Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        NATO zirvesi sonrasında peş peşe yazılar yazdım.

        Cevabını aradığım soru Türkiye’nin “yeni dünya”daki konumuydu.

        Bunu tartışmanın, mevcut gündem başlıklarından daha önemli olduğunu düşünüyorum.

        Çünkü dünya yeniden düzenlenirken, Türkiye de yeniden şekilleniyor.

        Hem iç dinamikleri üzerinden, hem de küresel etkileşimlerle.

        Bu durumu seçimle ve mevcut siyaset sahnesiyle sınırlı görmek çok yanıltıcı.

        Tüm belirtiler ve ipuçları sanıldığından çok daha derin bir değişime işaret ediyor.

        Mevcut iç gündemin, neresinden baksanız birkaç maddesi var.

        Ekonomik sorunlar ve hayat pahalılığının nereye gideceği ve toplumun siyasi tercihlerini nasıl etkileyeceği.

        Muhalefet cephesinin en geniş zemini sayılan 6’lı masanın bir aday üzerinde uzlaşıp uzlaşmayacağı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kazanmak için yapacağı hamlelerin ne olacağı.

        Siyasetin ülke içindeki gündemi tamamen bu başlıklar etrafında şekilleniyor.

        MUHALEFET EKONOMİDE NE SÖYLÜYOR?

        Ekonomi seçim sürecinin en önemli başlığı.

        Memur ve emekli maaşları, asgari ücret üzerinden yapılan düzenlemelerin topluma ne kadar nefes aldıracağı, bunun seçmen tercihini ne düzeyde etkileyeceğini görebilmek için biraz zamana ihtiyaç var.

        Birkaç istisna uygulama dışında, ki onların da devamlılığında sorun var, kontrolsüz ve başıboş fiyat artışlarına hala engel olunamıyor.

        Atılan her adımın yanında bir hayalet gibi “serbest piyasa müdahale kabul etmez” baskısı geziyor. Oysa serbest piyasa şartlarında da fiyatların oluşumuna dair kullanılabilecek mekanizmalar var. Ama bir türlü devreye girmiyor.

        Kaldı ki bir başka gerçek daha var.

        Gerek pandemi, gerekse Ukrayna’nın işgali sonrasında dünyada eskisi gibi olmayan şeylerin başında iktisat alanında genel geçer kabul gören tezler de yer alıyor.

        Serbest piyasa, liberal yaklaşım veya benzeri çerçeveler, hali hazırdaki krizde eski büyülerini çoktan kaybetti.

        En tuhaf olan ise şu.

        İktidarı ekonomi üzerinden yeneceğini iddia eden muhalefet cephesi, bu alandaki değişime ve arayışlara dönüp bakmıyor.

        “Faizleri yükselt kurtul” dışında bir önerileri yok. Geçmişin krizlerini çözdüğünü siyasi hikayesi olarak anlatan aktörlerin de liberal model dışında bir yaklaşımlarına rastlamadık şu ana kadar.

        Muhalefet tarafı böyle.

        PARA GELECEK VE ÇÖZÜLECEK Mİ?

        Peki iktidar cephesinde durum nasıl?

        Efsane gibi kulaktan kulağa dolaşan “Türkiye’ye para geliyor, yakında beklenmedik iyileşmeler yaşanacak” tezini herhalde duymayan kalmadı.

        Kesinlikle ülkemize yatırım ve para gelmesi önemli. Türkiye’nin son aylarda yaptığı dış politika hamlelerinin de bunu beslediği, doğrularda ısrar edilirse daha da artacağı öngörülebilir.

        Böyle kriz zamanlarında uluslararası düzeyde finans kaynakları bulabilmek elbette değerli.

        Peki hepsi bu kadar mı?

        Öyle olmadığını umut ediyorum.

        Henüz bir model olarak dört başı mamur biçimde göremesem de, üretim, istihdam, ihracat ve büyüme üzerine anlatılan hikayenin önemine inanıyorum.

        Bir daha finans bolluğu üzerinden her şey öyle devam edecek yanlışına düşmeyeceğimizi temenni ediyorum.

        Cari açık ve artan ithalatı görmezden gelerek yola devam etmeyeceğimizi düşünüyorum.

        Bunların hepsi tamam da…

        Gerçekten anlamakta güçlük çektiğim bazı hususlar var.

        Öncelikle model ya da yaklaşım adı her ne olursa olsun, ne yapmak istediğimizi reel sektöre, özellikle büyük sermayenin konforuna sahip olmayan üretici ve ihracatçılara neden anlatamadığımızı kavrayamıyorum.

        Ufuksuz olduğu için değil, değerlerini kaybetmediği için üretim ve ihracat iştahını koruyan sanayici ve iş adamları var bu ülkede.

        İşte onlara ne yapmak istediğini anlatamıyor iktidar.

        Onlar işçi çıkarırken elleri titreyen girişimciler. Krize rağmen ülkesine inancını kaybetmeyen fedakarlık hikayeleri. Geleceğini ülkesinin dışında aramayı rüyasında bile kendisine haram sayan insanlar.

        Etnik kökeni, dünya görüşü, mezhebi ne olursa olsun, ülkesi için üretmek ve dünyaya açılmak isteyen bu insanlara bakmadan, onları anlamadan bir yere varmak mümkün değil.

        Kimseye yük olmak değil, daha fazla yük taşımak için önünün açılmasını isteyenler yerine, sadece belli isimleri merkeze alarak yürüyen “model”in bedelini daha ne kadar ödeyecek toplum.

        Buradaki yanlışları, yanlış adamları ve tercihleri görmek için daha ne olması gerekiyor?

        AK Parti, nerede kaybettiğini, kimleri kırıp küstürdüğünü arayacaksa doğru adreslere dönmek zorunda. “İktidarlar değişir, ama muktedirler değişmez” ezberini bozan bir partinin, ülkeyi omuzlarında taşıyan gönül kolonlarına bu kadar uzak kalması akılalmaz cidden.

        Sadece iktidar değil, Türkiye’ye bir gelecek vaat eden kim varsa onların da bakması ve anlaması gereken yer burası.

        Diğer Yazılar