Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “2. Dünya Savaşı ya da Fransa’daki iç savaş zamanında sıradan insanların yaşamı fanatiklerin saplantılarına kurban edilmiştir. Bu yüzden bir insanın sorması gereken soru artık, ‘Nasıl hayatta kalırım?’dan çok ‘Nasıl insanlığımı korurum?’ dur...” diye yazıyor Stefan Zweig, “Onun yaşadığı çağla bizim durumumuz arasındaki benzerlikler hayret verici” dediği Montaigne’in hayatını anlattığı biyografisinde...

        Umut dolu bir dünyada büyüyüp onun yıkıldığını gören Zweig, Hitler faşizminin Avrupa’yı felakete sürüklediği günlerde ‘bir sinek kadar savunmasız, sümüklü böcek kadar çaresiz...’ kaldığını söylüyor.

        Çok sevdiği Avrupa’dan kaçıp Brezilya’ya sığınıyor...

        Tıpkı 1500’lerin ikinci yarısında Fransa iç savaşında, komşunun komşuyu kestiği günlerde her şeyden kaçıp kendini kitaplarla dolu bir kuleye hapseden Montaigne gibi...

        Geçen hafta İdefix’in verilerine göre Türkiye’de en çok okunan yazarın Stefan Zweig olduğunu okuduğumda kendi kendime “Yalan!” dedim...

        Montaigne’in “Kitaplar , insanın hayat yolculuğunda yanına alabileceği en iyi besindir...” sözüne yürekten katılan Zweig’ın eserlerinin bu ‘besinler’ arasında en lezzetlilerden olduğuna şüphem yok; ama ülkemizde en çok onun ‘besinlerinin’ yendiğini söyleyenlere tek bir sözüm var: “Yemeyin bizi!”

        YALAN KÜTÜPHANEM

        Klasik eserleri kimsenin okumadığına inanan, “Klasikler, insanların hiçbir zaman ‘Okuyorum’ demedikleri, genellikle ‘Yeniden okuyorum’ dedikleri kitaplardır” diyen Calvino’ya hak veriyorum ben.

        İdefix’in araştırmasına bakarken lise ve üniversitedeyken “Okudum” diyerek arkadaşlarıma yalan söylediğim kitaplar geldi aklıma! Kitapçılardan büyük bir hevesle alıp 20-30 sayfa okuduktan sonra kenara attığım kitaplardan dev bir kütüphane kurulabilir doğrusu...

        Herkesin ayılıp bayıldığı bazı yazarların gözlerimi kanatan eserlerini daha yarısına gelmeden kitaplığın en arkalarına atarken, sohbetlerde sırf ayıp olmasın diye “Çok sevdim” diye hem kendimi hem arkadaşlarımı kandırmışlığım da çok olmuştur.

        Genişçe bir özetine göz gezdirip sanki kitabı yalamış yutmuş gibi ‘tartıştığım’ günler aklıma geldikçe kendi kendime gülüyorum...

        ‘Kürk Mantolu Madonna’yı şarkıcı Madonna’nın hayatı sanan ekran güllerinin olduğu ülkemizde ‘En Çok Okunan Yazar’dan ziyade İngiltere’deki ‘Reading Agency’nin yaptığı gibi ‘En Çok Okumuşuz Gibi Yaptığımız Kitaplar’ araştırması yapmak daha doğru olacaktır bence!

        KİTABI ALAN ÇAĞIRIR DA!

        Birleşik Krallık’taki araştırmaya göre insanların yüzde 41’i ‘okumadıkları kitapları okumuş gibi’ davranıyor, bu konuda yalan söylüyormuş. 18-24 yaş arası okurlarda bu oran yüzde 61!

        “Okudum” diyerek yalan söylenen kitapların büyük çoğunluğunu ise son yıllarda sinemaya uyarlanan kitaplar oluşturuyor.

        Listenin tepesinde Ian Fleming’in ‘James Bond’ serisi, J.R.R. Tolkien ‘Yüzüklerin Efendisi’, CS Lewis’in ‘Narnia Günlükleri’, Dan Brown’ın ‘Da Vinci Şifresi’, Suzanne Collins’in ‘Açlık Oyunları’ bulunuyor.

        ‘Oz Büyücüsü’, ‘Baba’, ‘Guguk Kuşu’, ‘Bridget Jones’un Günlüğü’ gibi kitaplar ‘okunduğuna’ dair yalan söylenenler arasında ilk sıralarda yer alıyor.

        Yüzde 67 daha fazla okumak istediğini söylerken, yüzde 48 “Ama çok meşgulüm” diyormuş. Yüzde 35 ise ‘okuyacağı doğru dürüst bir kitap’ bulamamaktan dertli...

        TÜİK’in araştırmasına göre kitabın ihtiyaç listesindeki yerinin 235. sırada olduğu, günde okumaya sadece 1 dakikanın ayrıldığı bir ülkede ‘çok okunan’ değil ‘çok satan’ yazar olabilir.

        Çok satmak da çok okunduğu anlamına gelmiyor maalesef...

        Kitapların sıkıntı veren, gevezelik eden, kurtulunması zor insanlar gibi olmadığını söyleyen, “Çağrılmadıkları sürece gelmezler...” diyen Stefan Zweig’ı çok ‘okuyormuşuz gibi yapmamızdan’ şikâyetçi değilim bu arada...

        “İstediğim zaman kitaplarımla mutluluğu tadabileceğimi bildiğimden, sadece varlıkları bile beni mutlu kılmaya yetiyor” diyen Montaigne’e hak veriyorum...

        Zweig ve diğer yazarların kitaplarının satın alınıp eve götürülmesi de bir şeydir, eminim onu alan bir gün ‘çağıracaktır’ da!

        Diğer Yazılar