Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eski dilde daire-i faside veya fasit daire adı verilen durum, yeni Türkçeye kısır döngü olarak aktarılmıştır. Dönüp dolaşıp aynı yere gelinen, içinden çıkılması mümkün olmayan durumları ifade eden bir kavramdır. Biz Türkler, eski veya yeni terimi çoğu zaman bilmesek de, sıklıkla bu durumun içine düşeriz veya zaten oluşmuş olanlarıyla sıkça karşılaşırız. Ünlü “tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkmıştır?” sorusunun karikatürize ederek betimlediği kısır döngülerin en yakıcılarından biri de, “medya mı okuyucuyu, okuyucu mu medyayı aptallaştırıyor?” çözümsüz probleminde ortaya çıkmaktadır.

        Bugün yeryüzündeki ele gelir ülkeler içinde, en özensiz ve düzensiz medya bizde. Yazılı basında hergün karşılaşılan hataların bini bir para. Köşe yazarı gibi yazan muhabirlerle, muhabirliğe heveslenen köşe yazarları artık kimsenin şaşamayacağı bir bollukta. Ama haberlerdeki özensizlik ve bilgisizlik artık tahammülün sınırlarını çok zorluyor. Muhabir, editör, yazı işleri müdürü gibi aşamalardan geçmesine rağmen, haberlerin büyücek bir bölümünün yanlışlarla dolu olmayı sürdürmesi insanın canını yakıyor.

        Vatan gazetesinde bir başlık: “Dünyada öne çıkacak şehirler arasına Türkiye’den 9 il girdi”. Türkçenin gramerine göre bu ifadenin “şehirlerin arasına” biçiminde düzeltilmesi gerektiğini sadece işaretle yetinmek gerekiyor, çünkü hemen hemen herkes bozuk bir gramerle yazıyor. Gelelim ifadenin kendine. Bundan ancak tek bir şey anlaşılabilir: Şehir ile il aynı şeydir! Hiç olur mu? İl, bir valinin yönetiminde olan ve hem kırsal hem de kentsel alanları kapsayan idari bir birimdir, kaymakamların yönetimindeki, gene kırsal ve kentseli kapsayan ilçelere bölünür. Onlar da nahiye (bucak) müdürlerinin yönetimindeki nahiyelere (bucak) ayrılır. Şehir veya kent ise, nispeten dar ve bitişik (yani arasına kır girmeyen) bir alandaki yoğun insan yerleşimlerinin adıdır. Köyün (kırsalın) tarımına karşılık, şehir, ticaret ve sanayinin alanıdır ve başında da belediye başkanı bulunur. Bu kadar farklılık rahat bir anlama getirmiyorsa, o zaman aynı ilin içinde birden çok şehrin bulunması örnek olarak gösterilebilir. Örneğin Muğla ilimizde, Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi, hepsi de ile adını veren Muğla şehrinden daha kalabalık birçok şehir bulunmaktadır. Keza Hatay ilinin merkezi olan Antakya şehrinin nüfusu, aynı ilin sınırları içinde yer alan İskenderun şehrinden (dikkat ilçesinden değil) daha düşüktür. Ülkemizdeki birçok ilin sınırları içinde birden fazla şehir bulunur. Demek ki il başka şey, şehir başka şey.

        Bu “haberi” yapanlar, ne yazık ki işledikleri konuyu anlamamışlar. Haber okunduğunda, The Boston Consulting Group adlı bir danışmanlık şirketinin, “Yükselen Pazar-kentlerde kazanmak. Dünyanın en geniş büyüme fırsatları için bir rehber” adlı raporuna göre, “gelişmekte olan ülkelerin 500 binin üzerinde nüfusa sahip 717 büyük kenti ve gelecekte bu nüfusa ulaşacak 371 kent, önümüzdeki dönemin en büyük potansiyel pazarları olacak”.

        Çok güzel, bu 717 mevcut ve ileride onlara katılacak 371 kenti belirleyen tek kıstas, rapora göre, “500 binlik nüfusu aşmış olmak”, yani başka bir marifet aranmıyor.

        Fakat Vatan’daki haber, “Bu dünya kentleri arasında İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’nın yanı sıra, ülkemizin hem nüfus hem ekonomik büyüme açısından hızla gelişen diğer kentleri Adana, Mersin, Kayseri, Konya ve Antalya da yer alıyor” diyor. Burada sayılan 9 kentimizin de nüfusu 1 milyonun üstünde ve listeye girmelerinin yegâne nedeni bu! Yani sanıldığı gibi ortada bir başarı öyküsü yok! Zaten nüfusu l milyonu aşan her kent, büyük bir Pazar oluşturur ve yatırımcılar için çekim merkezidir. Yani bu 9 şehire özgü bir durum söz konusu değildir.

        Gene Vatan gazetesinde Emre Öztürk imzalı bir haberin başlığı, “Şişmanlıkta Amerikalı çocukları geçtik”. Ne anlıyoruz? Biz, yani bütün Türkler (yaşlısı, genci), obezitede Amerikalı çocukları (çocuk olmayan Amerikalılar hariç) geçtik. Oysa haber okunduğunda anlaşılıyor ki, ABD’de ilkokul çağındaki çocuklarda obezlik oranı % 25 iken, bu oran bizdeki ilkokul çağındaki çocuklarda % 28’e ulaşmış durumda. Yani bizim ilkokul çocukları, obezlikte Amerikalı ilkokul çocuklarını geçmiş. Bu hata, küçük bir hata değildir, basınımızın bir kısmının özensizliğinin dışa vurumudur.

        Ya okuyucu? Tek bir örnek yeterli olacaktır. Serap B.Ç adında biri, manken Senem Kuyucuoğlu adına Facebok’ta sahte bir profil oluşturarak, onun lezbiyen olduğunu bildirdi ve cep telefonu numarasını verdi. Yakalanınca bakın ne dedi: “Kıskandığım için yaptım. Kötü bir amacım yoktu”.

        Fazla söz gerekmiyor. Bu yapılanlar eğer kötü bir amacı işaret etmiyorlarsa neyi etmektedirler acaba? İşte çoğunluğu böyle olan bir okuyucu kitlesiyle, medyanın büyücek bölümü iyi frekans tutturtuyor. Burada şaşacak bir şey yok, biz “çok sevdiğim için öldürdüm hakim bey” diye savunma yapanların ülkesiyiz.

        Diğer Yazılar