Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Zaman zaman aklıma geliyor, bazen birilerinin ölüm haberini alınca daha sık düşünüyorum ve endişeleniyorum. Ben de o gün geldiğinde tek başıma, yalnız mı öleceğim diye aklımdan geçiyor. Önceki gün muhalefetin anayasa taslağını, dün de ABD senatosunda evlilik eşitliği kanununa dair oylamayı takip ederken de kafamda bu soru vardı. Sevdiğimiz insanla aile kurmamıza, yasalar önünde eşit haklara sahip hayat yaşamamıza engel kendi ülkemiz… Ve insanlar sevdikleri insanlar birlikte olabilsinler, birlikte yaşayıp birlikte ölebilsinler diye bunu kanuni güvence altına alan bir başka ülke.

        ABD’de kimileri evlilik eşitliğinin tehdit altında olmadığını iddia ediyor, dolayısıyla bu oylamayı da gereksiz buluyor. Oysa bu hak sadece bir mahkeme kararına dayanıyor ve Yüksek Mahkeme açıkça bu konunun yeniden görüşülmesi gerektiğini yakın zamanda ifade etti. Benzer şekilde bir mahkeme kararına dayanan kürtaj hakkı mahkemenin yeni yorumuyla bir günde geri alındı. Evlilik eşitliği de böyle bir son bekliyordu.

        Bölünmüş Amerika’da iki parti uzun zamandan beri ilk kez bir konuda birleşerek şimdi bu hakkı yasayla güvence altına aldılar. Senato’dan geçen tasarı Temsilciler Meclisi’nde imzalanıp Joe Biden’ın önüne gelecek ve yeni yasama dönemi başlamadan kanunlaşmış olacak.

        Türkiye’de ise bu hak daha verilmeden önlenmek istiyor.

        Aylardır LGBT+ düşmanlığı besleniyor, en son ailenin tanımının bir erkek ve kadın olabileceğine dair bir anayasa değişikliği geçirilmek istendi. Hatta bu tartışmanın açılmasına vesile olan da ne AK Parti ne de Cumhurbaşkanı’ydı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun hiç kimsenin nedenini anlayamadığı türban çıkışı sonrası iktidar aile kavramını da kadın ve erkek arasında tanımlayacak bir anayasa değişikliği önerdi.

        MUHALEFETİN SESSİZLİĞİ

        İktidar şimdilik anayasa değişikliğinden vazgeçmiş gibi görünüyor, ama bu konu bir kere siyaset gündemine girdi. Belki bugün değil ama illa bir gün yeniden gündeme getirilecek. Erdoğan yeniden kazanırsa istediği aile tanımını anayasaya kolaylıkla yazdırabilir, sonra da hiç kimse değiştiremez.

        Sağ siyaset hep kültür savaşlarından beslenir, yeni bir düşman yaratılması da şaşırtıcı değil. Muhafazakar iktidar da kendi içinde tutarlı. Dünya görüşü, inandıkları değerler, parti programları bu. Bir gün LGBT+ haklarının da insan hakkı olduğunu öğrenebilir elbette, bu konunun basit çözümünün “sana ne / bana ne” olduğu noktasına gelebilirler gerçi. Amerika’nın en muhafazakar senatörleri de dün bu hakkın geçmesi için oy kullandı, çünkü bu konunun bir mesele olmasını hiç kimse istemiyor.

        Ama asıl muhalefetin hiç özrü yok. Hem bu tartışmanın önünü açıp hem de insan haklarına temel bir tehdit olan aile düzenlemesi girişimiyle ilgili tek bir söz söylememek pısırıklık, acizlik, ama en önemlisi iki yüzlülük.

        Anayasa taslağında bu konuya vurgu beklemiyordum, çünkü muhalefete yönelik beklenti çıtam epeydir çok aşağıda. Ama aile kavramı sınırlandırılmaya çalışılırken, kendi hayatını özgürce yaşamak isteyenler tarihimizde hiç olmadığı kadar hedefte ve tehdit altındayken bir tek milletvekilinin ya da bir belediye başkanının dahi ağzını açıp söz söylememesini kabullenemiyorum. Türkiye’de muhalefet insanı sık sık utandırır. Bu sessizlik benim için en fazla utandırdıkları anlardan biri.

        Evlilik eşitliği ne işe yarar

        Evlilik eşitliği ne işe yarar
        0:00 / 0:00

        Tanıdığım bazı eşcinseller LGBT+ bireylerin heteronormatif tanım ve kategorilerle değerlendirilmesine karşı çıkıyor. Evlilik genel kabul gördüğü şekliyle bir erkek ve kadının devamlı birlikteliğinin resmi belgesi; düzcinsel bireyler için icat edilmiş bir kurum. Dolayısıyla tarih boyu hiç ana akım olmamış, alternatif, yer yer de yeraltı bir yaşam tarzı olarak gelişmiş eşcinselliği tam da kendi karşıtları için icat edilmiş bir kavramla tanımlamak yetersiz bulunabilir.

        Ama zamanla evlenen, aile sahibi olan, partiyi geride bırakıp benzer tekdüzelikte hayat kuran pek çok eşcinselin de hayatından memnun. Heteronormatif bir kurum da olsa elimizde evlilik hakkının herkese ait olması talebinden daha iyisi şimdilik yok.

        İnsan ne kadar alternatif, ne kadar yeraltı bir hayat yaşamak istese, hatta kanun önünde eşit olmadığını kabul etse bile bir an geliyor ve o eşitliğin ne kadar hayati olduğunu anlıyor. Dünyanın medeni ülkelerinde kazanılan hakka “eşcinsel evliliği” değil “evlilik eşitliği” denmesi bu yüzden.

        Evlilik eşitliği bir hayal, tahayyül olarak bile çok yeni. Benim kuşağım dahi birbirini seven iki erkek ya da iki kadının bir gün birlikteliklerini kurumsallaştırıp resmiyete dökebileceği ihtimalini aklından bile geçirmeden büyüdü. Böyle bir ihtimal pek çoğumuz için hayal gücümüzün bile ötesindeydi.

        Bugün dünyada böyle bir hak var. Bir haktan öte isteyenin istediği kişiyle aile kurabilme, bir ömrü beraber geçirebilme ihtimalimiz var. Yetişkin insanların kimi seveceğine, nasıl bir aile kuracağına kim, hele hele bir devlet, nasıl karışırmış?

        KAĞIT PARÇASI DEĞİL

        Geçmişte devrimci atalarımız, 50 yılı bir yastıkta geçiren büyüklerimiz, kanunun engellerine ve toplumun baskısına rağmen kendi hayatlarını yaşamakta ısrar edenlerimiz oldu. Ama belki de kanun önündeki eşitsizlik çokeşliliğin daha yaygın olduğu—özellikle erkek—eşcinsel çiftler arasında bağların kopmasını kolaylaştırdı. Yıllar sonra bir anda yüzüstü bırakıp gitmeler kadın-erkek ilişkilerine göre daha kolay olabildi.

        80’lerdeki AIDS krizi sırasında hastaneye düşen eşini terk etmek, sorumluluktan sıyrılmak arada resmi bir bağ olmadığı için daha kolaydı örneğin. Eşinin son anlarında yanında olmak isteyen, son ana kadar ona destek olup mücadelesinde yalnız bırakmayanlar için bile resmi bağın eksikliği zaman zaman engel çıkardı: Hastayı sadece ailesi ziyaret edebilir… Ama kanun asıl ailesini tanımıyor…

        Türkiye’de LGBT+ haklarının Netflix dizisi kısmı, “sapkınlık” saçmalığı, toplumsal ahlakı, dini boyutu, seçmen hesabı, siyasi etkisi gibi konuyla hiç ilgisi olmayan tarafları sık sık tartışılıyor. Ama asıl mesele, yani bu işin insani boyutu görmezden geliniyor. Oysa konunun merkezinde insan var. İnsanın istediği gibi veya istediği kişiyle yaşama, hayat kurabilme hakkı. Belki de Türkiye’de LGBT+ haklarını politik kulvardan insani hikayelere çekmek gerekiyor artık.

        Diğer Yazılar