Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülkemizde yapılan anketlerin hali her seçim döneminde göründüğü ve çok ünlülerinin bile hayatlarında sadece bir kere seçim sonucu bildiği çok iyi bilinmektedir. Bugün bahsetmek istediğim konu bu araştırmacıların çoğunun konuyu bilimsel ilkelerden çok, bir ‘iş’ olarak görmeleri ve esas olarak kamuoyu yoklamasının metodolojik olarak ne anlama geldiği hakkında ciddi bir fikre sahip olmamalarıyla ilgili değildir. Kısaca kamuoyu yoklamalarının sorunlarının bir başka yazıya bırakarak esas bahsetmek istediğimiz konuya geçmek istiyor

        KİME GÜVENİYORUZ?

        Zaman zaman gazetelere yansıyan ‘seçim’ dışındaki bir başka anket konusu toplumun hangi kuruma güvendiğiyle ilgilidir. ‘Anketçiler’, ‘kime güveniyoruz?’ sorusunu özellikle kurumlar arasında bir güven sıralaması yapmak için sık sık soruşturmalarında ele almaktadırlar. Bu çabaların birkaç amacı olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birisi gerçekten anketçilerimizin kurumlar arasındaki bir güven hiyerarşisi merakıyla ilgili olabilir. Bir diğeri, anketçilerin gerçekten de kamuoyunun toplum sorunlarına bakış açılarıyla, kurumlar arasındaki hiyerarşi arasında bir ilişki olduğunu düşünüyor olmalarıdır. Bir başkası ise bu tip kamuoyu araştırması yapanların toplumun siyasal düşünme biçimini, reflekslerini belirli bir ideolojik söylem içerisinde yönlendirmek istemeleridir.

        Hemen şunu söyleyelim ki toplumsal kurumlar bütünüyle örgütlü yapılara tekabül etmezler. Örneğin din bir toplumsal kurum olarak din adamları ya da ibadet yerlerinin örgütlenmesine sığmayacak kadar geniş bir alana yayılmaktadır. Aynı şeyi başka kurumlar içinde söyleyebiliriz. Örneğin hukuk kurumu dediğimiz zaman da sadece örgütlü yargı sistemi anlaşılmaz, adalet kavramından bunun vicdanlara yansımasına, normatif hükümlere hayat veren zihniyet dünyasına kadar geniş soyut bir alana karşılık geldiğini görürüz.

        Bütün bu örnekleri ele aldığımızda ortaya çıkan durumda anketçilerin ‘en güvenilir kurum’ algısı zaten problemli bir anlayışı ifade etmektedir. Anketlerde sorulan sorular daha çok siyaset kurumun içerisindeki örgütlü yapıları kuşatmaktadır. ‘En güvendiğiniz kurum hangisidir’ sorusunu yöneltirken aslında birbirleriyle mukayese edilmez unsurlar arasında bir tercih istemektedirler. Yani niteliksel olarak farklı olan şeyler arasında mukayese yapmak ve bunları birbirlerinin alternatifi olarak sunmak nasıl bir ‘sosyal araştırmacılıktır’?

        SİYASET VE ORDU

        Kamuoyu yoklamalarında en çok rastladığımız örnek, en güvenilir kurumlar arasında ordunun birinciliğidir. Bu veriyi sunarken anketçiler de gazetelerde şu ifadeyi kullanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir: “Orduya güven şu kadar yüksek bir orandayken siyasetçilere güven en alt seviyede çıktı.” Bir defa şunun hemen görülmesi lazım ki ordunun alternatifi siyasetçiler değildir. Bir ülkenin ordusuna ne kadar güvendiğini başbakandan başlayarak muhalefet partilerini sıralayarak bunları kamuoyu yoklamasında aldıkları puanlara göre tasnif etmek bilimsel olarak hiçbir şey ifade etmez. Çünkü siyaset kurumunun en önemli aktörleri olan partilerin taraftarları olduğu gibi karşıtları da vardır. Yani en çok oy alan partiye oy vermeyenlerin oranı verenlerden daha yüksek olabilir. Ordu içinse bu tür alternatiflerin olmadığı, olamayacağı açıktır. Siyasi partilerin hükümetin veya muhalefetin alternatiflerinin bulunması daha baştan onların alternatifsiz kurumlarla güven ölçeğinde karşılaştırılmamasını gerektirir.

        Bu karışıklık nereden doğuyor? Türkiye’de orduyu siyaset kurumun aktörü olarak görenler militarist bir anlayış içerisinde oluşturdukları söylemle ‘sosyal araştırmaları’ da her meseleyi ele aldıkları gibi alınca tablo çarpık bir hale geliyor. Bu topraklar üzerinde yaşayanların ordularına güvenmesi başka bir şey, onu militarist söylem içinde çarpıtarak demokrasinin kurumları arasında bir alternatif olarak gösterme ise başka bir şeydir.

        vbilgin@haberturk.com

        Diğer Yazılar