Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Helalleşme yolculuğuna çıkacağım” sözünü duyduğumda biraz şaşırdım. Ancak videosunu izlediğimde daha çok şaşırdım.

        "Ben de partim de yanlışlar yaptı, bunun için helalleşeceğiz" demek, politika dışı bir duygu.

        Her iktidar döneminde aynı siyasi arızalar veren sistemi değiştirme talebi, tam olarak siyaset üstü bir tutumdur.

        Birkaç yıldır aynı fikri savunuyorum.

        ZOR, UZUN, MEŞAKKATLİ AMA İDEALİST YOL

        Örneğin politize olmuş yargı sisteminin mağdur etmediği kesim kalmadı. Solcular, sağcılar, muhafazakarlar, dindarlar… O zaman "Yargı sisteminde sorun var" diyerek bu sistemi, kim gelirse gelsin, arıza çıkartmayacak hale getirmek, çok idealist bir tutumdur.

        Şimdi Kılıçdaroğlu bundan bahsediyorsa, kararın idealist, işinin çetin, yolunun da uzun olacağını bilmeli.

        En başta kendi partisinde yaşanacak dirence ve gösterilecek tepkiye hazır olmalı.

        Nitekim ilk itirazlar da parti içinden gelmeye başladı.

        Eski milletvekili, gazeteci Barış Yarkadaş adeta “Bu da nerden çıktı” der gibi itiraz etmiş.

        Yarkadaş’ın, “Sonu reddi mirasa varan bir süreç, CHP ne suç işledi de helallik isteyecek, CHP’de yanlışa yanlış diyebilecek kimse yok” cümleleri, CHP tabanında ve parti içinde yükselecek tepki damarını temsil ediyor aslında.

        Yarın, “Muharrem İnce ile helalleş, Baykal ile helalleş, Mustafa Sarıgül’le helalleş” sözlerini de duyacağız.

        REKLAM

        Çok zor bir işe girdi Kemal Bey.

        SORUN İNANDIRICILIK SERMAYESİNDE

        Tek Parti döneminde yapılanlarla nasıl yüzleşecek bilemiyorum.

        Yüzleştiğinde insanlarla nasıl helalleşecek onu da bilmiyorum.

        Asıl sorun, Kılıçdaroğlu’nun daha önce yaptığı çok büyük hatalar yüzünden, helalleşmek istediği kesimde inandırıcılığının çok zayıflamış olması.

        İnandırıcılık siyasette en büyük sermayedir.

        Ancak kişisel olarak sıra dışı bir çaba olduğunu, takdire şayan bulduğumu söylemeliyim. Bu bakış açısını siyaset üstü buluyorum.

        Şahsen önyargılı olmadan konuyu izlemeye, doğru atılan her adımı desteklemeye çalışacağım.

        Lakin halkı nasıl ikna edecek, tepkileri nasıl aşacak onu bilemiyorum.

        Prensle bizi kim barıştırdı?

        Prensle bizi kim barıştırdı?
        0:00 / 0:00

        Bir helalleşme hamlesi de Birleşik Arap Emirlikleri'nin Veliaht Prensi Zayed'den geldi.

        15 Temmuz'dan tutun Gezi'ye, Kaşıkçı suikastına kadar, her taşın altında aradığımız Prens yakında Ankara'ya geliyor barışmaya.

        Elinde de barışma hediyeleri var: Birçok kârlı anlaşma metinleri.

        PRENSLE BİZİ KİM BARIŞTIRIYOR?

        Şimdi ne zaman gelecek, ne yapacak, hangi anlaşmalar olacak bunları söyleyen çok.

        Ben şunu merak ettim. Bizi karanlıklar prensiyle kim barıştırıyor?

        Ne oldu da bu kadar kanlı bıçaklı olduğumuz biriyle barış yemeği yiyeceğiz?

        Dün bütün gün bu sorunun cevabını aradım.

        Bölgeyi yakından tanıyan birçok isimle konuştum.

        Özellikle körfez konusunu çok iyi bilen aktif bir diplomatımızla yaptığım görüşmelerden sonra kafam netleşti.

        "Bizi kim barıştırıyor" sorusunu bu nedenle değiştiriyorum. Çünkü ABD ya da İngiltere'nin zorlamasıyla olmuyor barışma.

        "Neden BAE, Türkiye ile barışıyor?" sorusunu cevaplamak daha anlamlı bu aşamada.

        Madde madde yazacağım.

        BAE'NİN TÜRKİYE İLE BARIŞMA GEREKÇELERİ

        1. BAE agresif dış politikası, İsrail ile anlaşması ve her karanlık işin içinden çıkması nedeniyle marka değeri çok yıpranmış, güvenirliği kalmamış bir ülke konumuna geldi. Bunu düzeltmek istiyor.

        2. Ortadoğu'da Cumhurbaşkanı Erdoğan herkesin saygı duyduğu ve meşruiyet aracı olarak gördüğü bir liderdir. Zayed Erdoğan ile fotoğraf vererek, kaybolan saygınlığını ve güvenirlilik sorununu kırma niyetinde.

        3. BAE, Suudi Arabistan'ın gölgesinde ve onun uydusu olan bir devlet değil, bağımsız bir körfez aktörü olma yolunda hızla ilerliyor. İran ve İsrail ile anlaşabilen, Bahreyn, Mısır gibi ülkeleri güdümüne alan bir devlet oldu. Katar'ın oynadığı role benzer bir misyon biçiyor kendine. Bölgesel aktör olmak ve etkili bir devlet olmak için Türkiye ile anlaşması şart.

        4. Çantasında getirdiği anlaşmalar siyaseten inandırıcı olmak için sunduğu hediyeler gibi gözükse de, aynı zamanda uzun vadeli olarak Türkiye ile siyasi işbirliği garantisi de verecek.

        5. Suudi Arabistan iç sorunlar yüzünden içe kapandığı için BAE'nin bu proaktif siyasetine ses çıkarmıyor. Biraz da büyük ağabey olarak hala Türkiye ile soğuk dururken, BAE aracılığı ile bir temasının olmasını tercih ediyor.

        Karanlıklar prensinin barışma nedenleri bunlar.

        Peki Türkiye neden bu denli kendine zarar veren biriyle barışıyor?

        TÜRKİYE'NİN BAE İLE BARIŞMA GEREKÇELERİ

        1. BAE, Mısır, Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de kurduğu ittifak hafiften çatırdayacak.

        2. Mısır'ın en büyük finansal kaynağı ve dayanağı BAE aracılığı ile Sisi'ye baskı yapabilecek.

        3. Ekonomik anlaşmalarla ticari kazanç elde edecek. Bu sıra can simidi gibi gelebilir hatta.

        4. Suud ve BAE güdümünde olan diğer körfez ülkeleriyle arası düzelecek, ekonomik ve siyasi kazançlar yeniden başlayacak.

        5 "Herkesle kavgalı" eleştirilerinden kurutulacak.

        6. Suriye'de sürekli Ankara aleyhine çalışan Suud ve BAE, bu anlaşmalardan sonra normale dönerse, oradaki olası statüko değişikliğini Türkiye daha az zararla atlatacak.

        Tüm bunlar öngörüler ve analizler. Gerçek sahada belli olacak. İzleyelim görelim.

        Diğer Yazılar