Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Doktor hataları ile ilgili epey yazı yazdık. Son can alıcı yazıyı bir süre sonra kaleme almayı düşünüyorum. Bugün gerek dünyada gerekse ülkemizde önemli toplumsal sağlık sorunlarından biri olan şişmanlık sorunundan bahsetmek istiyorum. Obezite ya da halk arasında bilinen adıyla şişmanlık, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Ve mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Obezite, besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve günlük yaşam hareketleriyle tüketilen enerji miktarını aştığı durumlarda ortaya çıkar. Şişmanlık insan vücudunda kalp ve damar, solunum, sindirim ve hormonal sistem gibi sistemleri etkileyerek önemli rahatsızlıkları başlatabilen bir hastalıktır. Kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, solunum rahatsızlıkları, eklem hastalıkları, adet düzensizlikleri, kısırlık, iktidarsızlık, safra kesesi hastalıkları, taş oluşumu, bazı kanser türleri, obezite ile doğrudan ilişkili hastalıklardan birkaçıdır. Sonuç olarak obezite, insan yaşamını kısaltan ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir sosyal sorun olarak tanımlanabilir. Araştırmalar gösteriyor ki, obezite özellikle son 20 yılda, bütün dünyada salgın hastalık gibi yayılmaktadır. Bu salgından ülkemiz de nasibini almıştır. Kadın nüfusumuzun üçte birinden fazlası ( % 41.5), erkek nüfusumuzun da yaklaşık beşte biri ( % 21.2 ) obez, yani şişmandır. Şişmanlık düzeyinin ölçümü için en yaygın kullanılan formül, Beden Kitle İndeksi (BKİ) ve bel çevresi ölçümüdür. BKİ, beden ağırlığının (kg), boyun karesine (m²) bölünmesi ile hesaplanır. Yani siz de kolayca bu formülden faydalanarak şişman olup olmadığınızı öğrenebilirsiniz. Hangi yaşta ve hangi cinste olursanız olun söylediğimiz rakamlar sizin için geçerlidir. Gelin size bir örnek vereyim.1.70 m boyunda ve 75 kg ağırlığında olan bir kişinin BKİ hesaplanırken; kişinin boyu olan ‘1.70 x 1.70’ birlikte çarpılır. Çıkan bu sonuç (2.89 ) bir yere yazılır ve kişinin ağırlığı, çıkan bu sonuca bölünür. Kişinin kilosu olan 75 rakamı, 2.89’a bölündüğünde ise 26 rakamına ulaşılır. Bu örnekteki kişinin BKİ 26 ‘dır. 18.5 altındaki değerleri Zayıf, 19-25 arasındaki değerleri normal kilolu, 25-30 arasında hafif kilolu ve 30-40 arasındakileri obez(fazla kilolu) şeklinde gruplara ayırabiliriz. Bir de 40’ın üzerindekileri ” İleri derecede obez “ olarak tanımlamak mümkündür.

        Vücuttaki yağın nerede biriktiği de oldukça önemlidir. Karın çevresinde yağ birikimi bu açıdan önemlidir. Bu risk için basit fakat doğru bir yöntem bel çevresi ölçümüdür. Erkeklerde 102 kadınlarda 90 cm. yi aşması risk olarak kabul edilmektedir. Yani elinize bir mezure alıp sizde bel çevrenizi ölçerseniz hayatınızı tehdit eden bir risk olup olmadığını öğrenirsiniz. Peki öğrendiniz ve şişman çıktınız diyelim. İşte o zaman ne yapmamız gerek? sorusunun cevabını ortaya koymalıyız. Bizim bu yazıyla vermek istediğimiz ana fikir ülkemizdeki şişmanlar ordusuna yeni bireylerin katılmasını nasıl azaltabileceğimizi sizlere iletmektir. Bunun için yetkililer tarafından bazı çalışmalar başlatıldı. Fakat ben bu konuda etkin sonuçlar alınamayacağına eminim.Neden mi? Bunun cevabına geçmeden, ülkede bu konuda yapılan çalışmalardan bahsetmek gerek. İlk faaliyet Sağlık bakanlığından geldi. Bakanlık ilköğretim çağındaki çocuklara doğru beslenme alışkanlıklarının kazandırılması amacıyla 6 milyon 600 bin öğrenci ve velilerine mektup yollamayı planlıyordu. Bu mektupta; Çocuklarının sevdiği her besinin onlar için yararlı olmadığı söylenmekte ve anne babalardan ”Çocuklarına, hastalıklara karşı daha güçlü olması, gözlerinin, dişlerinin, cildinin sağlığı ve kabız olmaması için; her gün 5 porsiyon taze sebze veya meyve yedirmeleri salık verilmekteydi. Ara öğünlerde çocuğun sağlıklı beslenmesi için ayran, süt, taze meyve suları, peynirli sandviç, küçük kek veya poğaça gibi besinler önerilmekte, organlarının düzenli çalışması için günde 2 - 2,5 litre su/sıvı tüketmeleri tavsiye edilmektedir. Okul beslenme çantasına evde yapılmış bir tost, yumurta, kek, poğaça, börek , taze meyve, ayran, salatalık, domates ve havuç gibi yiyecekler konulması öğütleniyordu. Yine mektupta anne ve babalara; “çocuğunuza yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak için siz örnek olunuz. Çocuğunuzun aşırı yağlı, tuzlu ve şekerli besinler yerine sağlıklı besinleri seçmesini teşvik ediniz” deniyordu. Ayrıca, “Kahvaltı güne sağlıklı başlamanız, öğrenme ve öğrendiklerinizi hatırlamanız için çok önemlidir. Vücut ağırlığınızı dengede tutunuz. Hareketli bir yaşantı sürdürmeye özen gösteriniz” deniyordu. Her şey iyi ve güzeldi, fakat mektuplar yerine ulaşmamıştı. Göstermelik olarak gönderilenlerden ise anne ve babalar hiçbir şey anlamamıştı. Bazı anne ve babalar okuma yazma bilmediğinden ya da çocuk bu mektubu onlara teslim etmediğinden bu öğütler rafta kalmıştı. Bir de mektupta yazılanları alacak parası olmayanlar vardı ki asıl yüreği burkan onlardı. Zira, ilk öğretim çağında çocuklarını okutanların yarısından fazlası ileri derecede yoksul, geride kalanların nerdeyse hepsi dar gelirliydi. Gelir durumu yüksek olanlar özel okullara gidiyorlardı ve onlara da mektup hiç gönderilmemişti. Halbuki dar gelirli olanların bile evinde televizyon vardı. Orada gördüklerinden etkilenme olasılıkları çok yüksek olan bu aileler için RTÜK eğitici yayınları yaptırsa, kampanya daha fazla amacına ulaşabilirdi. Hele çocukların sevgilisi olan bazı ünlüler bu skeçlerde gönüllü olarak oynamayı kabul ederlerse bir sürü çocuğun ileride daha sağlıklı ve uzun yaşamaları için önemli adımlar atılabilirdi. Geç kalınmış sayılmaz. Sağlık bakanlığına sesleniyorum. “Çocuklarımız şişman olmasın” kampanyasını medya işbirliği içersinde başlatınız. Göreceksiniz kamuoyunda epey yankı bulacak. “Sağlık Bakanlığı’nca Ekim 2004 tarihinde yapılan ‘Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım’ araştırması sonucunda; ülkemizde düzenli fiziksel aktivite yapan kişilerin oranının sadece yüzde 4 olduğu ortaya çıkmış, diğer bir deyişle vatandaşlarımızın yüzde 96’sı düzenli fiziksel aktivite yapmadığı görülmüş. Bu nedenle hemen her yaşta toplumu, başta şişmanlık olmak üzere çok sayıda sağlık sorunu beklediği unutulmamalıdır. Hareketsiz yaşam diğer deyişle “sedanter yaşam” ve onun getirdiği felaketlerden bir başka yazıda örnekler vereceğimi duyurmak istiyorum. Sağlık Bakanlığı araştırmada aldığı sonuçlara dayanarak halka yapılması gerekenler için bazı önerileri olmuştur. “Obezite riskini en aza indirmek için; yiyecek alışverişi tok karnına yapılmalı, yenilmemesi gereken ve yüksek enerjili besinler satın alınmamalı, alışverişe liste hazırlayıp çıkılmalı,boş zamanlarda yiyecek atıştırmak yerine egzersiz yapılmalı, öğün atlamadan sık aralıklarla azar azar yemek yenilmeli, göz önünde yiyecek bulundurulmamalı, yemekte küçük, salatada büyük tabak, servis yapılırken ise küçük kepçe seçilmeli, tabağa yenilecek kadar yemek alınmalı, yemekler mümkün olduğunca yavaş ve iyi çiğnenerek yenilmeli, yemek yerken başka aktiviteler yapılmamalı, akşam yemeğinden sonra bir şey yenilmemelidir.”

        Ama bizim bu yazıyı yazmaktaki asıl amacımız çocuklarımızı bu illetten kurtarmak. Fakat bunun içi yapılması gerekenler bakanlığın göze alamayacağı kadar ciddi uyarılar olduğundan bunlar es geçildiği ortada. Kolalı gazlı içecekler birçok ileri ülkelerde olduğu gibi bizde de çocuklar için yasaklanmalı, Amerikan hayatının dayatmalarından olan hamburger kültürü sona erdirilmelidir. Kötü karbonhidratların (kana süratle karışarak kan şekerini yükselten bu şok karşısında kendini koruma refleksiyle hızla insülin salgılatan ve sonunda bağımlılık yapan) bariz örneklerinden olan çikolata-bisküvit karışımı ürünlerin satışı yasaklanmalıdır. Çocuklar ve gençlerin bir çoğu kola-hamburger ve adını koymakta zorlandığım bu ürünlerin tutsağı olmuşlardır. Sayın başbakan ise kendisinin yanına gelen çocuklara bu ürünlerden dağıtmaktadır. Ben bu davranışından vazgeçmesini öneriyorum. Bunun yerine çocuklarımız için geleneksel tatlarımıza yönelik ürünlerin çıkarılması için kendisinin de bayisi olduğu firmaya baskı yapmasını dilersem çok ileri gitmiş olmam değil mi? Prof.Dr.Turgut Göksoy

        Diğer Yazılar