Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sayısını artık bilemediğimiz bunca siyasi partinin olduğu bir ortamda, yeni bir siyasi parti başlığı dikkat çeker doğal olarak.

        Bunun gereksiz olduğunu düşünenler çoğunluktadır herhalde.

        Lakin dikkatinizi çekmek istememdeki amacım farklı.

        MAKUL İNSANLAR PARTİSİ

        Ben “Makul İnsanlar Partisi” kurulmasını önereceğim.

        Bir siyasi parti olarak değil, bir anlayış olarak buna ihtiyacımız var...

        “Makul insan” kavramını uzun yıllardır kullanıyorum.

        Birçok kavram gibi bunun da başına taş bağlanıp politikanın derin sularına atılmaz umarım.

        Zira iktidar ya da muhalefet bu kavramı alıp, asıl “makul” olanın kendileri olduğunu iddia etmeye ufak ufak başladılar bile.

        MAKUL İNSAN KİMDİR?

        Ne demektir makul insan? Kimdir?

        Şiddet yanlısı olmayan, kendinden farklı düşünenleri dinleyen ve onlarla konuşabilen, doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyebilenlerdir makul insan.

        İnsanları ne kriminalize ne marjinalize eden, güç için her şeyi mubah görmeyen, öteki partiyi, grubu, bireyi düşmanlaştırmayan, aklı başında insanlara denir.

        Bu insanların varlığını biliyorum. Onların bu ülke ve bu millet için nasıl kaygılandıklarını, sadece gerçeğin peşinde olduklarını da görüyorum.

        MAKUL İNSANLARA KULAK VERİLMİYOR

        Gelin görün ki sesleri az çıkıyor, anlattıklarına az kulak veriliyor, sözleri az dinleniyor.

        İşte bu yüzden makul insanların bir araya gelip, bir “parti” kurmaları gerekir.

        İktidarın ya da muhalefetin marjinal, kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı aktörlerinin organize olduğu bir ülkede, neden makul insanlar organize olamıyor?

        Neden bir araya gelemiyorlar?

        Neden, “Bir dakika, insanları öyle ikiye ayırıp, ‘ya bendensin ya ötekinden’ diyemezsiniz biz de varız” diyemiyorlar?

        Neden bir siyasi partinin, bir liderin, bir kişinin, kurumun hatası varsa bunu dillendirmenin bir erdem olduğunu kimseye anlatmıyorlar?

        Bunu yapmadığınız sürece, meydan işte o iktidar ve muhalefetin, gözleri kör, kulakları sağır militan sözcülerine kalır.

        Ne acıdır ki, ülkedeki gerginliği arttıran da bu insanlar…

        Her partide böyle insanlar var ama her partide makul insanlar da var.

        Onlarla konuşuyorum, cesurca kendi partilerinin yanlışlarını kabul ediyorlar.

        İşte bu insanların bir siyasi parti olarak değil, siyasi bir anlayış olarak bir araya gelmeleri ülkenin çok faydasına olacaktır.

        HALK TV’DEKİ LİNÇ

        Meslektaşım ve arkadaşım Nihal Bengisu Karaca’nın Halk TV’ye çıkması, geçtiğimiz Cuma gününden beri birilerinin gündeminden düşmüyor.

        Nihal Hanım kendini çok iyi savunduğu bir yazıyla durumu açıkladı. Onun üzerine başka söze ihtiyaç yok.

        Ancak dikkatinizi çekerim, Nihal Hanım’ın sosyal medyada linç edilmesi, hem muhalefet hem de iktidar çevreleri tarafından “el ele” yapıldı neredeyse.

        "Neden iktidarı destekleyen, başörtülü bir kadını ekrana çıkardın" diye Halk TV’ye yüklenenler, Nihal Hanım’a hakaret edenler, muhalefette olan insanlardı.

        "Neden AK Parti düşmanı bir TV kanalına" çıktın diyenler de iktidar çevresinin “sözcüleri”.

        Aynı insan, iki farklı kesim tarafından da linç ediliyorsa, bunun üzerine düşünmek, ülkenin geldiği noktayı anlamak ve kaygılanmak lazım.

        İşte bu yüzden makul insanların ortaya çıkıp, “Artık biz de varız” demesi gerekiyor.

        Gerilim, kamplaşma ve öfkeden beslenen herkesin bir anda ezberinin bozulduğu, boşluğa düştüğü bir ortam yaratacaktır bu makul insanlar.

        Ve ülkeye nefes aldıracaktır buna eminim.

        Çalışan gazeteciler, yatan gazeteciler

        Çalışan gazeteciler, yatan gazeteciler
        0:00 / 0:00

        Değerli eğitimci Erol Erdoğan, “Neden gazeteciler günü değil de, ‘çalışan gazeteciler’ günü? Öğretmenler gününde 'çalışan' diye bir ayrım yok mesela” diye sormuştu dün.

        Bu sorudan yola çıkarak, ‘çalışan gazeteci’ ile ‘yatan gazeteci’ arasındaki farkı anlatayım.

        ...

        Çalışan gazeteci, bir medya kuruluşunda ya da sosyal medyada gazetecilik yapıyordur.

        Yatan gazeteci, bir medya kuruluşunda gözükmesine rağmen, bir siyasi partide, bir devlet kurumunda, bir şirkette ya da bir fonda çalışıyordur.

        Çalışan gazeteci kendisine gelen her habere şüpheyle bakar.

        Yatan gazeteci kendisine gelen her haberi yayınlamakla görevli olduğunu bilir.

        Çalışan gazeteci 'doğruya doğru, yanlışa yanlış' demeyi fikir namusu sayar.

        Yatan gazeteci, ‘doğruya doğru’ deyip demeyeceğini birine sormak zorundadır.

        Çalışan gazeteci soru sorar.

        Yatan gazeteci soru verir.

        Çalışan gazeteci araştırır, inceler, okur.

        Yatan gazeteci eline hazır verileni kullanır.

        Çalışan gazeteci için iktidarın, muhalefetin yer değiştirmesi önemli değildir, hep aynı yerde durur.

        Yatan gazeteci iktidar ve muhalefet yer değiştirdikçe, kendi de yer değiştirir.

        Çalışan gazeteci bilgiyle, vicdanının sesiyle kalemine yön verir.

        Yatan gazetecinin kalemi hep tek yönlüdür.

        Çalışan gazeteci inanmadığı bir şeyi asla savunmaz.

        Yatan gazeteci inandığı bir şeyi savunamaz.

        Çalışan gazeteci tarihe iz bırakmak, not düşmek ve iyi anılmak ister.

        Yatan gazetecinin tek derdi o koltukta oturmaktır.

        ...

        Çalışan gazetecinin amentüsü meslek ilkeleridir.

        Yatan gazetecinin ilkesi çıkarıdır.

        Diğer Yazılar