Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HAYATININ her anına bir fon müziğini yakıştıran, sabahları yüzünü yıkamadan müziğini açan insanlardan olsam da plak sevdası içime ne zaman, nasıl girdi bilmiyorum... Her sabah evden çıkmadan önceki son 10 dakika kahvemi içer manzaramı izlerken “Bu eve bir pikap yakışır. Bu evde müzik plaktan çıkmalı” demeye başladım.

        Kardeşim soruyor: “Evde bir duvar boydan boya CD, artık elini sürüyor musun?” Hayır!

        “Walkman’in üretimi bile durdu hâlâ yüzlerce kasetin var yüzlerine bakıyor musun?” Hayır! “Bu, plak sevdası niye?” Bilmiyorum...

        Bir hevestir başladı işte. Son noktayı da gazeteci Mansur Forutan’ın İstanbul’da, Şişhane’de (Serdar-ı Ekrem’in hemen bir alt-paralel sokağında) açtığı Bbase adlı mekân koydu. Bbase, kafe ile ev arası bir yer... İçinde bir Cafe Nero var; tanıdık tanımadık insanlar... Kahkahalarla sohbet edenler de var; kendi halinde takılan da, hatta koltukta uyuyakalan da... Ancak mekânın benim için en önemli özelliği o güzel müziğin, kapakları duvarları süsleyen plaklardan gelmesi...

        Mekânda ciğerci önündeki kedi gibi durmuş olmalıyım ki oraya birlikte gittiğim arkadaşım bana pikap aldı! Ve macera başladı.

        FAST FOOD MÜZİĞE KARŞI!

        Teknik olarak plak sesinin farkını biliyoruz da evde iğne plağa değdiği an fark ediyorsun sesin değerini; öyle derin, öyle gerçek ve öyle güzel ki... Hemen içine işliyor insanın.

        İki parmak hareketiyle müziğin yönünü değiştirmeye alışmışsın ya, plak ritüeli önce bir garip geliyor. Plak bebek gibi; ilgi istiyor. Koruyup kollayacak, temiz tutacaksın. Öyle bir şarkıdan diğerine atlamak, garip karışık listeler yapmak yok. “Fast food” müzik dinleme kültüründen çekip alıyor bir anda insanı; normalde belki hiç dinlemeyeceğiniz bir şarkıyı dinletip sevdiriyor.

        Bir Ajda Pekkan buldum mesela annemin evinde: Süperstar 2... “Haykıracak nefesim kalmasa bile” ile başlıyor ikinci yüzü plağın. Öyle naif, öyle tatlı bir versiyonu ki şarkının, o tatlı cızırtısıyla beni başka etkiliyor.

        Yeni heves ya, her gün yeni bir plak alıp dinlemek istiyorum. Ancak ucuz bir şey değil plak ve bu durum insanın sinirini bozuyor. Lale Plak, Deform Müzik, Plakhane, Groove, Zihni Müzik, Vintage Records, Opus 3A, Mandala Müzik Evi, Zero Müzik gibi pek çok kaliteli mekân var. Ama ortalama ücret 65 TL.

        Plağın yeniliğine, temizliğine göre fiyat artıyor. Pek çok sahaf plak satıyor ancak benim dinlediğim tüm adamlar nedense ekstra pahalı oluyor! Bilenler “Eski plakların sayıları azalıyor azaldıkça fiyatları daha da artacak” diyor.

        PLAĞI OLAN GÖNDERSİN!

        Şimdi yeni çıkış yolları aramaya başladım. Pek çok yakın arkadaşım anne-babalarının evlerinde kıyıda köşede kalmış plakları bana vermek üzere topluyor. Biri “10 kilo kadar plak var bizde” dedi; plağı kiloyla tarif eden arkadaş en güzeli!

        Sonra Beyoğlu’nun ara sokaklarında gezen eskiciler çok tatlı oluyor. Bir amca buldum geçenlerde onun için müzik değil miktar önemli; tek plak 5, iki plaklı setler 10 TL! Budur yani! Pazarlıkla içinde çok az kullanılmış caz plaklarının da olduğu 7 “parçayı” 30 TL’ye aldım mesela!

        BİZİM PİKAPLAR SES KAYDEDİYOR

        Tabii bu arada benim gibi “plağa dönüş”çülerin sayısı fark ediyorum da gün geçtikçe artıyor.

        Sadece geçen ay, 3 arkadaşıma pikap aldırdım; biri ailesinin öksüz plağını evlat edindi, diğerleri benim gibi sesi dijital olarak kaydedip bilgisayara da atabilen yeni nesil pikaplar aldı.

        Nublu’da bazı hafta sonları plak değiş tokuşu yapılıyor. Şarap içilip güzel müzik eşliğinde plaklar alınıp veriliyor. Bu pazar da pek çok plak meraklısının Nublu’da buluşacağını belirtir, yazımı Ajda Pekkan’ın plaklarla keşfettiğim bir şarkısının, çok sevdiğim şu sözüyle bitirmek isterim: “Hepsi boşsa neden doluyorum ben!” (Bi de müziğiyle duysanız, plaktan çıkınca söz daha da güzel)

        Diğer Yazılar