Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Türkiye'nin yönü

        Gündelik tartışmalar içerisinde zaman zaman şöyle soruların sorulduğu ve bunlar etrafında Türkiye'nin yön değiştirip değiştirmediği üzerine tartışmalar yapıldığı görülmektedir: Türkiye yön mü değiştiriyor? Türkiye'yi bir tarafa bırakacak olursak, her şeyden önce herhangi bir ülkenin yön değiştirip değiştirememesinin veya böyle bir ihtimalin bulunup bulunmadığı bile çok su götürür bir husustur. Bilindiği gibi ülkeler toplumsal gelişmenin hatlarıyla kaderlerini tarihe bağlamışlardır. Toplumsal gelişme çizgileri ise öyle, akşamdan sabaha her isteyenin istediği zaman yeniden belirleyebileceği gibi bir şey değildir.

        Yönümüzü Kim Belirler?

        Türkiye açısından baktığımız zaman, öncelikle Türkiye'nin nereye doğru yöneldiğini ele almak lazımdır. Bu doğrultuyu seçerken tarihsel imkânların Türkiye 'nin yönelimi açısından belirleyiciliklerini göz ardı etmemek gerekir. Şüphesiz tarihsel ve toplumsal olayları deterministik açıdan ele alan yaklaşımlar bugün için bize çok şey ifade etmemektedir. Bu sebeple, bizim belirleyicilik derken üzerine basarak belirtmek istediğimiz husus, Türk toplumunun gelişim çizgisi içerisinde 'insan özgürlüğü'nün rolüyle ilgilidir.

        Kısaca şunu söylemek istiyoruz ki, Türkiye'nin tarihsel ve toplumsal yönelimi çok sayıda, çoğul nitelikte değişkenler tarafından hazırlanmıştır. Bu verili imkânı yöneten, pratiğe aktaran ise güncel toplumsal aktörlerdir. Meseleye böyle baktığımız zaman Türkiye'nin yönü neresidir? Türkiye batılı bir ülke midir? Doğulu bir ülke midir? Yoksa batıdan vazgeçip yeniden doğuya doğru arayış çabalarında olan bir ülkemidir? Ya da henüz nereye gideceğini bilmeyen kendisine yeni bir yol arayan ülke midir?

        Doğrusu bu ve benzeri soruları 19. Yüzyılda veya 20. Yüzyılın başında tartışmak anlamlı olabilirdi. Ama bugün, Türkiye'nin yaşadığı son iki yüz yıllık tecrübeden ortaya çıkan sonuçlar yukarıdaki soruları artık anlamlı olmaktan çıkarmıştır. Türkiye'nin birikimi bu ülkeyi kendi tarihsel gelişim çizgisi içerisinde doğudan batıya giden, bir anlamda doğuyla batı arasında medeniyet ekseninde bir ilişki kuran özgün bir konuma taşımıştır. Gerçekten de doğu ve batı arasında tarihsel olarak ilişki kuran kültür taşıyıcısı çok sayıda halklar ve hareketler bulunabilir. Fakat bunlar içerisinde yaklaşık bin yılı aşan bir süre devam eden ve kalıcı bir etkileşimle bir senteze dönüşen ilişkiyi kurmak bu topraklarda yaşayan insanlara, başka bir söyleyişle, bu ülkeye nasip olmuştur.

        Şunu açıkça söylemeliyiz ki, Türkiye'nin doğu ve batı kültürlerinden özgün bir medeniyet kurması, kendi kültür merkezinden hareketle batıdan aldıklarını yeniden inşa etmesi özgün bir başarının göstergesidir. Bu bakımdan biz, Türklerin batıyla ilişkilerini 'batılılaşma hareketleri' etrafında değerlendirenlerin meseleyi anlamak bakımından yetersiz olduklarını söyleyebiliriz. *Sentez Yapmak* Batıcılık diye ifade edilen hareketlerin ya da akımların anlamadığı şey, bir toplumun ya da kültürün kendisini bir başka kültüre göre biçimlendirmesinin veya taklit etmesinin imkânsızlığıyla ilgilidir. Kültürleri nesnel bir varlık alanı gibi gören antropolojik yaklaşım 19. Yüzyıl pozitivizm'inde kalmıştır. Bu sebeple Türkiye'deki batılılaşma hareketlerinin başarısızlığı bir anlamda Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüzyılında yaşadığı olaylarda açıkça görülebilir. Bugün Türk modernleşmesinin başarısı ise bundan tamamen farklı bir yaklaşımın eseridir ve ayrıca ele almayı gerektirir. Burada ele aldığımız konuyla bağlantısını kuracak olursak, Türkiye'nin yönü ne batıdır, ne doğudur. Türkiye kendi kimliği içerisinde modernleşme çizgisine yönelmiştir. Elbette ki modernleşme süreçlerini yaşayan birçok toplumla kaçınılmaz benzerliklere de sahip olacaktır. Meseleyi böyle görünce bugün Türkiye'nin yöneliminin dış politika ya da içeride ki herhangi bir politik tercihle sınırlandırılamayacak derin bir kapsamı olduğu daha kolaylıkla anlaşılabilir.

        Türkiye kendi birikimiyle kendi coğrafyasında modernleşme süreçlerini derinleştirerek geleceğe doğru dünden daha fazla ileri bir noktadır. Tarihsel ve toplumsal dönüşüm sorunları, bu sorunların çözümüne yönelik politik yapının yeterli ve yetersizlikleri ise bu genel eğilimin devamını değil, ancak hızını etkileyecektir. Kısaca, Türkiye kendi yönünde gelişmeye, birçok kimse istemese de devam edecektir. 'Tarih boşuna yaşanmış bir şey değildir.'

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ