Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Sağlık sorunum yok. Çoluk çocuk, aile fertleri de iyi çok şükür. İşimiz gücümüz var, ekonomik sıkıntıyı çok hissetmiyoruz… Ama nedense tadımız tuzumuz yok. Hep bir şey eksik gibi geliyor. Yani nedense mutlu değilim…”

        Siz de böyle cümleler kuruyorsunuz değil mi son zamanlarda?

        O kadar çok insandan duydum ki bu cümleyi.

        Eksik olan şeyi tanımlamakta zorluk çekiyorlar genelde.

        Ben tamamlıyorum: Yaşama sevincin kaybolmuş…

        “He tam bu oldu işte” diyorlar o zaman…

        Hayat dolu insanların gözlerinde görüyorum bu eksik parçayı.

        Cıvıltısı gitti birçok kişinin.

        Yaşam sevincini yitiren insan, melankolinin zehirli sarmalına dolanır sonunda.

        O nedenle tehlikeli bir şeydir yaşam sevincini kaybetmek.

        Ankara’dan çok sevdiğim bir dostumla konuşurken, yaşam sevincini kaybettiğini ama nedenini tam bilemediğini söylemişti.

        Çoğumuz bunun tam sebebini tespit edemiyoruz zaten.

        Çünkü bir tane değil kanaatimce.

        Ekonomik kriz belki son zamanlarda en belirgin etken olabilir.

        Ama hali vakti yerinde olan insanların da yaşama sevincini kaybettiğini görüyorum.

        Yani daha farklı sebepleri de buna eklemeliyiz…

        İçinde bulunduğumuz çağda bir tuhaflık var galiba.

        Bir kere pandemi psikolojimizi tam bozdu. Orası bir gerçek.

        Sonra savaşlar, çatışmalar, göçler yaşanıyor sürekli etrafımızda.

        Orada insanlığımızdan utandıran görüntüler izledik. Hala da devam ediyoruz izlemeye.

        Buna doğal afetleri, değişen iklim koşullarını, felaketleri ekleyin. Kaygımız, korkumuz, endişemiz arttı…

        Uğruna canımız vereceğimiz inançlarımızın, değerlerimizin, ilkelerimizin gözümüzün önünde erdiğini görüyoruz her geçen gün.

        Siyaset, ticaret, bürokrasi, şöhret, servet… için bizi dimdik canlı tutan değerlerimizi kurban verdik…

        Demli çayını yudumlarken kadim dostum, acıyla şöyle dedi:

        "Uğruna yaşayacağım çok az değerim kaldı geride…"

        Nefretin, öfkenin, kinin, şiddetin şaşkınlık verecek kadar nasıl da yükseldiğine şahit oluyoruz bir de.

        Güya demokrasi ve insan haklarının merkezi Avrupa’da tüm yabancıların üzerine adeta nefret yağıyor. Kimse ülkelerine gelsin istemiyorlar, ülkelerinin ve zihinlerinin sınırlarını kapatmışlar.

        Öfke ve nefret burada da aynı şekilde yükseliyor. Mültecilere tepki zirvede.

        Trafikte en küçük tartışma kavgaya dönüyor. Sokak ortasında ölümlü, yaralanmalı onlarca olay yaşanıyor her gün.

        Tüm bunlar televizyonlarda, sosyal medyada gözümüzün önüne geliyor.

        Yüz binlerce insan tuhaf bir şevkle paylaşıyor bunları, yaygınlaştırıyor.

        Şimdi bunları yaşayan, izleyen insanların yaşam sevinci elbette kaybolur…

        Her insanın sebebi farklı da olabilir.

        Çektiği ekonomik zorluklar tek başına neden olabilir ya da sağlık sorunları.

        Herkesin bir sebebi var yani.

        Lakin neticede tadımız tuzumuz yok çoğumuzun.

        Yaşam sevincimizi kaybettik bir şekilde.

        Ancak onu geri kazanmanın yollarını bulmalıyız.

        Hayatımıza anlam katan, mutluluk katan şeyler var hala. Onları bulmalıyız ve yaşam sevincimizi canlandırmalıyız tekrar.

        Diğer Yazılar