğrenmeye çalışıyorsunuz. Bundan dolayı o kadar çok şey okudum ve röportajlar izledim ki set bittiğinde en çok istediğim, o acıyı atmaktı. Hiçbir zaman da tam olarak atamıyorsunuz. Filmdekiler gerçeğin binde biri olabilir ancak.

        Gérard Depardieu rollere pek hazırlanmadığını, hayatı tanıdığını ve ne rol denirse çıkıp oynadığını söylüyor. Robert De Niro ise bir karakter için hayatına girip uzun süre hazırlanıyormuş. Siz hangi ekoldensiniz?

        Bence de hazırlık dönemi olması gerekiyor. Elbette bir şeyler biriktiriyorsunuz ama benim için bir role hazırlanmak uzaktan izleyip "Bunu oynayacağım" demek değil. Asıl mevzu kendi içimden çıkardıklarım. Günlük hayatınızda o kadar çok şeyi içinizden çıkaramıyorsunuz, gerek yok çünkü...

        'KEŞFETTİKÇE DAHA ÇOK MERAK ETTİM'

        Boğaziçi'nde İngiliz dili ve edebiyatı okumuşsunuz. Oyunculuk sevdası ne zaman başladı?

        O kadar da eskiye dayanmıyor. Ancak sinema sevdası eski. "Üniversiteye girerken konservatuvara gitmek istedim ama ailem izin vermedi" gibi bir hikâyem yok. Boğaziçi hep gitmek istediğim bir okuldu, dil ve edebiyat da ilgimi çeken bir alan. Aslına bakarsınız hangi mesleği yapacağımı da hiç planlamamıştım. Okulda sinema ve oyunculukla ilgili dersler aldım. Keyif alıyordum ve geri dönüş aldıkça daha çok enerji sarf etmeye başladım. Sonra bir baktım, bu hayatım haline gelmiş. Oyunculuğu çok sevdim, keşfettikçe daha çok merak ettim.

        İlk adım nasıl oldu?

        Festival takip ediyordum, sevdiğim yönetmenler vardı, arkadaş grubumda sinema konuşulurdu. Bir noktada dedim ki "Okulla birlikte beni mutlu eden bir şeyler yapayım". Oyunculuk ve sinema dersleri için Pera Güzel Sanatlar'a gittim. Üniversitede çok iyi bir film merkezimiz vardı. Okulda tiyatro derslerine katıldım. Arkadaşlarım kısa filmler çekiyordu, onlarda oynadım. Dizilerde yer almaya başladım. Okul bitince New York'ta atölye çalışmalarına katıldım. Döndükten sonra profesyonel olarak başladım. O arada da yüksek lisans yaptım. Hâlâ bitmedi, tezim kaldı.

        'DONANIMLI OLMANIN ÖNEMİNİ TECRÜBE ETTİM'

        Ülkenin en iyi bölümlerinden birinde okumuşsunuz. İngiliz edebiyatına hâkimsiniz. Bunun faydası oldu mu? Yabancı yapımcılar, yönetmenler sadece güzellik aramıyor sanırım. Dünyanın en güzel kadın oyuncuları ellerinde ne de olsa...

        Salt, matematiksel doğrulara oturtulan güzellik çok bulunan bir şey... Çünkü çok fazla kişi oyuncu olmak istiyor ve seçenek çok. Donanımlı olmanın önemini tecrübe ettim. Bu filmle ilgili kırmızı halı sonrası gerçekleşen kokteyllerde bunu gördüm. Filmdeki performansınızdan dolayı sizi tebrik ediyorlar ve aranızda geçen 20 dakikalık bir sohbet aslında o insanın sizinle daha sonra çalışmak isteyip istemeyeceğini belirliyor. Perdede harikalar yarattığınızı düşünebilirsiniz ama sonra oradaki kızdan bir farkınız yoksa bu pek heyecan verici gelmiyor. Ne kadar donanımlı olduğunuz, bu iş uğruna neler yaptığınız, neler konuşabildiğiniz, sinema konuşurken hangi yönetmenlerden bahsettiğiniz önem kazanıyor. Los Angeles'ta birçok toplantıya gittim, hâlâ da gitmeye devam ediyorum. Bazı menajerler bazı oyuncuları bu tür toplantılara sokmuyor çünkü orada büyüyü bozacaklarını düşünüyorlar.

        Penélope Cruz gibi yıldızlar sadece güzelliği için orada değil diyorsunuz yani...

        Kesinlikle. Aksini iddia etmek gerçekten emeğe saygısızlık olur. O kadar çok, güzel kadın var ki. O donanıma sahip olmanız gerekiyor.

        'Oscar konuşmam 3-4 ayda bir değişiyor'

        Tartışılan bir Oscar dönemi atlattık. Bu kadar önemli mi bu ödüller? Woody Allen Oscar törenlerinin kapısını açmıyor mesela...

        Yaptığınız işin takdir edilmesi, ödül verilmesi mutluluk verici. Ancak bunun bir amaç haline gelmemesi gerek. Herhalde kimse "Öyle bir oynayacağım ki seneye Oscar alacağım" diye düşünmüyordur. Oscar'da kapalı bir oylama sistemi var ve onun ortalaması alınıp karar veriliyor. Tabii lobi faaliyetleri de önem kazanıyor. Ödül söz konusuysa hep biraz politik durumlar oluyor.

        Ödüller biraz da konjonktüre göre şekilleniyorsa sanata ne kadar hizmet eder ki?

        Dünya tarihinde sanat, dönemin politik çizgisine paralel gitmiştir hep. Aslında genelde o sırada yaptığınız iş, ortaya çıkardığınız sanatsal ürün o dönemin gerçekleriyle ötüşüyorsa iyi bir yer buluyor. Böyle işlere daha çok ödül gidebiliyor, ama bunu planlasalar bile bazı şeyler şansa kalıyor. Sanat dünya politikasından ayrı düşünülemez.

        Oscar amaçlarınız arasında mı?

        Oscar son gidilmesi gereken son nokta gibi algılanıyor, şimdiden son noktayı söylemek anlamsız olur. Oraya gidene kadar almak istediğim çok ödül, çalışmak istediğim çok yönetmen, oynamak istediğim çok oyuncu var.

        Oynamak istediğiniz roller, oyuncular ve yönetmenler kimler?

        Martin Scorsese, Jim Jarmusch ve Quentin Tarantino çok sevdiğim yönetmenler... Daha bir sürü isim sayabilirim. Meryl Streep ve Anthony Hopkins ile oynamayı çok isterim.

        İleride de olsa, besbelli bir Oscar hayaliniz var. Konuşmanız hazır mı?

        Bunlar kafada kuruluyor ama ruh haline göre 3-4 ayda bir değişiyor. O yüzden netleşen bir şey yok.

        Aklınıza gelmiş işte...

        (Gülüyor...)

        İnşallah bir gün Oscar ödülü alırsınız!

        'Halide Edip'i oynamak isterim'

        Oyuncuların tanındığı, öne çıkan karakterler vardır... Bundan sonra imza atmak istediğiniz karakterler var mı?

        Net bir karakter yok ama karakter özellikleri var. Türk tarihine adını yazmış bir Türk kadını oynamak isterim. Mesela Halide Edip Adıvar'ı oynamak isterim.

        Edebiyatla bir bağlantı var yine.

        Edebiyattan biraz uzak kaldım.

        Edebiyat ve sinema arasındaki bağlantıya ne diyorsunuz?

        Hollywood'a bir bakın, bütün filmler bir roman uyarlaması, yeni hikâye yazılmıyor gibi bir şey. Çok da anlaşılabilir bir durum. Sinema ve diğer sanat dalları arasında geçişler hep var.

        'Sıfırdan bir yol çizmeye çalışıyorum'

        2009'da Catherine Zeta Jones'un oynadığı Aşkın Yaşı Yok'ta küçük bir rolünüz vardı. Figüran diye eleştirildiniz ama emekleyerek yardımcı kadın oyuncu mertebesine kadar eriştiniz. Ancak yine küçümsendi bu başarınız. Bu tavır neye?

        Daha önce örneği olmadığı için ya da bu tip karakterler sonrasında hep hayal kırıklıkları yaşadığı için olabilir. Türkiye'den birinin yapamayacağını düşünmüş olabilirler... Bilmiyorum.

        Bir yol açtığınızı düşünüyor musunuz?

        Eğer öyleyse ne mutlu bana. Biraz da gidilmiş ve yapılmış işler vardır, siz onları takip edersiniz. Bu işinizi kolaylaştırır. Ama benim takip edeceğim bir yol yok. Sıfırdan kendime bir yol çizmeye çalışıyorum. Doğrularıyla yanlışlarıyla bir şekilde seçimler yapıyorum.

        Filminizle ilgili yatak sahneleri çok konuşuldu ama dünyada da böyle mi oldu yoksa bu bize mahsus bir şey mi?

        Tanınan bir oyuncuysanız, dünyada böyle şeyler konuşuluyor. Bunun önüne geçmek pek mümkün değil. Beni rahatsız eden bunların konuşulması değil, bundan çekiniyor olsaydım oynamazdım. Beni rahatsız eden sinema perdesinden çekilen fotoğrafın yayınlanması oldu. Sinema perdesinden fotoğraf çekmek yasalara aykırı. Sonra da bunu gazete sayfasına basmak zaten hiçbir şekilde kabul edilemez bir şey.

        Bir ayağınız Los Angeles'ta. Sürekli görüşmelere gidip geliyorsunuz. Yeni projeler var mı?

        Bazı güzel projeler için belli bir süredir görüşmeler, toplantılar, deneme çekimleri yapıyorum. Ancak kesinleşene kadar söyleyemem; sürpriz!

        'Kişiliğiyle güzelliğini birleştiren kadın imajı önemli'

        Ünlü bir kozmetik firmasının yüzü oldunuz. Bunun kariyerinize nasıl bir yansıması olacak?

        L'Orêal için güzellik elbette önemli ama salt güzellik değil. O güzelliği nasıl taşıdığınız, o güzellikle ne yaptığınız, duruşunuz... Zaten dünyada çalıştıkları isimlere baktığınızda bu düşünceyle örtüşüyor. 100 yıldır kadınlar için çalışan bir markayla çalışmak benim için çok heyecan verici. L'Orêal kadınları güzelleştirmek ve onlara özgüven katmak üzerine çalışıyor. Ben de parçası olabilirsem ne mutlu. Kendi ayakları üzerinde duran, duruşuyla öne çıkan, kişiliğiyle güzelliğini birleştiren bir kadın imajı önemli.

        Güzellik sırlarınız neler?

        Kollajen kullanıyorum. Saçta nemi 48 saat hapsediyor ve kabarma elektriklenme olmuyor.

        Polis anne-baba ve iki ağabey

        Kadınlar Günü'nde yine kadına karşı şiddet konuşuldu.

        Oyuncu olduğunuz zaman birçok kadın hikâyesine şahit oluyorsunuz. Bu hikâyeleri bilip de sessiz kalmak mümkün değil. Kadına şiddet arttı deniyor ama daha çok konuşuluyor aslında.

        Polis anne-babanın kızısınız ve iki de ağabeyiniz var. Size yaklaşmak zordur!

        İlk söylendiğinde uzak gibi görünüyor ama çok müdahaleci olmayan bir ailem vardı. Kıvamında özgür bırakarak büyüttüler. Bana yaklaşmak benden dolayı zor olabilir ama zor değil.

        Saadet Aksoy için dünyaya damgasını vurmuş yönetmen ve yazarlar:

        Yönetmenler:

        - Scorsese

        - Kieslowski

        - Kubrick

        - Miyazaki

        - Tarantino

        Yazarlar:

        - Shakespeare

        - Virginia Woolf

        - Dostoyevski

        - Toni Morrison

        - Sylvia Plath

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ