Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mahkeme salonunda herkes uyukluyor ve Kürt halkının "ele geçirilen" bölümü, bir jandarma çemberi içinde yargılanıyor. Her şey bir şaka gibi ama hiç de komik değil!

        KÜRTLER için hususi yeni yapılmış özel yargılama(!) salonundaki tuhaf resim şöyle:

        Bol miktarda jandarma ve polis; kadın tutuklularla erkek tutuklular, sonra sanıklarla izlemeye gelenler, en son da avukatlarla sanıklar arasında setler oluşturmuşlar. Ortalık jandarmaya kesmiş durumda! Setin içinde kalanlarla dışında kalanlar arasında aslında hiçbir fark olmadığı el sallamalardan, gülümsemelerden belli. Resme bakılırsa olan biten şu:

        Bir gün, Kürtler öylece dururken jandarma insan zinciri oluşturmaya başlamış ve hasbelkader içeride kalanları "sanık" ilan etmişler. Yani bir grup Kürt rehin alınmış; geri kalanlar da bekleyerek, kahrolarak, sabırla rehin bedelini ödemeye çalışıyor.

        'BENCE DEVLET ONLARI REHİN ALDI!'

        Dava avukatlarından eski Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, "Devlet onları rehin aldı" diyor KCK davasında yargılanan 1600 kişi için:

        "Başka bir açıklaması yok. Çünkü biz avukatları olarak onların suçlandığı toplantılara katılmışız, yaptıklarını yapmışız. Onlar içeride biz dışarıdayız."

        Avukatlardan Meral Danış örnek veriyor:

        "İddianamede geçen suçlamalardan biri Anayasa Çalıştayı'na katılmak. O çalıştayı biz düzenledik. Ama bizi içeri almadılar."

        "Bazıları da dışarıda kalsın. Tiyatroda avukat rolü üstlensinler diye düşünmüşlerdir belki" diyorum, gülüyoruz. Gülüyoruz, çünkü durum gülünç. Ama gülmeye devam edebilecek miyiz?

        UYKU, MÜLKÜN TEMELİDİR!

        Salona girince, tanırlar beni malum, bütün tutuklular geriye dönüp el sallıyorlar. Öyle kesintisiz el sallıyoruz karşılıklı, tuhaf bir duygu. Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı yargılananlar arasında, jandarma setinin arkasında. Beni görünce izin alıp yanıma geliyor ve jandarmaların arasından "Hoşgeldiniz" diyor. Sanki oturma odalarına jandarma doluşmuş gibi bir hava. Eşi Doktor Özlem Anlı yanıma oturuyor. Fırat Anlı yerine geçtikten sonra iki-üç kez el sallaşıyorlar, jandarma aralıklarından. Özlem Hanım gülüyor:

        "Kocama hiç bu kadar çok el sallamamıştım!"

        Derken iddianame okunmaya başlıyor. Bıdı bıdı bıdı... Kimse dinlemiyor. Jandarmalar uyukluyor, polisler cep telefonlarıyla oynuyor. Tutuklular protesto amaçlı olarak yanlarında getirdikleri kitapları okuyorlar. Avukatlar zaten nöbetleşe girip çıkıyorlar. Ve genellikle herkes uyukluyor. Özlem Anlı davayı izlemek isteyip giremeyenlere şöyle diyormuş:

        "İçeride bir şey yok. Herkes uyuyor!"

        Hakikaten bu salona bakınca insanın içinden, "Uyku, mülkün temelidir!" demek geliyor.

        MAHKEME SİYASETİ

        Avukat Meral Danış, "Bugüne kadar, hiçbir davada iddianame okunmamıştı" diyor, "Biz okunmamasını talep ederdik, okunmazdı ve yargılamaya devam ederlerdi".

        Görünüşe bakılırsa PKK'nın ateşkesinin sonu olan 31 Ekim'i atlatmaya çalışan bir yargı var. Davadaki tek siyasi hesap bu değil elbette. Avukatların söylediklerine bakılırsa, dava başladıktan sonra bölgede bu davanın AKP'nin güdümünde olduğuna dair kesin bir inanç oluşmuş durumda. Yani AKP'nin halkı PKK'dan uzaklaştırma formülü olarak başvurduğu iddia edilen Kürt siyasetçileri yargılama formülünün "geri teptiği" konuşuluyor.

        Çünkü TRT ve AKP'ye yakınlığı ile bilinen televizyonlar, daha şimdiden KCK davasından yargılananları, "Türkiye'yi kana bulayanlar" olarak ilan etmiş durumda.

        İddianame okunuyor bu arada. Özlem Anlı kulağıma eğilip şöyle diyor:

        "Burada birkaç gündür siz de dursaydınız bu iddianame işkencesi yüzünden siz de KCK'lı olurdunuz!"

        'İÇERİDEKİLER DAHA İYİ'

        Doğruluk payı var. Suçlananların hikâyeleri birbirinden enteresan. Örneğin, partinin bir merkezinin olduğu binaya girip çıkma suçuyla burada bulunan kişinin evi o binada! Yani adam evine gidip geliyor ama pat diye kendini sanık olarak buluyor. İsim benzerliği yüzünden 18 aydır tutuklu olan bile var.

        Duruşmanın öğleden sonraki bölümü başlamadan az önce izleyenlerden biri sanıklardan birine sesleniyor:

        "Nasılsınız?"

        "İyiyiz. Siz nasılsınız?"

        "Sizin kadar iyi değiliz. Sizin bizden iyi olduğunuz kesin!"

        Böyle şakalaşarak atlatmaya çalışıyorlar aralarına çekilen "yargı" engelini. Oysa şakalaşmak çok zor. Çünkü...

        'BIRAKMIYORLAR Kİ BİR EKMEK YİYELİM'

        Ring araçları yetersiz olduğu için her gün yüzlerce sanık cezaevinden 6'da çıkıyor. Kelepçeli olarak saatlerce yol geldikten sonra duruşma aralarında saatlerce bodrum katında, 5 kişilik yere 30 kişi sığışarak, oturma yeri olmadan bekletiliyorlar. Sonra yine saatlerce geri cezaevine gidiyorlar her akşam. Bu hesapla her gün 14 saatleri yollarda ve duruşma salonunda geçiyor.

        Sezgin Tanrıkulu, "Bırakmıyorlar ki bir ekmek yiyelim, der Kürtler. Bu da

        öyle, bırakmıyorlar ki yaşayalım."

        KÜRT HALKI YARGILANIYOR!

        Dışarıda da Şırnak'tan, köylerden ve her yerden gelen insanlar, içeriden gelecek haberleri bekliyorlar. "Akrabanız var mı içeride" diye sorduğum her kadın aynı şeyi söylüyor:

        "İçeridekilerin hepsi akrabamızdır! İçeridekilerin hepsi başkanımızdır!"

        Seçilmiş Kürt siyasetçileri yargılandığı için bu davaya, "Kürt halkının iradesi" yargılanıyor denmişti. Değiştiriyorum: Burada, Kürt halkı yargılanıyor. Şimdilik salonun bu kadar kişiyi alabildiği için bu kadarı. Daha sonra belki...

        Sezgin Tanrıkulu şöyle diyor: "Devlet buraya mahkeme, karakol, cezaevi yatırımı yapıyor. Herhalde bu yatırımları değerlendirmek de isteyecektir! Bakalım sıra bize ne zaman gelecek?"

        Bütün bu dava, bilhassa Diyarbakır'dan bakınca dev bir şaka gibi. Ama buna gülmeye daha ne kadar devam edebiliriz? İşte o sorunun cevabı... Hiç komik değil. Hem de hiç.

        Diğer Yazılar