Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar alihan mestci 23 mart yazısı, Adam Kahane son kitabı

        HT PAZAR / Alihan MESTCİ

        Bu önemli kitap, sosyal yaşamdaki en zorlu problemlerin üstesinden gelebilmek için bilgece bir yol öneriyor... Adam Kahane’in son kitabı “Güç ve Sevgi: Sosyal Değişimin Teorisi ve Uygulaması” için dile getirilen onlarca yorumdan biri bu... Geçen ay Okuyanus Yayınları’ndan çıkan kitabın yazarı Adam Kahane, 1991-92’de Güney Afrika’nın demokrasiye geçişi için farklı grupların biraraya geldiği Mont Fleur Senaryo Projesi’ni yöneten adamdı. Kendisi, bir “problem çözücü”. 50’den fazla ülkede devlet, iş dünyası ve sivil toplum örgütlerini aynı masaya oturtup sorunlarını birlikte halletmeleri için çalışıyor. Bu kitapta da Ortadoğu’dan Güney Amerika’ya gerçek ve güncel çatışmalardan derlediği hikâyeler bulunuyor. Kahane ile son kitabı “Güç ve Sevgi” üzerinden gücün nasıl yozlaştığı üzerine konuştuk...

        Türkiye’de gergin bir siyasi atmosfer var. Bu, sorunlarımızın çözüldüğünün mü yoksa derinleştiğinin mi göstergesi?

        Türkiye’ye ilk defa geldim. Olayları duydum ama takip etmedim. Ama şöyle anlatayım. Bu kitap İspanya’da BM’nin siyaset departmanı aracılığıyla yayımlandı. BM’nin kitapla neden ilgilendiğini sordum, zira bu ilgiye şaşırmıştım. “Siyasette her şey güç ve sevgiyle alakalıdır” diye cevap verdi. Gerçekten de siyaset; toplumsal huzur yani sevgi ile toplumdaki bazı grupların ilerlemesi yani güç arasında gidip gelir. Dünyanın her yerinde sorunlar yaşanıyor. Mesele bunların nasıl halledileceği... Önümüzde her zaman iki seçenek var. Ya dövüşeceğiz ya konuşacağız. Çözümü sağlayan, konuşma ortamını olası hale getirmek; “Dövüşmek her zaman kötüdür” demek değil. Mücadele ederken verdiğimiz kavganın yıkıma, şiddete ve savaşa yol açmamasını nasıl sağlayacağız? Kavga ederken müzakere yollarını nasıl açık tutacağız? İnsanlar çoğunlukla sadece nasıl kavga edeceğini bilir. Sonunun ne kadar kötü olacağının bir sınırı yoktur, çünkü kavga edenler karşısındakiyle bir daha konuşamayacaklarını düşünür. Tek yapabileceklerinin karşıdakini yok etmek olduğuna inanırlar. Bu çok tehlikeli.

        Siyasi meselelerin toplumun tamamında belki de bunaltıcı biçimde hissedilmesi bu güç-sevgi gerginliğin ne raddede olduğunu gösterir?

        İnsanların endişeli, ilgili ve dolu olduğunu gösterir. Herkesin siyasileşmesi, hiç kimsenin siyasetle ilgilenmeyip “Nasıl olsa birileri beni yönetiyor” demesinden iyidir. Endişe verici olan siyasileşmek değil, şiddete yol açan sağlıksız siyaset.

        ‘ER YA DA GEÇ ÇÖKERLER’

        Siyaset nasıl sağlıksızlaşıyor?

        Konuşmaların, demeçlerin zorbalaşması; ötekinin parazit veya şeytan gibi gösterilmesi, “Diğerinin yaşamaya hakkı yok” demenin kısaltılmış halidir. Kitapta bunu “gücün yozlaşması” olarak tarif ediyorum. Yani gücün sevgiden arındığı noktada “Kendim veya insanlarım için istediğim şeyi ne pahasına olursa olsun -seni öldürmem gerekse dahi- elde edeceğim” diyorsanız, işte sevgisiz güç bu.

        Kitapta “Sorunun parçası değilseniz çözümün de parçası olamazsınız” diyorsunuz.

        İnsanlar çoğu zaman “Sorun başkasında, o değişmeli” diye düşünür. Bu bakış açısıyla karşısındakine güçten başka bir şey uygulayamaz. Sevgisiz güç sahibini zehirliyor, çünkü er ya da geç baskı uyguladıkları insanlar onları deviriyor.

        “Yıkıcı baskı, yapıcı iktidardan kaynaklanır” diyorsunuz. Ne demek bu?

        İnsanlar “Gücü sevmem” der. Oysa güç olmadan hiçbir şey olmaz. Yapıcılığın, ilerlemenin özünde güç olduğunu anlamak lazım. Güce değer vermeli, gücü sevmelisiniz. Ama bu güç çevresindeki hiçbir şeyi gözetmeden kullanıldığında yıkıcı oluyor. Gücün özü iyidir. Güç, sınırlandırılmazsa kötüdür. Gücün dengeleyicisi sevgi; sevginin dengeleyicisi güçtür. Martin Luther King şöyle diyor: “Sevgisiz güç pervasız ve saldırgan, güçsüz sevgiyse duygusal ve zayıftır.”

        ‘Dengesizlikler çağında yaşıyoruz’

        İstikrar ve devamlılık, güç ve sevgi dengesi için iyi midir?

        Eğer güç sahipleri elindeki gücü sürekli tutmak için muhalif sesleri yok ediyorsa, tehlikelidir. Çünkü denge ve fren kaybolur. Denge ve fren mekanizmasının işlemesi, güç sahibine bir başka gün diğer tarafta olabileceğini hissettirir. “Geleceğimiz birbirimize bağlı. Eğer seni yok edersem bir gün sen de beni yok edersin” diye düşündürür. Adil ve dürüst olmayı beraberinde getirir.

        Ama çoğu zaman güç sahibi olanların böyle hareket etmediğini görüyoruz.

        İşte bu yüzden Martin Luther King “Sevgisiz güç pervasız ve saldırgandır” diyor. Dengesizlikler çağında yaşıyoruz. Çevresel, sosyal, politik ve ekonomik dengesizlikler toplumda daha görünür oluyor.

        ‘İnternet hem bütünlük hem ayrışma yaratıyor’

        İnternetin varlığını bu dengesizlikler çağında nereye koyacağız?

        İnternet bir yanda insanların birbirine bağlanmasını sağlıyor, farkındalığı artırıyor. Wikileaks’çilerin dediği gibi “Saklamak artık daha zor”. Diğer yanda, insanlar sadece kendi seçtikleri insanlarla iletişim kuruyor. Medya daraldıkça daralıyor. Sonuçta internet aynı anda hem güçlü bir bütünlük hem de güçlü bir ayrışma yaratıyor.

        İnternet güce karşı bir denge- fren mekanizması oluyor mu?

        Snowden ve Wikileaks olaylarında böyle oldu.

        Sevgi ve güç denklemi içinde dini nereye koyacağız?

        Dinin de iki yüzü var. Bir yüzünde birleştirici diğer yüzünde ayrıştırıcı... Mesela ümmet birleştirici bir kavram. Diğer insanlara karşı sorumluluklarınız olduğunu, yalnız olmadığınızı hissettirir. Bu sevgidir. Aynı zamanda, eğer karşımdakini başka dinden veya inançsız olduğu için yargılama hakkımı dinde görüyorsam sonuç şiddet ve ayrışma oluyor. Hayatta hiçbir şey tek bir bakış açısından değerlendirilemez. Güç ve sevgi her zaman her şeyin içinde ve gerilim halindedir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ