Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NOBELLİ bir yazara "Dilini eşekarısı soksun" diyeceğim hiç aklıma gelmezdi, taa ki geçen pazar gününe kadar! Gerçi konu benim dilim olsa o eşekarısı sabah 9 akşam 5 arası aralıksız mesai yapar, ama konu benim 'magazinci dilini' değil, Türkiye'ye Edebiyat Nobeli gururunu yaşatmış bir yazarın dili.

        'RÜYA GİBİ SESSİZ BİR ŞEYDİ!..'

        Pazar günü Taraf Gazetesi'nin birinci sayfasının göbeğinde bir hortum fotoğrafının yanında Orhan Pamuk'un yazısı vardı. Pamuk'un 2006 yılında Masumiyet Müzesi'ni yazdığı günlerde İtalya'nın Capri Adası'nda tanık olduğu hortumu anlattığı yazıyı okurken, yukarıda bahsettiğim eşekarısını göreve çağırdım. "... Gözümün ucuyla aşağıdaki âleme bir bakış atmak istedim...", "... başladığı cümleyi bitirmek için hızlanan dolmakalemimin ucundan...", "... Rüya gibi sessiz bir şeydi..." gibi edebi cümlelerin su gibi aktığı metinde karışıma çıkan "... fotoğraf makineme sarıldığım gibi birkaç resim çektim..." cümlesi devedikeni gibi battı gözüme!

        BENİM BABAM RESİM ÇEKEBİLİR

        İçimdeki Vasviye Teyze, "Ne çektin be Orhan, ne çektin!" diye hayıflanırken ben kendi kendime "Resim çekilmez!" diye mırıldanıyordum! Benim 66 yaşındaki ilkokul mezunu babam resim çekebilir, 6 yaşında ilkokula giden komşunun küçük oğlu da resim çekebilir ama Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk, resim çekmemelidir!.. Zaten yazdığı harika romanlara rağmen hep diliyle ilgili eleştirilerin odağında yer alan Orhan Pamuk da bir cümle sonra resim çekmeyi bir kenara bırakıp "... Birkaç fotoğraf daha çektikten sonra hortumun varlığına alışıp sakinleştim... " diyordu.

        TOPLUMUNU TANIMAYAN YAZARLAR

        Orhan Pamuk'un 'resim çektiğini' söylediği cümleyi okurken aklıma birkaç yıl önce İlber Ortaylı'nın Nobelli yazarımızın 'dili'yle ilgili yaptığı bir eleştiri aklıma geldi. Ortaylı, Pamuk'un bir kitabında yazdığı "İmam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu... " cümlesini kelimenin tam anlamıyla öğelerine ayırıyordu: "Bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. Saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. Camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. Ezanı da imam okumaz, müezzin okur; o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur. Bu örnekle de sabittir ki kişiler kendi içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar, yapamazlar."

        KELİME KÜÇÜK AMA MİDE BULANDIRIYOR

        Ben, İlber Ortaylı gibi bir cümleden bir yazarın içinden çıktığı toplumu bilip bilmediği analizi yapacak yetkinlikte değilim ama şu kadarını söyleyebilirim,

        Orhan Pamuk ayarında bir yazarın en azından fotoğraf makinesiyle 'resim' değil 'fotoğraf' çekileceğini bilmesi gerekir... Harf harf işlediği kelimelerle kurduğu bir şatonun zirvesinde oturan Pamuk ayarında bir yazarın tek cümleyle o güzelim şatonun surlarını yıkmaya hakkı yok bence...

        Diğer Yazılar