Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı’nın “Olağanüstü Din Şurası”ndaki (ilk tarihî özeleştirisini de yaptığı) “tarihî” konuşmasını aşağıda dört bölüm halinde madde madde yazdım. Her bölüme konuşmadan alıntıyla benim takdir ettiğim bir başlık koydum.

        En azından böyle de kayda geçsin, hiç değilse kendim asla unutmayayım diye!

        Bu dört bölüm, Türkiye yakın tarihinin bir özeti. Elbette, kendisinin de orada ve sonra dediği gibi, Özal, Demirel (Çiller), Yılmaz, Ecevit (12 Eylül öncesi, 12 Eylül’ü de, Türkeş, Bahçeli’yi de katmak lazım) tarih çok daha eski. Ancak 14 yıllık AKP tarihini ve AKP’li tarihimiz ile talihimizin de tamamını kapsıyor.

        Bunları “bugüne kadarki ilk, hatta tek samimi özeleştiri girişimi” olarak gördüm.

        Evet, ama yetmez!

        (Madde madde alıntılar tamamen Cumhurbaşkanı’nın sözleridir.)

        ***

        İLK BÖLÜM: AYNI MENZİL VE ORTAKLIK

        1. Bu hain yapının 40 yıldır kanserli hücre gibi yaşayabilmesi, sürekli büyümesi dini değerleri öne çıkaran kimliği sayesinde.

        2. Tek parti döneminden itibaren uzun süre irtica paranoyası ile dini cemaatler üzerine gidildi. Her yapı gibi bu yapı da milletimizin kanatları altında varlığını sürdürdü. Milletimiz, meşrebi ne olursa olsun, Allah, Peygamber diyen, ibadetlerini yerine getiren her gruba olduğu gibi bu yapıya da hüsnüniyetle yaklaşmış, korumuş, kollamış, desteklemiştir.

        3. Bizler de bu yapıya tüm siyasiler gibi iyi niyetle destek olduk. Rahmetli Özal, Demirel, Ecevit, farklı görüşten siyasetçi, devlet adamları iyi niyetle destek olduk.

        4. Açık konuşuyorum, ben de şahsen, pek çok görüşüne katılmasam da bunlara yardımcı oldum.

        5. Asgari müştereklerde buluşabildiğimiz zannıyla, dedik ki, ortak yanımız var.

        6. Uzun süre gerçek yüzlerini göremedik.

        7. Şerif Mardin’in çevre dediği önce dışlanmış, ötekileştirilmiş kesimleri merkeze taşıma çabamızdan bu kesimin de istifade etmesini sağladım.

        8. Yapı başındaki kişi ve kadro konusunda tereddütlerimize rağmen, yurt içi ve dışında yürütüyor göründükleri yaygın eğitim, yardım, dayanışma faaliyetleri hatırına müsamaha gösterdim.

        9. Hatta Allah dedikleri için müsamaha gösterdik.

        10. Aynı menzile giden farklı yollardan biri gördüğümüz yapının bambaşka niyet ve sinsi planların örtüsü olduğunu göremedik.

        11. FETÖ, tarihin en büyük hırsızlık şebekesi olarak, milyonlarca insanın geçmişini, geleceğini çaldı.

        12. Bunların faili meçhul infazları var. Şimdi çıkıyor ortaya.

        ***

        İKİNCİ BÖLÜM: ŞÜPHE VE REZERV

        1. 2010’dan itibaren tavrımız değişti.

        2. 2012’den sonra rezervlerimizi, tavrımızı daha net ortaya koyduk.

        3. TSK’ya yönelik operasyon ve davalarla ilgili ciddi şüphelerim oluştu.

        4. Uzun yıllar birlikte çalıştığım komutanlara suçlamalar beni ikna etmiyordu.

        5. Meseleyi kendi arkadaşlarımıza dahi anlatmakta güçlük çekiyorduk.

        6. Örgütün yüzünü ortaya koyan hamle 17-25 Aralık (2013) darbe girişimi oldu.

        ***

        ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: PİŞMANLIK VE AF

        1. Her şeye rağmen, bu hain örgütün gerçek yüzünü daha önce ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içindeyim.

        2. Hem Rabbimize hem milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum.

        3. Rabbim de milletim de bizi affetsin!

        ***

        DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: BAŞKA PİŞMANLAR VE ŞÜPHE

        1.Hamdolsun bu sıkıntıyı defettik.

        2. Bir yandan hesap sorma bir yandan muhasebe yapma zamanı.

        3. Şu saatten sonra Pensilvanya’daki şarlatanın, terörist başının hezeyanlarına kulak veren herkes başına gelecekleri peşinen kabul etmiştir.

        4. En önemli özelliği, tedvin ve takiyye adı altında, ikiyüzlülük ve sürekli maskeyle dolaşmayı, ruhsuzluğu üye karakteri haline getirmiş olmaları.

        5. Aklını bir faniye ipotek eden kişi dönüp kendini sorgulamıyorsa, artık onun için yapacak bir şey kalmaz.

        6. İkaz görevimizi yıllarca yerine getirdik.

        7. Bundan sonra artık tabanı ibadette bile çekinmeye başlıyorum. Orada da şüpheyle bakıyorum.

        8. Bu yapıda pişman olanlar için ciddi tereddütümüz var. İntikamcı düşünceyle söylemiyorum. İçinde bulundukları ihanet şebekesinin alameti farikası olan riyakârlık içindeler mi?

        9. Elbette aslolan beyandır ama hiç kusura bakmasınlar, bu tür kişilere karşı da gardımızı indirmeyeceğiz.

        ***

        Neden Evet, ama yetmez?

        Çünkü ilk bölüm 8 yıl, Aralık 2013’e kadarki ikinci bölüm 3 yıl, toplam 11 yıl. Geriye sadece 3 yıldan da az kalıyor. Hatta 15 Temmuz darbe girişimine kadar da fazla şey yapılmadığı, bitmiş dava, kesinleşmiş mahkumiyet olmadığı biliniyor.

        Cumhurbaşkanı ve iktidarın “Rabbim affetsin, millet affetsin” demesinin kendileri açısından hiçbir hukuki sonucu yok gibi.

        Fakat özeleştiri, yani brüt 11, hadi net 10 yılı kapsayan “Aynı menzilde ortaklık” süreci, tüm kadrolaşmaları, Dink Suikastı başta “şimdi ortaya çıkan faili meçhuller”, TSK’dakiler dahil kaset, böcek gibi tüm operasyonlarda “müsamaha ve yardımcılık”tan ötürü ciddi siyasi-idari sorumluluk gündeme getiriyor.

        Sık sık kullanılan terimle, “yardım ve yataklık.”

        ***

        11 yıl “Allah dedikleri için, din, dindarlık, aynı menzil” gibi sebeplerle, iktidara (ve devlete) güvenerek, çocuklarını şimdi kapatılan sivil-askeri okullara vermiş, kimi belki o muhabbet nedeniyle çocuklarını Cemaat okullarına yöneltmiş, kimi ona bile tenezzül etmemiş onca ailenin, çocuklarının, darbecilikle alakasız sivil-asker kimi memurun, kimi gazetecinin ve ayrıca şimdi pişman olanların pişmanlıkları da şüpheli sayılarak yakılması gibi ahlaki, insani, hukuki bir mesele doğuruyor.

        Her şeye hakim sanılan devletin onlarca yıl; iktidarın, en az 10 yıl, hatta daha çok yaptığı büyük yanlıştan pişmanlık hakkı varsa…

        Silah çekmemiş, darbe, kumpas, tezgah, tuzak örgütlememiş, gizlenip ölüm-ihanet kusmamış, bulaşmamış, talimat alıp vermemiş olanın da pişmanlık hakkı, “Rabbinden, milletinden özür” hakkı, işinde gücünde var olabilme hakkı yok mu?

        Samimi özeleştirinin samimi bir sorusu da bunlar olmalı.

        NASIL BİR ŞEYSE...

        Cumhurbaşkanı’nın verdiği “net uyanma tarihi” 2012, yani “bazı” savcıların MİT Müsteşarı’nı “PKK ile temas ve Oslo’dan dolayı” ifadeye çağırması.

        O vakit, ondan sonra tedbirlerin hızlanmış olmasını beklersiniz.

        Olmadığı en iyi TSK’da görüldü.

        Onca “paşa” varken lafı olmaz ama, ilginç bir vaka:

        2014’te yüzlerce astsubayın subaylığa geçiş başvurusundan az sayıda seçilenlerden, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde bir yıl subay eğitimi sonrası teğmen çıkmış olanların tamamı şimdi ihraç edilmiş.

        Belki tamamen ilgisizler de vardır ama duruma bir bakın. Etkiye, örgütlenmeye, iktidarın sözde uyanmasına, tavır almasına rağmen olan bitene bakın. Kayırmaya, hak gaspına da!

        ***

        Tabii ki şunu biliyoruz:

        Cumhurbaşkanı’na Marmaris’te baskın yapmak isteyenler arasında da astsubaylar vardı; Genelkurmay Başkanı’nı “enterne” eden çevresinde de. Ama Özel Kuvvetler’de Ömer Astubay’ın da, teslim olmak, boyun eğmek, sürüklenmek, alıkonulmak yerine, ölümü pahasına, orayı ele geçirmek isteyen darbeci generali alnından vurduğunu, “bunun darbenin seyrini değiştirdiğini” biliyoruz.

        Peki Genelkurmay ne yaptı? Yahut Genelkurmay adına “Bazı sivil toplum örgütleri koordinasyonu” ne yapmak zorunda kaldı?

        Ankara’da zaman zaman birlikte hareket eden Odalar Birliği ve benzeri sivil toplum örgütleri arasında Emekli Astsubaylar Derneği Temad da vardı ve darbeyi de birlikte kınamışlardı.

        Genelkurmay Başkanlığı’na da birlikte ziyaret gündeme geldi.

        Ancak daha sonra Temad arandı ve “Genelkurmay’ı ziyarette çok kalabalık olunamayacağı, salonda yer olmadığı için, bazı örgütlerin katılım listesinden çıkarıldığı” söylendi. Aslında tek örgütün, yani Temad’ın.

        Muhtemelen Genelkurmay istememiş, silinmişti.

        Hala aynı şeyler! Aynı kasıtlar, kastlar. Aynı “hiç çaycıyla bir olunur mu” meselesi herhalde.

        Üstelik Genelkurmay internet sitesindeki fotoğrafa göre, ziyarette boş koltuklar bile kalmıştı!

        İşadamı örgütlerinin buyur edildiği salonda, o gün bir kısmı darbeye katılsa da, generallerin ihraç oranı yüzde 41’i bulurken, emir, buyruk, disiplin düzenine rağmen katılmayarak kendi ihraç oranları yüzde 1’den epey az kalan astsubayların örgütüne bir yer bulunamamıştı.

        Sanki darbeciler onların komutasındaymış, sanki onları kontrol edemeyen komutanlar astsubaylarmış, sanki en çok direnenlerden, çok yerde helikopterleri, tankları bozanlardan değillermiş gibi!

        Ülkenin her bakımdan omurgası düzelmeyince, vicdan bir yana, aklı da yarım kalıyor hep!

        Diğer Yazılar