Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Politika Kemal Kılıçdaroğlu: Ortadoğu'da şamaroğlanına döndük, nasıl bu hale geldik?

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin Meclis'teki grup toplantısında konuşTu. Kılıçdaroğlu, Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmeler hakkında, "Ortadoğu'nun şamaroğlanına döndük. Böyle bir ülke olabilir mi? Bölgesinde örnek olan bir ülke nasıl bu hale geldi?" dedi.

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Açık, net çağrım Sayın Davutoğlu'na; gazeteciler tutuksuz yargılansın. Bunun yolunu açalım. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım. Biz kanun teklifi verdik, siz de verin. İsterseniz biz kendi teklifimizi çekelim, sizin teklifinizi destekleyelim. Türkiye'yi bu demokrasi ayıbından kurtarmak zorundayız. 21. yüzyılın Türkiyesine bu tablo yakışmıyor" dedi.

        Konuşmasının başında CHP'nin kurultay sürecinde olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, il ve ilçe kongrelerinin gerçekleştirildiğini, çeşitli kademelerde gençlerin ve kadınların sayısının yüksek olduğunu görmekten büyük mutluluk duyduğunu söyledi.

        CHP'nin yeni dönemdeki ilk basına açık grup toplantısını yaptıklarının altını çizen Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

        "Türkiye'nin yoğun gündemini hepimiz biliyoruz. Ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu, Türkiye'nin iyi yönetilmediğini biliyoruz. Olayların arkasından sürüklenen bir Türkiye var. Ve bu vesile ile pek çok yurttaşımızın 'Nereye gidiyoruz, ne olacak Türkiye'nin hali?' diye ciddi kaygıları var. Düşünen her insanın bu tür kaygılara sahip olmasını da bugünkü koşullarda olağan kabul ediyoruz. Ama hiç kimsenin unutmaması gereken bir gerçek var; Türkiye bütün sorunlarını aşabilecek kapasiteye ve birikime sahiptir. Biz kendi sorunlarımızı çözeceğiz, çözmek zorundayız. Sorunları büyütüp uluslararası alana taşıyan bir yönetim Türkiye'nin sorunlarını taşıyamaz ve çözemez."

        "HÜKÜMETLERE VE GÜÇ ODAKLARINA KARŞI SAVAŞI GÖZE ALAN İNSAN GAZETECİDİR"

        Konuşmasında basın özgürlüğünün ve gazetecilik mesleğinin önemine değinen Kılıçdaroğlu, gazeteciliğin gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşı göze alan insanların mesleği olduğunu vurguladı.

        Haberin öneminin, doğru verilişinde ve gerçekliğinde yattığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, gazetecilerin doğruları savunmak adına bedel ödeyen kişiler olduğunu belirtti. Bütün demokratik ülkelerde habercilere ve basına ayrı bir yer ve önem verildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, 12 Eylül döneminde çıkan Anayasa'da bile basının hür ve sansür edilemez olduğuna yer verildiğini belirtti.

        Bütün çağdaş demokrasilerde yasama, yürütme ve yargının yanında medyanın dördüncü güç olarak konumlandırıldığını aktaran Kılıçdaroğlu, "Bizim gibi yarım demokrasilerde, uygar toplumların tanımladığı hibrit demokrasiyi yaşayan bir Türkiye'de ise medya özgürlüğünden söz edemiyoruz. Medya özgür değil. Dikta yönetimlerine benzer bir kuşatma içinde" dedi.

        Dikta yönetimlerin yandaş medya yaratmak ve objektif yayıncılık yapan bağımsız medyayı baskı altına alma yolunu izlediklerini kaydeden Kılıçdaroğlu, bunu medya patronlarına ağır cezalar verme, gazetecileri işinden attırma gibi yollarla gerçekleştirdiklerini söyledi. Türkiye'de bunun örneklerinin yaşandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Biz buna demokrasi diyoruz. Hangi demokrasi? Ankara'daki beylerin ileri demokrasisi diyoruz" diye konuştu.

        "KIRMIZI ÇİZGİ LAFTA KALIR"

        Gazetelere el konulan, televizyonların yayın yapması engellenen bir ortamda demokrasiden söz edilemeyeceğini savunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

        "Şimdi ben bizi dinleyen, gazete okuyan, televizyon izleyen bütün yurttaşlarıma sesleniyorum; demokrasi bu mudur? Basın özgürlüğü bu mudur? Sayın Davutoğlu'na soruyorlar basın özgürlüğü konusunu, verdiği cevap; 'Soru soran gazeteci evine gidebiliyorsa o ülkede basın özgürdür'. Güzel, peki soru soran gazeteci evine gidiyor da yazı yazan gazeteci, haber yapan gazeteci hapishaneye gidiyorsa o ülkede basın özgür müdür, değil midir? Haber yaptı diye hapishaneye gidiyor adam. 'Basın özgürlüğü bizim kırmızı çizgimizdir', eyvallah, itirazımız yok. Ama haber yaptı diye gazeteciyi hapse gönderirseniz orada kırmızı çizgi falan sadece lafta kalmış olur.

        İki gazeteci arkadaşımız MİT TIR'ları ile ilgili haber yaptı diye şimdi Silivri zindanlarında bekliyorlar. Tecritteler. Bu haberler yalan mıydı? Yüzde yüz doğruydu. Haberde çarpıtma var mıydı? Tek cümlesinde bile çarpıtma yoktu. Doğru haber yazıyorsunuz, kamuoyunu bilgilendiriyorsunuz, iktidarın yalanlarını 78 milyona, hatta dünyaya duyuruyorsunuz, 'benim yalanlarımı neden duyurdun?' diye ona ceza veriyorlar. Bu mudur demokrasi, medya özgürlüğü? Hepimizin sorgulaması lazım."

        Anayasa'da "Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır" ifadesinin yer aldığını anlatan Kılıçdaroğlu, "Hükümet ne yapıyor? 'Sen madem bu haberi yaptın ve bu haber doğru, ben seni süründüreceğim'..." değerlendirmesinde bulundu.

        Kılıçdaroğlu, Dündar ve Gül'ün görev yaptığı Cumhuriyet Gazetesi'nin Türk medyasında önemli bir yeri bulunduğunu, tüm baskı dönemlerinde bedel ödemiş bir kurum olduğunu, doğrulardan ayrılmadığını söyledi.

        Gazetecileri haber yaptığı için hapse atanlara yargıç denilemeyeceğini savunan Kılıçdaroğlu, "Haber yapan kişiyi hapse atıyorsunuz, onu hapse atan yargıç, yargıç değildir. Vicdanında özgürlüğü hissetmeyen, medya özgürlüğünün ne olduğunu bilmeyen bir kişiye yargıç denilemez" şeklinde konuştu.

        "MEDYAYA DESTEK VERECEĞİZ"

        Vatandaşların basın özgürlüğüne desteğinin önemine işaret eden Kılıçdaroğlu, "Her birimizin sabah gidip baskı altında olan medyadan birer gazete satın almamız lazım. Demokrasi budur. Cevap vereceksen diktatöre, bunun cevabı budur. Lafla peynir gemisi yürümez. Baskı altında olan medyaya destek vereceğiz, moral vereceğiz, güçlendireceğiz. Hiçbir ayrım yapmadan" dedi.

        Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun gazetecilerin tutuklanmasını istemediğini söylediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

        "Çok güzel. Kim çözecek bu sorunu? Parlamento çözecek. Nasıl çözeceğiz? Gelin bir kanun çıkaralım beraber, 550 milletvekili hep beraber evet diyelim. Hiçbir gazeteci tutuklanmasın. Gazetecilerin tutuklanmalarını kaldıralım. Yargılansınlar ama niye tutuklayalım. Açık, net çağrım Sayın Davutoğlu'na; eğer gazetecilerin tutuklanmalarını istemiyorsanız, gazeteciler tutuksuz yargılansın. Bunun yolunu açalım. Gerekirse bir yasal düzenleme yapalım. Biz kanun teklifi verdik, siz de verin. İsterseniz biz kendi teklifimizi çekelim, sizin teklifinizi destekleyelim. Türkiye'yi bu demokrasi ayıbından kurtarmak zorundayız. 21. yüzyılın Türkiyesine bu tablo yakışmıyor. Hapiste gazeteci mi olur, tutuklu gazeteci mi olur, doğru haber yaptı diye gazeteci içeri mi atılır? Böyle bir şey kabul edilebilir mi?"

        "BU SÜRECİN SONA ERDİRİLMESİ LAZIM"

        MİT TIR'ları ile ilgili Dündar ve Gül'den önce de haberler yapıldığını, fotoğraflar yayınlandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Birileri 'Onlar en ağır cezaya çarptırılacaklar, bedelini ödeyecekler' dedi. O birilerinin dediğini yasa kabul edip işlem yapan bir yargıç var, bir savcı var. Sorunumuz da buradan başlıyor" dedi.

        MİT TIR'ları ile ilgili CHP milletvekillerinin de defalarca açıklama yaptığını söyleyen Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:

        "Şimdi kabinede olan Başbakan Yardımcısı Sayın Tuğrul Türkeş'in kullandığı cümleleri aynen aktarıyorum; 'Burada bizi dinleyenlerin huzurunda yemin ediyorum, vallahi ve billahi o silahlar Türkmenlere gitmiyordu.' Ben söylemiyorum, AKP'nin bakanı söylüyor. Peki hapse kim giriyor? Haberi yapan gazeteci giriyor. Mantıksızlık burada zaten. Yine Tuğrul Türkeş, 'Bilerek, iddia ederek söylüyorum' diyor, 'Bizim o bölgeyle irtibatımız var, Türkmenlere bu silahlar gitmedi.' Daha ne desin? Bu kadar açık, net. Kendi bakanına sormuyor, kendi milletvekiline sormuyor, haberi yapan gazeteciyi 'Neden bu haberi yaptın?' diye hapse atıyoruz. Vicdanın, ahlakın, hukukun, medya özgürlüğünün kaldıracağı bir şey değil. Bu tablonun düzelmesi lazım. Ve Türkiye'nin saygınlığına zarar veren bu sürecin sona erdirilmesi lazım."

        SURİYE KONUSU

        Bir angajman kuralı açıklandı, hepimiz biliyoruz. Rusların da sınırlarımızı ihlal ettiğini biliyoruz. 15 gün önce bu konuda uyarıldı. Kurallara uyulmadı ve Rus uçağı düşürüldü. Hiçbir ülkenin hava sahasının ihlal edilmesi kabul edilemez. Kendi ülkemizin güvenliğini sağlamak zorundayız. Türkiye kendi sınırlarını korumak zorunda.

        Peki sorun ne? Sorun, krizin iyi yönetilmemesi. Ciddi ve derin bir krizdir. Asıl sorun budur. İkinci büyük yanlış iç politikaya malzeme etmek. "Bilseydik Rus uçağını vurmazdık" diyor, peki niye horozlanıyorsun? Sonra görüşeceğiz, görüşme olmadı. Aradım, açmadı. Sonra doğalgaz konusu, tezek yakarız. Hadi sarayında tezek yak da görelim. Türkiye'yi yönetenlerde sorun var.

        Rusya'yla ilişkilerimizin olmasını hep isteriz. Tüm komşularımızla ilişkilerimizin iyi olmasını isteriz. Devletlerin karşılıklı ticaret, kültür alışverişinde bulunmasını isteriz. Eğer bu coğrafyada barışı sağlarsak herkes mutlu olur. Hem Türk, hem Rus yetkilileri sağduyuya davet ediyorum. Bir kriz yaşanmıştır ama bu krizi akıl ve mantıkla çözmek gerek.

        Rus savaş gemileri Boğaz'dan geçerken, birisinin omzunda füzeler var. Eğer bu füze bilinçli olarak askerin omzuna konulmuşsa, bu Türk halkına yapılmış en büyük saygısızlıktır ve bunu asla kabul etmeyiz. Bunu yapan Rus yöneticilerin de düşünmesi lazım. Biz savaş meydanlarında bu ülkenin bağımsızlığını sağladık. Görüntüyü bu noktaya taşımak asla doğru değildir. Rus halkıyla bir sorunumuz yok. Ama yöneticilerin oturup düşünmesi gerekiyor. Bunu yaptığımız zaman Türkiye bu krizi aşar.

        Dış politikada hatalı bir karar alırsanız bunu 78 milyon vatandaş öder. Çıkan şu krize bakın; turizmcisinde, sanayicisine kadar. 9 milyar dolarlık fatura çıkacak dediler. Stratejik akıldan yoksun bir yönetim Türkiye'yi bu noktaya getirdi. Bu hatayı gelecek kuşaklar da ödeyecek. Dış politikanın çok dikkatle yürütülmesi gerek. Herkesin bu konuda çok dikkatli olması gerek.

        Biz hiçbir zaman CHP'nin dış politikası diye bir şey demedik. Türkiye'nin uzun dönemli, barış eksenli bir politikası olmalı. Siz hala Suriye'nin ne olduğunu kavrayamamışsanız bu ülkeyi yönetmeyin. Suriye politikasının yanlış olduğunu söyledik, öneride de bulunduk.

        Türkiye, Ortadoğu'da çıkan her sorunda gözler Türkiye'ye çevriliyor. Neden Türkiye demokratik, laik, barışın güvencesi olan bir ülkeydi. Bu tamamen bırakıldı. Şam'a gideceklerdi, Suriye'de 2,5 milyon mülteci geldi. Suruç, Ankara katliamı... Bu yanlış politikanın faturası oldu. IŞİD konusunda bu hükümetin karnesi 21 Ekim 2011 tarihinden itibaren, 70 ilden 1050 militan IŞİD'e katıldı. Nasıl oldu? IŞİD "terör örgütü" demekten kaçındılar. Bir PKK belası vardı, bir de bu çıktı. "Yanlış yapıyorsunuz" dedik. Doğu, Güneydoğu'da PKK silah deposu yaparken, bunlar talimat verdi, "Sakın dokunmayın" diye. Türkiye yanlış, kötü yönetiliyor.

        Bunlar ne için yapılıyor, Suriye'ye demokrasi gelsin diye. E sen kendi ülkene bak. Gazetecilere bak, yargının çivisi çıktı. Kalkmışsın Suriye diyorsun. Suriye'nin Rusya için ne kadar önemli olduğunu fark edemedin mi? Biz ülkemizin çıkarlarını savunuyoruz.

        Şimdi başımıza Irak çıktı. Ortadoğu'nun şamaroğlanına döndük. Böyle bir ülke olabilir mi? Bölgesinde örnek olan bir ülke nasıl bu hale geldi?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ