Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        711 yılında, Kuzey Afrika’dan İspanya topraklarına çıkan Tarık Bin Ziyad gemileri yakarak, artık bu topraklarda yaşamaktan başka bir alternatifleri olmadığını ilan etti.

        O tarihte karanlık bir Orta Çağ dönemi yaşayan İspanya, tarihin gördüğü en görkemli, en ışıltılı medeniyetin temsilcileriyle karşılaştı.

        İlk kez kütüphane, hamam, muhteşem güzellikte binalar ve bilimle tanıştı. İslam medeniyetinin en parlak dönemi sayılan Endülüs Müslüman devletindeki giyim kuşamdan konuşulan dile, eğitim kurumlarındaki bilimden sanata kadar, her şey Avrupa’da hayranlıkla taklit edildi.

        Örneğin Batılılarca Orta Çağ biliminin kurucusu ve “büyük üstat” olarak kabul edilen İbn-i Sina’nın (Avrupalılar ona ‘Avicenna’ diyordu) ‘Tıbbın Kanunu’ kitabı 400 yıl boyunca Avrupa’da ders kitabı olarak okutuldu. Prenslerin Endülüs’te eğitim görmesi bir ayrıcalık ve üstünlüktü.

        MÜSLÜMANLARIN İSPANYA’DAN SÜRÜLMESİ

        Ancak İspanya’da Müslümanların varlığını asla kabul etmeyen ve onları bu topraklardan çıkarmak için ideolojik bir bilinç oluşturan insanlar vardı.

        Bunlar Kuzey İspanya dağlarındaki Covadonga mağaralarında yaşalardı ve İspanya’nın tamamen Hristiyanlaştırılması için 718 yılında Reconquista (Yeniden Fetih) hareketini başlattılar. Sadece Müslümanların değil, Yahudilerin de İspanya’yı terk etmelerini istiyorlardı.

        REKLAM

        O tarihten son Müslüman ve Yahudilerin ülkeyi terk ettiği 1492 yılına kadar Yeniden Fetih hareketleri en acımasız ve vahşi yöntemlerle uygulandı.

        Hristiyan olmayanlara üç alternatif sunuldu:

        Ya din değiştirecek Hıristiyan olacaklar ya ülkeyi terk edecekler ya da öldürüleceklerdi.

        3 MİLYON MÜSLÜMAN YA ÖLDÜRÜLDÜ YA SÜRGÜN EDİLDİ

        Yüz yıl içinde İspanya’da 3 Milyon Müslüman bu nedenle ya din değiştirdi ya sürgün edildi ya da öldürüldü.

        Dönemin güçlü devleti Osmanlı sürgün edilen Yahudilerin ülkelerine gelmesine izin veren tek ülke oldu. Diğer Müslümanlar da Kuzey Afrika’dan başlayarak diğer Müslüman ülkelere dağıldı.

        İspanyollar, Müslümanlardan geride kalan ve dönemin en büyük bilgi hazinesi kabul edilen kütüphaneleri içindeki kitaplarla yaktı, camileri yıktı ya da kiliseye çevirdi. Bugün tek ayakta kalan Kurtuba Ulu Cami de katedral olarak Hristiyanların hizmetinde kullanılıyor.

        Sadece İspanya’da değil, hiçbir yerde Müslüman kalmaması için Reconquista (Yeniden Fetih) anlayışı birçok yere yayıldı. Tarihin gördüğü en vahşi, en acımasız katliam ve sürgün hikayeleri Endülüs’te yaşanmıştır ama çok azı bilinir.

        AVRUPA’DA YENİ BİR RECONQUİSTA MI HORTLUYOR

        Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Hollandalı vekil Wilders’in son günlerde İslam’a ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik çirkin hakaretlerini iyi analiz etmeliyiz.

        Bunların üç anlamı olabilir:

        1. İslamofobik tutum

        2. Türkfobik tutum

        3. Erdoğanfobik tutum.

        Macron ve Wilders’te vücut bulan son davranışların bilinçaltı İslamofobik bir tutumdur aslında. Avrupa’da Osmanlı fetihlerinden sonra uzun yıllar ‘Türk’ ve ‘Müslüman’ kelimeleri aynı anlamda kullanılırdı. Örneğin Boşnakların bir kısmı ‘Elhamdülillah Türküz’ der hala. Bu nedenle Türkfobi ve İslamofobi aynı anlama gelir.

        Macron Peygamber Efendimiz’e hakaret eden Charlie Hebdo karikatürlerini Fransa’da önemli binalara astırarak, aslında saldırdığı şeyin Erdoğan ve Türkiye değil, doğrudan İslam olduğunu gösterdi.

        Son konuşmasında da şöyle demiştir:

        "Fransa'daki İslam'ı dış etkilerden kurtarmamız gerek. Laiklik, birleşik Fransa'nın çimentosudur. İslam, bugün dünyanın her yerinde kriz yaşayan bir dindir."

        Her ne kadar Macron iç politikada bir karşıtlık yaratıp fayda sağlamaya çalışsa da, büyük tehlikeye de odun taşıyor aslında.

        AVRUPA’DA YÜKSELEN İSLAM DÜŞMANLIĞI

        İslamofobik denince insanın kulağına daha yumuşak bir tını geliyor olabilir. Oysa bunu ‘İslam düşmanlığı/karşıtlığı’ diye çevirmeliyiz.

        Avrupa’da birçok ülkede İslam karşıtlığı ve düşmanlığını takip eden sivil kuruluşlar var. AB İnsan Hakları Komisyonu da bunlardan biridir. Bu komisyonun raporuna göre, AB üyesi ülke nüfusunun Müslümanlar hakkında nefrete varan düşünceleri 2012’de % 12 iken, 2018 yılında % 37’ye yükselmiştir.

        Türkiye’de İslamofobi konusunda düzenli çalışmalar yapan Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) raporlarına göre, Avrupa’da büyük bir hızla, bir çok ülkede İslamofobi saldırıları artıyor.

        SETA'nın 2019 raporuna göre, Rusya dahil 21 ülkede İslamofobik saldırılar olmuş, bunların bir kısmı ölüm ve yaralanma, bir kısmı şiddet, bir kısmı da nefret söylemi olarak gerçekleşmiştir.

        Camiler yakılmış, kutsal sembollere hakaret edilmiş ve sokakta başörtülü kadınların örtüleri zorla çıkartılmıştır.

        TÜRKİYE YA DA ERDOĞAN MESELESİ DEĞİL

        Tüm Avrupa’da yaşanan Müslüman, Yahudi ve yabancı düşmanlığının artışı aslında alarm verecek düzey geldi. Nitekim AB Parlamentosu’nda bu yönde çok sayıda konuşmalar yapıldı. Ancak toplumda dipten dibe yükselen aşırı sağ, ırkçı, İslamofobi duyguları nedeniyle, birçok siyasi parti bu akımın oylarını almak için onlara uydu. Bu nedenle de Hollanda, Avusturya, İtalya gibi ülkelerde ya iktidar ya da iktidar ortağı konumuna geldiler.

        Macron’un son seçimde rakibi olan ırkçı ve İslamofobik Le Pen de ülkedeki oyların % 24’ünü (11 Milyon oy) alarak herkesi şok etmişti.

        REKLAM

        Macron son tutumlarıyla işte bu oylara talip oluyor. Erdoğan’ı ise İslam karşıtlığının önüne bir perde gibi yerleştirmeye çalışıyor sadece.

        AVRUPADAKİ MÜSLÜMANLAR ÜLKEDEN SÜRÜLEBİLİR

        İspanya’da Müslümanları ülkeden sürmek için başlatılan hareket, yüzlerce yıl artarak sürdü ve yüzbinlerce Müslüman ve Yahudi öldürüldü. O dönemin iletişim şartlarından bugünküne uyarlayacak olursak; bugün Avrupa’da 6 yılda % 25 artan Müslüman karşıtlığı görüşünün, on yıl sonra % 37’den kaça geleceğini hesap etmek zor olmasa gerek.

        Şunu anlamak zorundayız ki, bugün Avrupa’da yaşayan 30 Milyon Müslüman’ın geleceği tehlike altındadır.

        On yıl sonra Avrupa’daki tüm iktidarların aşırı sağ ve yabancı düşmanı partilerin eline geçeceğini düşünmek ürkütücü olsa da dikkate alınması gerekir.

        İspanya’da 1502 yılında çıkartılan bir fermanla tüm Müslümanların kıyafetlerini çıkartıp, Hristiyan gibi giyinmesi zorunlu hale getirilmiş, uymayanlar sürgün edilmiş ya da öldürülmüştü.

        Bugün de Avrupa’da bazı ülkelerde okullarda başörtüsü takılması yasaklandı, Hollanda’da camilerin kapatılması istendi.

        Aslında Avrupa’nın bilinç altında yatan Reconquista (Yeniden Fetih) ideolojisinin hortladığını görüyoruz.

        Uzun olmayan bir vadede Avrupa’daki tüm Müslümanların ülkeleri terk etmesi istenirse kimse şaşırmasın. Bunu yapmayan Müslümanların karşılaşacağı şiddet ve terörü de bugünkü örneklerinden anlayabiliriz.

        Yani durum bizim tartıştığımız halinden daha vahim.

        Meseleyi Türk dış politikasının yanlış uygulanmasına bağlamayı da biraz sığlık olarak görüyorum.

        Sadece Türkler değil, tüm Müslümanlar aynı saldırılarla karşı karşıya.

        Diğer Yazılar