Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        En az on yıl olmuştur, o dönem yayınevinde birlikte çalıştığım Cem Mumcu'nun doğum günüydü. Onun evinde her zaman olduğu gibi değişik bir kalabalık oluştu. Şairi, psikoloğu, şarkıcısı, mankeni, fotoğrafçısı, ressamı, yayıncısı, yazarı derken salona sığılmadı mutfakta da bir grup oluştu. Partiye geç gelenlerden biri Komet'ti. Tanışmaktan büyük mutluluk duyduğum için bir gözüm hep üzerindeydi. Baktım cebinden bir şey çıkarıp pattadak cama fırlattı. Hani o örümcekler vardır ya, yapışkanlı; attığınız yerden takla ata ata tutuna tutuna aşağı düşer. Onlardan. Büyük bir ilgi ve mutlulukla onu izlemeye başladı. Arada "Cem Cem bak şuna!" deyip gülüyordu. Yanına gidip durduğu yerden bakmaya başladım. Bana dönüp samimiyetle gülümsedi ve oyuncağı izlemeye devam etti. Onun kadar uzun süre ilgimi çekmeyen oyuncakla kendisi bir saat kadar eğlendi.

        Anlamaya çalışmakla hata etmiştim. Önce "Herhalde kalabalıktan sıkıldı" dedim içimden, sonra "Acaba ilgi mi çekmek istiyor" dedim. Doğru cevabı bir saat sonra anlamıştım. Hiçbiri. Eğleniyordu.

        OLGUNLUK DÖNEMİ ŞİİRLERİ

        "Yaşayan ne büyük Türk ressamları hangileri?" deseniz benim küçük listemde Komet vardır. Sanatsal değeri dışında ayrıca bana göre kendisi orijinal bir delidir. Tabii ki kötü anlamda söylemiyorum. Zaten sanırım orijinal olabilen-kalabilen herkes için "deli" denebilir. Neyse, biliyor musun Komet çok da iyi bir şairdir. Son şiir kitabı "Komet Momet" çıktı. Üstelik Çağla Cabaoğlu Gallery'de bu şiirlerin ve yazılarının müsveddeleri sergilenecek. Bana Çağla bu projeden aylar önce söz ettiğinde heyecandan el çırptığımı anımsıyorum. Hem Komet, hem yazı, hem sergi, hem şiir... Daha ne olsundu!

        Komet, son şiirlerini "olgunluk dönemi şiirleri" olarak adlandırıyor. Bana göre kendisi, resimleri ve şiirleri daima çocuksu bir olgunluk dönemindendir. Zaten. Çünkü kasmadan-zorlamadan derin ve manalıdır.

        O sebeple derim ki, tanımayan, bilmeyen, merak eden kitabını alsın, sergiye de gelsin. Orijinal insan nasıl olurmuş, belki bir anlığına da olsa görmek şansınız olur. Bu devirde kendileri çooook ender bulunur da.

        Onun gibi insanların kıymetini bilenlere selam olsun.

        Özel not: Çağla Cabaoğlu Gallery'deki gösterim için hazırlanan katalogda benim de Komet'e sorularım var. Sorularımın kendisini zorladığını söylemiş, duydum. Üstelik sorulara şiirle cevap vermiş, henüz görmedim ama onur duydum ve çok sevindim. Bu işin ufacık bir parçası olmaktan da çok mutluyum.

        Sergi 10 Eylül'de açılıyor.

        Asena ve şato meselesi

        Masallarla büyüyenlerin hayalleri de masallar gibidir. Ben hiç çocukluğumda gaz ve yağ kuyruğuna giren babamın kaderini paylaşmayı hayal etmedim mesela. Yahut kapımıza kırmızı çarpı işareti konulup "solcu" ilan edilince "Cumhuriyet Gazetesi alıyor olmamız ve evdeki Nazım Hikmet kitaplarından başka sebebi olamaz" diye düşünüp kitapları tırım tırım saklayan annem gibi olmayı... Ben de her kız çocuğu gibi prenses olacaktım. İlla ki büyüyünce prensim gelecekti ve sonsuza dek mutlu olacaktık.

        İşin aşklı meşkli kısmı bir yana, Asena'nın şatosu da sembolik olarak beni bu prenseslik hakkında düşündürdü. İki kiloluk anahtarını almış, çayır çimende mutlu mesut pozlar veriyor Asena. Hak etmedi mi peki? Gerdan kırarken, sahnede ter dökerken bugünleri hayal ediyor muydu acaba?

        Hep dobralığından ve müdanasız görüntüsünden dolayı sempati duyduğum biridir. Hikâyesi de değişik. Önce "Asena şato alıyor" haberleri çıktı. "Nasıl alıyor, o kadar para nereden geldi" dedikodusu daha tazeyken meselenin aslı ortaya çıktı. Meğer sözkonusu şato, tanıdığı bir aileninmiş. Asena da hiç çocukları olmayan yaşlı çiftin şatosunda kalacakmış. "Ömrüm bu şatoda geçsin" diyor Asena. Güle güle otursunlar. Şato, prenseslik hayali kuran her kızın hayalidir. "Evlenirsem düğünüm burda olsun" diyor, inşallah.

        Anlaşılan yaşlı çift şatoyu tamemen Asena'ya bırakacak. "Şatoya iyi bak" demişler kendisine. Nereden nereye, bıyık büken erkeklerin ağızlarını sulandıran dansları yapan kız büyüdü, şimdi şatoda yaşıyor. Prensesler gibi... Sizce de değişik bir hikâye değil mi?

        Diğer Yazılar