Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Un, buğday, ekmek alanında yaptığımız yazı dizisi nedeniyle her kesimden ve birçok kurumdan mesajlar aldım. Her ne kadar döviz tartışmalarına kurban gittiyse de yazı dizisi, yine de konuya dikkat çekti.

        Sorunun aslında ne kadar önemli olduğunu, meselenin artık daha fazla hasır altı edilemez bir durum olduğunu bir kez daha gördüm.

        Ürettiğimiz buğday, tükettiğimize yetmiyor, ithalatla açığımızı kapatıyoruz. TÜİK, Tarım ve Orman Bakanlığı bunu daha fazla gizlememeli, acı gerçekle yüzleşmeliyiz. Ona göre hepimiz üzerimize düşeni yapalım.

        Aslında yazı dizisinin ana konusu buydu ve amacı da buna acil bir çözüm bulunmasıydı.

        Bu yazı üzerine TÜİK Basın Müşaviri İbrahim Başol aradı. Resmi bir açıklama gönderdi. Ardından kurum başkanı Sait Erdal Dinçer aradı. Veriler nedeniyle TÜİK’in suçlanamayacağını, bunların tamamının Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan alındığını söyledi. Ardından da konunun uzmanı Daire Başkanı Devrim Yağan arayarak detaylı bilgi verdi.

        Sonuçta buğday dahil birçok tarımsal ürün verilerini TÜİK kendisi toplamıyor, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan alıyordu. Dolayısı ile ortadaki rakamlar, eksik-fazla üretim-tüketim tespitinden TÜİK’in suçlanamayacağını ifade ettiler.

        Ancak ortadaki gerçek şuydu ki, benim söylediğim, "Buğday üretimi tüketimimize yetmiyor, ithalat yaparak bunu kapatıyoruz" tespitim doğruydu. TÜİK de bunu buğdayda yeterlilik durumu rakamlarıyla tespit etmişti. Toplam buğdayda yüzde 10, ekmeklik makarnalık buğdayda ise yüzde 17 açığımız var. Yani yılda 2-3 milyon ton buğday açığımız bulunuyor. 2020-2021 hasat yılında bu açık kuraklık etkisiyle 5-6 milyon tona çıkacak. Sadece buğday değil, arpa, fasulye, pirinç, mercimek, mısırda da ithal eden ülke konumundayız artık.

        TÜİK hiçbir zaman ürettiğimiz buğday tükettiğimize denk geliyor diye bir açıklama yapmadı, dolayısı ile açıklamalarda bir çelişki yok diyor.

        Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri "Üretimimiz tüketimimize denk" diye sürekli dile getiriyor ve bunu da TÜİK verilerine atıf yaparak söylüyor. Tuhaf çelişki burada.

        Şahsen bir kurumu suçlu ilan etmek için çabalamıyorum. Ancak tarım ve gıda artık dünyanın en stratejik alanı. Biz ise bu konuyu yeterince önemsemiyoruz. Bunu acil gündemimize almalıyız.

        İşin daha üzücü olanı şudur:

        Tarım ve Orman Bakanlığı bürokratlarının ve tarım alanında çalışan üniversitelerimizin akademik ve bilgi donanımları bizi dünya ile rekabete sokacak kadar güçlüdür. Maalesef siyaset kurumu bu insanlardan faydalanmıyor, onların ürettiği politikaları da uygulamıyor.

        İşte sorunumuz burada kilitleniyor.

        Bu konuyu tartışmaya devam edeceğiz.

        TÜİK açıklamasının ilgili bölümü şöyle:

        “…Tarım sektörüne ilişkin temel veriler olan bitkisel üretim ve hayvancılık verilerinin veri kaynağı Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından kurulan ve işletilen İstatistik Veri Ağı (İVA) sistemidir. Bu sistemde, bitkisel üretim ve hayvancılığa ilişkin veriler Tarım ve Orman Bakanlığı ilçe teşkilatları tarafından derlenmekte ve Bakanlık tarafından toplulaştırılarak TÜİK’e iletilmektedir.

        Söz konusu tahmine esas teşkil eden verilerin toplanması, işlenmesi, analizi ve nihai hale getirilmesi sürecinin tamamı Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmekte ve Tarım ve Orman Bakanlığı logosu ile yayımlanmaktadır. Dolayısıyla, bahse konu tahminlerin yapılması sürecinde Türkiye İstatistik Kurumu’nun rolü bulunmamakta, yalnızca nihai hale getirilen verilerin web sitesi üzerinden kamuoyu ile paylaşılmasını sağlamaktadır.

        Dolayısıyla haberde bahsedilen üretim tahminleri TÜİK’e atfedilemez…”

        Sokak köpekleri başıboş dolaşmasın artık

        Sokak köpekleri başıboş dolaşmasın artık
        0:00 / 0:00

        Ataşehir’in merkezinde bulunan parkta defalarca sokak köpeklerinin saldırısına uğradım. Bunu da belediyeye defalarca ilettim. Ancak hiçbir şey yapılmadı.

        Ankara, Sakarya, Kaş, Antalya’da da köpek saldırısına uğradım.

        Kızım henüz iki yaşındayken sitenin bahçesinde sokak kedisi ve tasmasız köpeklerin üzerine koşması yüzünden derin travma yaşadı. Halen o korkuyu üzerinden atmış değil.

        Benzer durum birçok insan için ve Türkiye’nin birçok yeri için geçerli.

        Son olarak Gaziantep’te iki köpeğin saldırısına uğrayan küçük Asiye’nin görüntülerini görünce aklım çıktı.

        Bu saldırı ilk değil, son da olmayacak. Kaç çocuk ve yetişkin bu saldırılarda yaralandı sayamıyoruz artık.

        Sokakta küçük kızımla yürürken ne zaman bir evcil ya da sokak köpeği görsem çocuğumu arkama saklıyorum. O da, ben de korkuyoruz.

        Bu korku, her anne ve babanın içinde var artık.

        Hayvanları ben de seviyorum. Onları elimden geldiğince de besliyorum.

        Ancak bu kadar başıbozukluk olmaz.

        Avrupa’da sokakta tek bir kedi ya da köpek göremezsiniz. Hayvan hakları varsa orada da var. Bizde neden bu kadar başıbozukluk oluyor anlamış değilim.

        Bir de bu saldırganlığı tescilli Pitbull cinsi köpekler neden yasaklanmıyor artık şaşıyorum

        İnsanların hayvanlara şiddet uygulamasını önlemek, onlardan nefret etmesini önlemenin yolu da bu başıbozuk düzene son vermektir.

        En çok da hayvan sever dernekleri bunun için çalışmalı. İsteyen evinde kedi, köpek hatta timsah beslesin. Bizi ilgilendirmez.

        Ancak bir hayvanın başka birine saldırarak zarar vermesi ya da dışkılarıyla sağlık sorunu yaratması da bir insan hakkı ihlalidir.

        Diğer Yazılar