Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu yazı hem dünkünün devamı gibi, ortaya karışık sorularla…

        Hem de tam öyle değil; daha özel bir konu etrafında.

        Bugün “her şeyin mümkün olduğunu” gören bir ülkenin, dün de “çok şeyin mümkün olabileceğini” artık düşünebilmesi umuduyla.

        Elbette ne bugün ne dün için peşin hüküm vermeden…

        Elbette daha hüküm bile giymemiş olanları kafadan “Hainler Mezarlığı” adayı ilan etmeden, gözaltında ölümleri çoğaltmadan…

        Elbette geçmişteki olayları da ancak “Hiç böyle olduğunu düşünmemiştiniz… Öyle olabileceğine ihtimal vermemiştiniz… Söyleyenleri susturdunuz… Asla üzerine gidilmedi” hisleriyle anıp iktidarların ve 12 Eylül’de yüzde 90’dan fazla darbe yanlısı iken bugün yüzde 90’dan fazla darbe karşıtı olduğunu ilan etmiş milletin de huzuruna getirerek!

        Bugün itibariyle epeyce yılı geride bırakmış ve büyük kısmında hiç olmazsa bu soruları sormuş, bunlara dair çokça yazmış ömrümün de hatıralarıyla.

        ***

        15 Temmuz’da çok şey gördük, çok insanımız öldü, çok şaşırdık, çok büyük travma geçirdik, çok şey anladığımızı düşündük, anlamaya çalışıyoruz.

        Darbe girişiminin “FETÖcü” denen yapısı kadar; Köprü’de, Çengelköy’de, Gölbaşı’nda, Marmaris’te, Meclis’te, Ankara-İstanbul semalarında gördüğümüz “bir kısım TSK mensubu”ydu.

        Sabahtan itibaren de yüzlerini gördük.

        Sürüklenmiş er ve askeri öğrencileri de; Meclis’i, milleti, polisi bombalayan, halkına ateş açan, sivilleri öldüren, birbiriyle çatışan, komutanı esir alabilen, astlarını cinnete sürükleyen general ve subayları da.

        İnanılmaz gibi olana şimdi inanıyoruz!

        Bahçeli’nin, “Türk milleti ordusuna sırtını dönebilmeli” sözü nasıl bir dönüm noktası olduğunu gösteriyor.

        Dilersek o sözü “Türkiye vatandaşları ordusuna sırtını dönebilmeli” diye de çevirebilirsiniz, “seçilmişler, siviller, halk” diye de.

        İnanılmaz olan; general, subay, astsubay… TSK’nın (bazı) mensuplarının millete silah çekebilmesiydi. Bnları yapabilmesiydi. Belki Cumhurbaşkanı’nı öldürmeyi de, sivilleri katletmeyi de göze alabilmesiydi.

        Bunun için asker (ve polis) üniformalı (ve üniformasız) birilerinin, devlette örgütlenmesiydi. Önemli bölümünün düne kadar önemli birimlerde, “Komando tugaylarından hudut karakollarına… Terörle mücadeleden Jandarma harekatlarına… Emniyet İstihbarat’tan Jitem’e… Savcılıktan hakimliğe” hem de devlet adına icraat, eylem yapabilmesi, karar verebilmesi, silah çekebilmesi, bomba atabilmesiydi.

        Ciddi kısmı “FETÖcü” olarak diyelim; ama bir kısmı da başka saiklerle, başka alışkanlıklarla belki.

        ***

        Şimdi sorsam:

        1978’de, tam “Gladio ve TSK gölgesindeki” Kontrgerilla’ya ulaşmışken, “milliyetçi” tetikçiyle öldürülen Savcı Doğan Öz’ün Kontrgerilla tarafından ortadan kaldırıldığını hiç düşünmüş, öyle söyleyenlere biraz inanmış mıydınız?

        Ya şimdi? Mümkün geliyor mu?

        Maraş, Çorum gibi “iç savaş türü” katliamlarda, “askeri darbe hazırlığı” uyarınca “Kontrgerilla parmağı” olduğunu hiç düşünmüş, söyleyenlere az kulak vermiş miydiniz?

        Ya şimdi? İmkansız mı geliyor?

        1 Mayıs 77; hala inanılmaz mı geliyor?

        1993’te ateşkes sürerken, tam Özal’ın ani ölümüne rağmen Özal-Demirel-İnönü “demokratikleşme, çözüm süreci” gündemdeyken, daha “30 bin ölümüz” olmamışken, otobüse silahsız bindirilmiş 33 erin “PKK tarafından” katledilmesinde şüpheler size hala lüzumsuz mu geliyor?

        1993’te peş peşe sökün eden onca felaket, cinayet, kaza?

        Kara Havacılık Okulu’nun 15 Temmuz 2016’da darbe, komplo üssü olarak adını biliyorsunuz; oysa 17 Şubat 1993’te, “Kürt sorununda farklı çözüm yolu” öneren Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in Kara Havacılık’tan adeta ölüme uçurulmasını, uyduruk kaza raporlarıyla olayın kapatılmasını neden umursamamıştınız? Artık o kadar normal geliyor mu “kaza”?

        Aynı yıl Bitlis’e yakın kimi subayın da “PKK vurdu… intihar etti” diye yok olmasını yok edilmesini başka türlü düşünmeye hazır mısınız?

        Uğur Mumcu’nun havaya uçurulmasını, Adnan Kahveci’nin kazada ölmesini, Sivas ve Başbağlar katliamlarını öyle kabul etmişsek bile, General Bahtiyar Aydın’ın Lice’de “PKK” denen ama çok şüpheli tetikçi ateşiyle öldürülmesini artık siz de şüpheli bulur musunuz?

        Öyle ya, her şeyin mümkün olduğunu gördünüz…

        Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova’nın yerle bir edilmesinden 23 yıl önce, General Aydın Suikastı bahanesiyle Lice’nin ahırlara varana dek yerle bir edilmesi, çok sayıda sivilin öldürülmesi makul gelmeye devam eder mi?

        Peki bugün, “Fetöcülük”ten tutuklu kimi komutan emriyle,”terörle mücadele” diye sivillerin, sıvasız hanelerin de vurulmuş olması? İstanbul, Ankara’da sivilleri vurabilenler, “terörle mücadele”de çok mu titiz olmuştur?

        90’larda, onca faili meçhulün, gözaltında kaybın, işkencenin, kuyulara atılıp kemikleri yıllar sonra çıkan çocukların varlığına artık başka gözle bakar mısınız yoksa onlar yine lanetli konular, yine aklınıza, vicdanınıza yasak sorular mıdır?

        ***

        Şimdi iktidar, yeni yargı düzeni, medya suikasttan 9, neredeyse 10 yıl sonra sunuyor:

        Dink Suikastı’nda tutuklu polisler, gözaltına alınan, aranan, tutuklanan askerler, Albay…

        O zamanlar “münferit tetikçi, öfkeli delikanlılar” hatta “iyi olmuş” diyebilenlerden misiniz? Suikast örgütlenirken Trabzon Emniyet Müdürü olanı Emniyet İstihbarat başına getirenlerden misiniz? Şimdi kimi polis, asker, savcı, hakim suçlanırken ne düşünürsünüz?

        Sırada Muhsin Yazıcıoğlu ile gazeteci İsmail Güneş’in de öldüğü “kaza” var. Artık her şeyden mi kuşkuluyuz, yoksa çok şey zaten kuşkulu muydu da yakıştıramadık?

        Şimdi deniyor ki:

        7 Haziran Seçimleri ve Suruç Katliamı sonrası, “Çözüm Süreci”ni bitiren eylemde, Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesinde, muhbirler de hakim de Fetö mensubu; kimi aranıyor, kimi tutuklu!!

        Tarihin onca felaketini, onca kaybı, onca nefret ve şiddet tohumunu, onca yangın ve yarayı hiç bakmadığınız zaviyelerden de en azından sorgulamaya, sorulamaya hazır mısınız?

        Öyle ya…

        Hiç inanmazdınız ama neler oldu!

        Hiç kondurmazdınız ama bakın neler yaptılar!

        Diğer Yazılar