Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan’ın, Ortadoğu’nun saraylarından mı sokaklarından mı yana olduğuna karar vermesinin giderek daha zaruri hale geldiğini yazmıştım. Tunus sokaklara dökülmüştü ve bunun, bölgeyi izleyen birçokları gibi ben de Arap dünyasında domino etkisi yaratacağını düşünüyordum. Nitekim oldu. Yemen ve Ürdün’de halk sokaklara döküldü. Nihayet ABD’nin bölgedeki en güçlü müttefiki Mısır’da ayaklanma başladı.

        Bu yazı yazılırken Mısır sokakları cuma namazından sonra bir kez daha “El şari’ lin!” (Sokak bizimdir!) diyor. Elbette yaşananlar Tunus halkının sokağa dökülmesi ve Arap halklarının aniden sokağı hatırlaması şeklinde cereyan etmedi. Bu ülkelerin tamamında bir şeyler bekleniyordu zaten. Mısır’da uzun süre sonra ilk gösteri, Filistin’deki ikinci intifadaya destek vermek için 2000’de yaşanmıştı. En son büyük gösteri ise 40 bin kişiyle Tahrir Meydanı’nda Irak işgalini protesto etmek için yapıldı. Slogan da o vakit çıktı zaten:

        “El şari’ lin!”

        Mısır, nicedir bu “patlamaya” hazırlanıyordu.

        ESAS OĞLAN OLARAK HALK

        Arap dünyasında yıllar sonra ilk kez “halklar” aktör olmaya başladı. Arap dünyasını diplomatik toplantılardan değil, sokaklardan izleyenlerin bildiği üzere.

        Beyrut’ta olanlar da bambaşka bir şey değil. Türk basınında genellikle Hizbullah’ın Lübnan’ı ele geçirmesi şeklinde anlatılıp geçiliyor ama aslında Lübnan’da yaşanan da tıpkı Mısır ve diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi bir siyasi temsil krizi.

        Lübnan’da 1932’den beri nüfus sayımı yapılmadığı için, etnik grupların büyüklüğüne göre temsil edildikleri ülkede büyüyen Şii nüfusun, nüfusları oranında temsil edilmesi engelleniyor. Bu da Şiilerin büyük çoğunluğunu temsil eden, yönetime ortak olan Hizbullah’ın zaman zaman üyelerini hükümetten çekmekle tehdit ederek mekanizmayı felç etmesine neden oluyordu.

        Nihayet son dönemde Hizbullah aynı yöntemle hükümeti düşürdü. Beyrut’un İstiklal Caddesi gibi olan Hamra Caddesi’nden yükselen alevlerin nedeni bu.

        TÜRKİYE: ORTADOĞU’NUN ARTİZİ

        Bütün bunlarla ilgili olarak Türkiye ne yaptı? Demokrasi sevdalısı hükümetimizin, “Ortadoğu’nun biricik erkeği” Başbakan’ımızın konuya ilişkin tavrı nedir peki? Lübnan’da Hizbullah’ın inadını görünce kolaylaştırıcı rolünü askıya aldı ve Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de ayaklanan halklara bir destek mesajı vermekten çekindi.

        Filistin’de Hamas’a verdiği desteği bu halklara vermedi. Bana sorarsanız Ortadoğu’nun yükselen güneşi Türkiye projesinin sırları eskisi kadar parlak olmayacak. Çünkü Ortadoğu, büyük bir kadırganın manevrası gibi ağır ağır ve çatırdayarak değişiyor.

        FİGÜRAN OLARAK ABD

        Üstelik bu kez ABD’nin kime destek vereceği eskisi kadar önemli değil. Clinton, Mısır rejimine “Gösteriler, reform için fırsattır” mesajını verdi ve Obama, Hüsnü Mübarek’e “Şiddet kullanmayın” dedi. Tabii insan, “Bu gösteriler İran’da olsaydı ABD’nin tepkisi bu kadar kayıtsız mı olurdu?” diye sorup kendi kendine eğlenmeden edemiyor. Fakat mesele şu ki, ABD’li analistler bile Ortadoğu’daki prestijlerinin ilk kez bu kadar düşük olduğunu itiraf ediyor.

        Bunun son önemli nedeni, El-Cezire’nin ortaya çıkardığı belgeler. Belgelere göre Filistin yönetimi, ABD ile Goldstone raporu üzerinden pazarlık etmiş. İsrail’in Gazze saldırısında işlediği suçları ortaya koyan Goldstone raporunun Birleşmiş Milletler’e getirilmemesinin nedeninin bu olduğu ortaya çıktı. Falan filan. Durum karışık yani.

        İŞTE FİLM, İŞTE KAHRAMAN!

        Bir daha sorayım:

        Bu durumlara biz ne diyoruz? Ne diyoruz diye bakınca gördüğümüz tek şey “Kurtlar Vadisi Filistin” filmi. Yeni Tarkan mı desem, yeni Kara Murat mı, bilemiyorum. Ama filmde Polat Alemdar, son derece dublajlı sesiyle, tüm İsrail ordusunu uçan tekmeleriyle mahvetmeden önce, İsraillilere şunu diyor:

        “Bu toprakları size kimin vaat ettiğini bilmiyorum ama ben size altını vaat ediyorum!”

        Dınınııın!

        Eğer Polat Alemdar’ın kışkırttığı Türkiye’nin uluslararası vicdanı dirilirse hükümetimiz bütün bu olup bitenlere karşı hakiki bir tavır almak zorunda kalır. Ömer El Beşir’i “Müslümanlar soykırım yapmaz” diyerek kollayan Başbakan’ımız, kim bilir, belki söylediği gibi halklardan yana olur. Yoksa Arap halklarına karşı da “Sokak bizimdir” diyen Türkiyelilere olduğu kadar zalim mi olur? Göreceğiz.

        Diğer Yazılar