Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün alışılageldiği üzere hayata dair bazı klasikleşmiş alıntılara yer veriyordum ama önümde bir-iki laf etmem gereken şu meşhur 130 sanıklı, yüzlerce yıl hapis istemli davanın son durumu var. Malum, tutuklu kalan son 18 sanıktan birisi hariç hepsi tahliye edildi. Bunlar 400 küsur gün önce, bir sabaha karşı yapılan baskınlarla yataklarından kaldırılıp götürülen, geride ağlayan gözler, yanık yürekler, şüpheli yüzler bırakmak durumunda kalan kişiler. Kimisi daire başkanıydı, kimisi danışman... Kimisi amirdi, kimisi memur. Kimisi hayatlarında ilk kez sanık sandalyesine oturdu, kimi de hayatlarında ilk kez kelepçe ile tanıştı. Kimisi de cezaevlerine doğacak ışığı bekledi. Üstelik sayacak günleri de yoktu... Bir kenara çizik atıp da “Özgürlüğüme şu kadar gün kaldı... Sabır...” diyecek durumları da... Belki de onları en çok o bilinmezlik kahrediyordu. Uzun tutukluluk günleri kimini şair yaptı, kimini yazar. Kimisini de dert sahibi.

        En iyi çekenler bilir

        Ya geride kalanlar... Kurdukları sofrada hep kendilerinden ayrı kalmış “can”larına yer ayıranlar. O boşluğa bakıp da gözyaşlarına özgürlük verenler... Ya o işte, sokakta, bakkalda, kasapta karşılaştıkları tanıdıklarının delici bakışları?... Sahte “vah... vah...” çekişleri... Hele annesi babası bilinmez bir süre için cezaevinde bulunan o çocukların yaşadıkları?... Biz ne bilebilir, ne diyebiliriz ki... En iyi çekenler bilir neler çektiğini... Tahliye olanlara şöyle ağzımı doldura doldura “geçmiş olsun” bile diyemiyorum. Çünkü geçmedi ki... Hepsi de bir şekilde ceza çekmeye devam edecek... Kimisine ev hapsi, kimisine mahalle... Kimisine “her gün karakol ziyareti...” En hafifi de yurt dışına çıkma yasağı... “Türk hukuk sisteminde bu ceza türleri vardı da daha önce neden uygulanmadı?” demek haddimiz değil... Bu davanın tek tutuklusu Pervin Şenel Genç’e de sadece sabır dileyebiliyoruz. Çünkü yargımız özel koruma altında; Kesinleşmemiş kararlar hakkında yorum yapmak yasak. Dava sürecinde mahkemeyi etki altında bırakacak sözler ve yazılar yasak. Üstelik bu değerlendirmelerin ölçüsü de “yüce yargı”nın mensuplarının yorumuna bağlı. Yine de uygun görülen “sivil cezalar”ını çekmeye devam edecek sanıklara “geçmiş olsun” diyor, tek tutukluya da “Allah kurtarsın” dileklerimi iletiyorum.

        İşte yargı, işte yargıç işte karar...

        Sevgili kardeşim Cafer (Yarkent) geçtiğimiz hafta, internet dünyasının derinliklerinden çekip çıkardığı güzelliklerden 100 civarında yazı, fotoğraf, karikatür ve video gönderdi. Kendisine, engin deneyimi ışığında günlerini alan emekleri için teşekkür ederken içlerinden “yargıçlı” bir hikayeyi sizlerle paylaşayım istedim: İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adamı 7 yıl 7 gün hapis cezasına çarptırınca şaşıran gazeteciler sormuş: Adam kıza elini bile sürmedi. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler de adamı yakaladı. Bu uygun gördüğünüz 7 yıl 7 gün ağır bir ceza değil mi? Yargıcın cevabı, hukuk tarihine altın harflerle yazılacak cinstendir: Evet, kızı korkutmanın cezası 7 gündür. 7 yıl ise İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır. İngiliz yargıcın kararı, 13-14 yaşlarındaki kızlarımızın tecavüz davalarına bakan, “kızın rızası vardı” diyerek sanıkların cezalarını hafifletme sebebi arayan yargıçlarımıza ithaf olunur. ### Bir eleştiri: Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin, Türkçemiz’deki “cezaevi” kelimesini, “cezeevi” diye kullanıyor. Acaba birileri, bir adalet bakanına, en çok kullandığı kelimelerden birini doğru telaffuz etmesi gerektiğini hatırlatamaz mı?

        Diğer Yazılar