'Necmiq' ve 'Fosforlu Cevriye'
Geçtiğimiz iki ayda izlediğim iki tiyatro oyununun da Gezi göndermeleri içermesi, ülkemizdeki sanat eserlerinde bu ideolojik yaklaşımın yaygınlaştığını ispatladı. ‘Fosforlu Cevriye’de bildik eser müzikale çevrilirken, ‘Necmiq’ sanki ‘Post-Matrix’ döneminin “Japon İşi”ne cevabı gibiydi.
‘NECMIQ’İN İKİ ERKEĞİ GÜLDÜRÜYOR
20 senedir tiyatro oyunlarıyla herkesi neşeye boğan E.S.E.K., şüphesiz Uğur Uludağ’ın kıvrak zekasından beslenir. Ama ilginçtir birkaç ay önce ‘Üçüncü Türden Yakın İlişkiler’den ’27 Numara’ya uzanan ve dolu oynayan popüler komedi oyunlarıyla bilinen bu grup Akatlar Kültür Merkezi’nden atıldı. Üstelik 17 yıldır o platformda seyirciyle buluşmak gelenek haline gelmişti. Mesele kültür-sanat olunca (birkaç istisna dışında) elini taşın altına koymayan Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar bu kez de pek şaşırtmadı.
Ama ‘Necmiq’ oyunu faaliyetlerini Profilo Alışveriş Merkezi’nde sürdürüyor. Özellikle Hakan Bilgin-Uğur Uludağ ikilisinin oluşturduğu ‘yeni jenerasyon için iki kafadar komedisi’ büyük oranda başarılı. Eylem Şenkal ise onlara ‘medyatik’ olduğu için eklenmiş gibi. ‘Fars’ ya da ‘teknolojik fars’ olarak anılabilecek işin, 2023’te geçme iddiasının da altı sürpriz sonla doldurulmuş.
Kemal Sunal’ın “Japon İşi”nin (1987) “Matrix” (1999) sonrası döneme uyarlanmış versiyonu sanki. Uludağ’ın ‘çokbilmiş bilgisayar uzmanı’ ve Bilgin’in ‘çapkınlıkta tur atlamış karakter’i kahkaha sözü veriyor. Şenkal’in birden fazla tiplemedeki performansı ise vasat. Ama öykünün bilimkurgu tarafına yakışıyor. Uludağ’ın oyunculara ve kendine alan açan rejisi oyuna renk katıyor. Bir kez daha ‘bilimkurgu’ türüne dair saçmalıkları sahneye aktarma hınzırlığı, sözlü göndermeleri kullanma inadından destek alıyor.
‘FOSFORLU CEVRİYE’Yİ AYÇA VARLIER SÜRÜKLÜYOR
Açıkçası Şubat sonunda Kenter Tiyatrosu’nda izlediğim, Tiyatro Kare mamulü ‘Fosforlu Cevriye’ müzikaliyle ‘Necmiq’in ortak paydaları ‘Gezi göndermeleri’ydi. Her iki oyunda da günümüzün kültür-sanat eserlerinde artan bu ideolojik furya devreye giriyor. Hatta bence gayet de yaratıcı duruyor.
Müzikale geçersek, sinemada Neriman Köksal, Türkan Şoray gibi oyuncuların oynadığı bu deli dolu karakteri Ayça Varlıer başarıyla canlandırmış. İddiasız ama anlamlı bir sahne dekorunun önünde, o, saklı sevgilisi ve arkadaşları bir ahenk oluşturuyorlar. İşin ucu da doğru koreografilerden destek alan bir oyuna açılıyor.
Suat Derviş’in romanından yola çıkan bu sokak kızı temsilinin ‘müzikli’ bölümlerle donatılması elbette bir şans. 2008’de Gülriz Sururi’nin yönetiminde müzikale çevrilen ‘Fosforlu Cevriye’, bu kez Nedim Saban’ın yapımcılığında, Serkan Üstüner’in yönetmenliğinde sahne alıyor.
1930’ların Galata’sındaki koşuşturmacanın Gezi’ye dokunduran bir alegoriye dönüşmesi zekice. Böylece dönemsel bağlar da değer kazanıyor. Cevriye’nin buruk aşk hikayesinde bu durum manidar duruyor. Göndermelerin salonda alkışla karşılanması ise gayet doğal. Varlıer bu zor karaktere çok iyi adapte olmuş, sahnede parlıyor.
- New York Film Festivali izlenimleri8 yıl önce
- Antalya'da ödülü 'Albüm' ve 'Tereddüt' hak ediyor8 yıl önce
- Antalya'nın ana yarışmasında 'Yeni Türkiye' sesleri8 yıl önce
- New York ve Toronto'dan Oscar'a bakış8 yıl önce
- Altın Portakal yeniliklerle başlıyor8 yıl önce
- NYFF'den '13th' ve 'The Rehearsal'8 yıl önce
- Filmekimi'nden üç film8 yıl önce
- 'Bugün olsa yine yaparım'8 yıl önce
- James Cagney müzikali parçalı bulutlu8 yıl önce
- NYFF'den ayrıksı ve deneyci filmler8 yıl önce