Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İnsanları taraf tutmaya zorluyorlar.

        Bu taraf, genellikle siyasi oluyor.

        Bu baskıya dayanamayıp taraf seçene bu kez, "Seçtiğin tarafın doğrusuna doğru, yanlışına da yanlış de" diye baskı yapılıyor.

        İnsanın en büyük acısı, doğru bulmadığı bir şeyi savunmak olsa gerek.

        Yanlış gördüğüne yanlış diyememek…

        Düzgün karakterli biri için bundan daha büyük sancı olamaz.

        Bu yüzdendir ki fikri olan, ilkesi olan, kendi doğruları olan birini “taraftar” olmaya zorlayamazsınız.

        Ancak bir taraf seçmişseniz, onun doğrularına, yanlışlarına itaat emişseniz, bu acıyı bir süre çekersiniz.

        Sonra kendiniz olmaktan çıkar, “taraftar” olursunuz.

        Başkasının doğrusunu savunur, başkasının yanlışına inanırsınız.

        Böylece kendinize ait bir fikriniz, doğrunuz, ilkeniz ve idealiniz kalmaz.

        Acıya alışır, sonra acı çekmeyen biri oluverirsiniz.

        İşte o zaman ruhen ölmüş, bedenen başkalaşmış biri haline gelirsiniz.

        Doğru olmadığını bildiğiniz bir şeyi savunurken bulursunuz kendinizi.

        Buna şaşırmaz, hayret etmez, olağan bir hal olarak görürsünüz...

        Aslında taraf seçmek tüm doğruları ve yanlışları peşinen kabullenmek değildir.

        İnsan taraf olabilir.

        Seçtiğiniz tarafın yanlışına yanlış, doğrusuna da doğru demek sizi bir değer, bir insan, bir kıymet olarak var eder.

        Bu, artı bir değer katmaktır aslında.

        Eğer seçtiğiniz taraf sizden bir katkı bekliyorsa böyle davranmanıza müsaade eder.

        Katkı sağlayan nitelikli bir birey değil de, sadece nicel bir katılım istiyorlarsa, belirlenmiş doğruları ve yanlışları savunmanızı beklerler sadece.

        Yani sizi kendiniz olmaktan çıkartıp, kendileri gibi olmanızı isterler.

        Bunu kabul ederseniz, o zaman ilk kaybedeceğiniz şey, gerçeklik duygusudur.

        Neyin gerçek, neyin yalan olduğunu kavrayamazsınız.

        Hakikati yitirirsiniz.

        Sadece size söylenenin, size gösterilenin gerçek olduğuna inanırsınız bu durumda.

        Böylece gerçek kişiliğiniz kaybolur, bir “taraftar” olursunuz sadece.

        Milyonlarca birbirinin aynısı olan ve asla farklı olmasına müsamaha gösterilmeyen “taraftar”.

        Taraf olmakla, taraftar olmak arasındaki fark, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmekten anlaşılır.

        Öyle istediler diye, doğruya yanlış diyebiliyorsanız siz bir “taraftarsınız”.

        Peki insan doğru ve yanlışı nasıl belirler?

        Galiba insanlığın en kadim sorularından biridir.

        Bana göre; insan aklı, inancı, bildikleri, ilkeleri ve vicdanıyla doğru ve yanlışı ayırır. Bu da tespitlerden bir tespittir.

        Dünyayı kötüleştiren insan, doğru olanı bildiği halde ona yanlış diyebilendir.

        Bir gün, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen insanlar olmadan gerçeğe asla ulaşılamayacağını anlayacak herkes.

        Diğer Yazılar