Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Algılamak kadar kabullenmek de zor geliyor.

        Türkiye’nin NATO ittifakı içindeki yeri, önemi ve rolü değişiyor. Bu durumu bir “kopuş” olarak değerlendirenlere katılmadığımı bir kez ifade etmiş olayım. Dinamik, uzun vadede beklenmedik karşılıklar üretecek bir süreç bu. Ama günün sonunda memleketimizin bir “Rusçuluk” tercihi ve merakı olmadığını göreceğimizi düşünüyorum. Günün sonu lafın gelişi, önümüzde çok uzun soluklu ve çatışmalı bir dönem var.

        “En batıdaki Asyalı” ve “En doğudaki Avrupalı” tarifleri, ne denli geniş bir alanda varlık bulduğumuzun ifadesi. Bir de “nüfuz haritamız” aynı zamanda. Afrika hattını unutmadan.

        O nedenle aceleci değerlendirmeler bizi gerçeklikten koparabilir. Gücünüzü abartmanız kadar, güçsüzlük psikolojisi içinde olmanız da aynı sonucu üretebilir.

        SURİYE’DE KİM NE İSTİYOR?

        Türkiye’nin ABD ve Rusya’yla ilişkilerinin seyri üzerine öngörüde bulunabilmek için Suriye’deki duruma farklı boyutlarıyla bakmak yararlı olacak.

        Özellikle Pençe-Kilit sonrasına.

        Gerçekleştirilen harekat benzersizdi ve sınırımızın hemen ötesinde bir sözde devletçiğe izin verilmeyeceğinin kararlı ifadesiydi.

        Ankara’nın tezi açık. PYD-YPG yapılanması terör örgütünün bir parçası. Suriye Demokratik Güçleri adı altında üretilen yapı da sadece ABD’nin astığı bir “tabela”dan ibaret.

        Bu yapıya verilen açık destek Türk-Amerikan ilişkilerinde benzeri görülmemiş bir gerilim alanı. Ancak dünkü yazıda ifade etmeye çalıştığım gibi tarafların öncelikleri farklı. ABD için Suriye’deki çıkarları öncelikler sırasında daha gerilerde.

        Buna rağmen muhtemel bir kara harekatı, ABD açısından zorlu bir karar anı olacak. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği meselesine kadar uzanan bir alanda karşılık bulması muhtemel bir durum.

        Hava harekatının aksine, Rusya’nın Türkiye’nin kara harekatına sıcak baktığını söylemek hiç kolay değil. Güvenliğinden ciddi olarak endişe duyan bir Türkiye elbette bugünkü Rusya’nın işine gelmez. Ama bölgede kalıcı nüfuz elde etmesini de uzun vadede kendi çıkarlarının aleyhine görüyor.

        RUSYA’NIN ELİ GÜÇLÜ DEĞİL

        Ankara’nın terörle mücadeledeki kararlılığı, Suriye’nin kuzeyinde inişli çıkışlı seyrine rağmen oluşturduğu denge, dönemin şartlarında Moskova-Şam ikilisi tarafından “şimdilik” kabul görüyor. Bir kara harekatının Türkiye’ye sağlayacağı derinlik, Kürtler üzerinde hesap yapan herkesi bir şekilde rahatsız edecektir.

        Ancak dünyanın en az yarısıyla kavgaya tutuşmuş bir Rusya’nın Suriye Kürtleri üzerinde söz sahibi olmayı öncelemesi akla yatkın değil. Bu tabloyu daha iyi anlamak için, hava harekatı sonrası PYD/YPG’nin sadece ABD’nin değil, Rusya’nın da tepkisinin zayıf olmasından şikayet ettiğini hatırlatalım.

        Putin yönetimi, bizdeki kimi çevrelerin sırf ayakta kaldığı için güçlü sandığı Beşar Esad yönetiminin, terör örgütüne karşı savaşacak durumda olmadığını biliyor. Kendisi de böyle bir işe kalkışmayacağına göre, elindeki tek seçenek sorunu Ankara-Şam zemininde ele almak.

        Anlaşılır kılmak için şöyle ifade edelim. Rusya, ABD’nin Kürtler üzerindeki gücünün zayıflamasını bekliyor. Türkiye’nin güvenlik endişesinin belli düzeyde giderilmesini hedefliyor; fakat bölgede kalıcı bir nüfuz sahibi olmasını da istemiyor.

        Gördüğünüz üzere ortada şöyle olacak, böyle olmayacak kesinliğinde bir tablo yok. İç içe geçmiş pek çok sorun ve rekabet alanı var.

        Şu Esad’la görüşme meselesine bir açılım daha getirebiliriz bu noktada.

        Rusya’nın bu süreçten beklentileriyle Türkiye’nin çıkarları her şart altında aynı kapıya çıkmıyor.

        Türkiye, kendisine dayatılan terör tehdidini kaynağında yok etmeyi, ama aynı zamanda bölge dışı unsurların elini çektiği bir denklemde kalıcı ve orada yaşayan istisnasız her topluluğu içine alacak bir barışı inşa etmek istiyor.

        Rusya’ya ve İran’a her türlü faaliyeti meşru sayanları bir kenara koyarsak, aradaki farkı görmüyor muyuz sahiden.

        Diğer Yazılar