Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜN 5 yıl oldu annem öleli. Ve benim onu düşünmediğim tek bir gün bile yok. Bazen onun artık olmadığını fark ettiğimde ‘Gravity’ filminde uzayın derinliklerine, karanlığa doğru ağır ağır uzaklaşan George Clooney gibi hissediyorum.

        İşte böyle anlardan birinde, birkaç hafta önce, korkunç bir şey oldu. Hiçbir yere gitmeyen trafiğin orta yerinde, arabanın içinde oturmuş onunla dertleşirken annemin yüzünü unuttum!

        İnsanların yüzlerini hatırlama konusunda pek iyi sayılmam doğrusu. Hani o ‘bir gördüğü yüzü bir daha unutmayanlar’dan değilim ben ama insan annesinin yüzünü unutur mu ya!.. Sizi temin ederim o birkaç saniye hayatımın en korkunç kâbuslarından biriydi. Daha da doğrusu Borges’in tarif ettiği gibi bir ‘karabasan’ın orta yerine düştüğümü hissettim. Sonsuzluk kadar uzun o kısacık anda ne yaptıysam bir türlü annemin yüzünü gözümün önüne getiremedim. Etrafımdaki otomobillerin farları yıldızlar, ben de sonsuz boşlukta döne döne karanlığın içine doğru giden Clooney’dim!

        Ve sonunda karabasan denen o yılgının içinde buldum kendimi; Borges’in dediği gibi “Karabasan her şeyden önce yılgıdır çünkü...”

        SEN KİMSİN, KİMSİN SEN?

        Jeff Kleeman, yaklaşık 30 yıldır yapımcı, yazar ve daha birçok şey olarak Hollywood’da çalışan biri. Hayatlarını ‘imaj’larıyla kazanan insanların sektöründe Kleeman’ın küçük bir kusuru var: “Bir gördüğü yüzü bir daha hatırlamıyor!”

        Hem de öyle birkaç gün geçtikten sonra falan değil; gözlerini konuştuğu kişinin yüzünden (çene ile alında saçların başladığı nokta) bir an olsun ayırıp geri döndüğünde karşısındaki kişi daha önce hiç görmediği biri oluveriyor.

        Benim daha önce hiç duymadığım, Jeff Kleeman’ın içinde bulunduğu bu duruma ‘yüz körlüğü’ deniyormuş. O, bu tanımdan nefret ediyor: “İnsanların yüzünü gayet iyi görüyorum. Benim sorunum hatırlamakta. İş hatırlamaya geldiğinde adeta hafızamı kaybediyorum...”

        Bir şeyin varlığından hiç haberdar olunmadığında eksikliğinin de hissedilmediğini söylüyor: “Çocukken insanların yüzünü hatırlamanın herkesin yaptığı bir şey olduğunu hiç düşünmüyordum. Ailemi saçlarından, kıyafetlerinden, seslerinden tanıyordum...”

        ÇOCUĞUNU TANIMIYOR

        İnsanların ne kadar tanındığının ‘en önemli özellikler’den biri olduğu Hollywood’da Jeff Kleeman için kimsenin kimseden farkı yok; en azından gözlerini yüzlerinden kaçırdığında tüm o yıldızların hepsi, daha önce hiç görmediği sıradan bir kişi oluveriyor bir anda.

        Film izlerken karakterler görüntülerini değiştirdiklerinde, saçlarını kestirip ya da ne bileyim bıyık bıraktıklarında hepsinin birbirine girdiğini söylüyor: “Filmin sonunda kimin Brad Pitt kimin Scarlett Johansson olduğunu öğrenmek benim için büyük sürpriz oluyor!”

        Bu sadece ‘ünlü’ler için geçerli bir durum da değil elbette... Zaten Jeff de “Bu rahatsızlığın en acı veren yanı ‘çocuklarını’nın bile yüzünü hatırlayamamak...” diyor. Eşini, annesini, babasını, arkadaşlarını kısaca tüm sevdiklerini her gün belki de onlarca kez ’ilk kez görüyor!’

        İnsanı deli edecek bu durumda bile Kleeman bardağın dolu tarafına bakmaya çalıştığını ekliyor: “Çocuklarımın yüzünü her gördüğümde güzellikleri karşısında aklım başımdan gidiyor; hem de her seferinde ve bu iyi bir şey. Siz bir kez âşık oluyorsunuz ben her gün, her gördüğümde ilk kez karşılaşmışım gibi...”

        HAYATIN ESPRİSİ!

        Arabada annemin yüzünü unuttuğum o akşamdan birkaç gün sonra Jeff Kleeman’ın öyküsünü okudum. Hayatın garip bir espri anlayışı var... Benimle Kleeman’ın yollarını en alakasız zamanda kesiştirip sonra da bize nanik yaparak kahkahalarla gülebiliyor!

        O akşam eve döndüğümde uzun uzun annemin fotoğraflarına baktım. Melek yüzünü bir daha unutmamak için aklımın bir köşesine astım...

        Diğer Yazılar