Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PARİS

        Habertürk’te bu konuyu birkaç kez yazdım.

        Bir zamanlar Türkiye’de de üretim yapan, fabrikalar alan, sonra satıp çıkan, dünyanın en büyük çimento şirketi olan Fransız (şimdi İsviçreli Holcim’le ortak) Lafarge “terörün finansmanı ve insanlık suçuna suç ortaklığı”ndan yargılanmak üzere.

        Ama mesele orada kalmıyor…

        “Devletin, devlet birimlerinin bu işi ne kadar bildiği”ne doğru yürüyor soruşturma!

        KISA ÇİMENTO TARİHİ

        Artık Fransa’da yargı dosyalarına giren, önce Le Monde tarafından ortaya çıkarıldıktan sonra şimdi neredeyse tüm medya tarafından didiklenen meseleyi özetlersem:

        1. Lafarge’ın Kuzey Suriye’de, Celabiye’de bir fabrikası var.

        2. İç savaş başlayınca Lafarge üretime devam ediyor.

        3. Ancak nakliye yollarının açık tutulması, hammadde temini, üretimin pazarlanması için başta Deaş, çeşitli örgütlerle ilişkiler kuruluyor.

        4. Bu haraç, komisyon ilişkisi Deaş dışında, PYD – YPG ile de kuruluyor.

        5. Yine de esas ağırlık Deaş’ta oluyor. Aracılar Deaş’a milyonlarca dolar aktarıyor; kendi paylarını da alıyorlar.

        6. Bu işteki aracılardan biri, geçmişte Esad ailesine yakın olmuş, sonra karşısına geçmiş Firas Tlass.

        7. Tlass’ın babası Mustafa da baba Esad hanedanının çok önemli bir generaliyken, Fransız gizli servisi gözetiminde Paris’e getiriliyor; geçen yıl orada ölüyor.

        8. Firas’ın kardeşi Manaf da Beşar Esad’ın yakını bir generalken, yine Fransız gizli servisleri sayesinde, muhtemelen Türkiye üzerinden kaçırılıp Paris’e getiriliyor. Önceki Fransa yönetimi zamanında, Türkiye’ye de “Esad’ın halefi” olarak sunuluyor. S. Arabistan’da da temaslar yapıyor ancak haleflik bir yana, yola devam edemiyor.

        KİM NEYİ BİLİYORDU?

        Buraya kadar özetlediklerim; Fransa’da ciddi bir skandalın konusu. “Bağımsız gazetecelik”le başlayan süreçte “bağımsız yargı”da belgeler çoğalıyor. Başta, Lafarge merkezine yapılan baskında ele geçirilen yazışmalar. Lafarge’ın iki yönetim kurulu başkanı dahil 8 üst düzey yöneticisi “Terörizmin finansmanı ve başkalarının hayatını tehlikeye atmak”tan yargılanacak.

        Şirketin kendisi ise, artık genel merkezini İsviçre’ye kaçırsa da, “İnsanlık suçuna ortaklık” zanlısı!

        Fakat iş bununla kalmıyor; yargı şimdi “Devlet bu işin neresindeydi? Hangi devlet birimleri, siyasi ve bürokratik yetkililer yeşil ışık yaktı yahut meseleyi örttü? Gizli servisler ne biliyordu?” gibi soruların peşinde.

        Sorgulananların bir kısmı da “Devletin meseleyi bildiğini ve fabrikanın çalışmaya devam etmesini istediğini” söylüyor.

        Kuruluşu 1833'e kadar uzanan Lafarge Grubu'nun bugün 68 ülkede 160 fabrikası ve 68.000'i aşkın çalışanı bulunuyor.

        SALDIRILARDAN ÖNCE DAHİ…

        Liberation gazetesinin ulaştığı yeni “Askeri İstihbarat” belgeleri ise, hem de Paris’teki 13 Kasım saldırıları öncesinde bile, devlet birimlerinin “Bu işi bildiğinin” kanıtları olarak ortaya çıktı.

        Sadece Lafarge’ın fabrikayı çalıştırmak için haraç ve komisyon vermesi veya Deaş’a çimento arz etmesi değil; bizatihi Deaş’ın fabrikayı çalıştırtıp sevkiyat yapması, ekstra milyon dolarlar kazanması için temaslara kadar.

        Askeri İstihbarat DRM’nin 2014 ve 2015 belgelerinde, Suriye – Kanada vatandaşı Amro Taleb’in, Lafarge adına “Deaş yöneticileri ve Türkiye’den gelen işadamları ile Suriye – Türkiye sınırında toplantı yaptığı; toplantıda Deaş’ın emirlerinden Ebu Lokman’ın bulunduğu” yazıyor gazeteye göre. İddiaya göre, bu toplantıda Deaş’ın lafarge tesisinden toplam 11,5 milyon dolarlık çimento satışı gündeme geliyor.

        22 Aralık 2014’te yapıldığı ileri sürülen toplantı DRM’nin 26 ve 30 Aralık tarihli iki belgesinde yer alıyor. Ancak sivil istihbarat birimi DGSE, 2017 raporlarında bu toplantının teyit edilemediğini yazıyor.

        Ebu Lokman, Deaş’ın Avrupa ve yurtdışı eylemlerinin sorumlusu, istihbarat şefi, bir ara Rakka Emiri olarak da biliniyor; bir iddiaya göre geçen nisanda bir bombardımanda ölüyor.

        Yine belgelerde, aracı Amro Taleb’in Lafarge’ın Suriye tesisleri müdürüne bir mail atıp “Deaş fabrikadaki stoklar sayesinde büyük para kazanıyor, işbirliğine devam etmek istiyorlar” dedikten sonra 9 Ocak 2015’te Paris’te şirket merkezine geldiği de yazılı. Tam, Charlie Hebdo baskınından iki gün sonra, Deaş adına hareket eden Coulibaly’nin Hiperkaşer mağazasında 4 kişiyi öldürüp çok sayıda kişiyi rehine aldığı gün. 13 Kasım saldırılarına giden 2015 başı.

        Gazete bu yüzden bu belgeleri, “Kasım saldırılarından hemen önce bile Deaş’la görüşmeler yapılmış” diye sundu!

        İNSANLIK SUÇU

        Zaman zaman unutulan ama birden patlayan yeni belgelerle ve yargıdaki ısrarlı sorgulamayla yürüyen Lafarge Skandalı, artık skandaldan öte “terörizm finansmanı ve insanlık suçu” noktasına dayanmış durumda.

        Henüz hiçbir devlet görevlisi zanlı değil; ama her yeni belge devletin bazı birimlerini de şüphe altında bırakıyor!

        BAŞKA KÜÇÜK BİR MESELE

        “Devlet” deyince, tabii her sorgulama bu kadar ciddi konularda olmuyor!

        Misal, Kültür Bakanı Françoise Nyssen’in “Kitap ve yayıncılık sektörü”ne dair yetkileri bir kararnameyle kendisinden alınıp Başbakanlığa verildi.

        Denilene göre kendi talebiyle! Ama nedense bir yıl sonra.

        Çünkü babasının kurduğu bir yayınevini 1980’den bakan olduğu geçen yıla kadar yöneten, büyüten, çok etkili kılan birisi kendisi. Yani bakan olduğu alanda “kendi işi ve işletmesi” olmuş.

        Bu “Menfaat çatışması” yahut daha doğrudan çevirmek istersek “Menfaat çakışması” sayıldı; aynı kocası Sağlık ve İlaç Araştırma Merkezi’nin başında olan Sağlık Bakanı’nın görev alanından o merkezin çıkarılması gibi!

        Yine de “Çimentodaki kurt” yanında bunlar ufak tefek meseleler tabii!

        Diğer Yazılar