Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine yönelik itirazlarının, büyük resimde ne kadar anlamlı olduğunu, Yunanistan’ın son aylarda iyiden iyiye saldırganlığa dönüşen tavırlarıyla daha iyi anlıyoruz.

        Peki nasıl?

        NATO’nun Avrupa’nın doğusunda yukarıdan aşağı gerçekleştirmek istediği yeni yapılanma, Ukrayna üzerinden Rusya’yı savaşa çekerken, Türkiye’nin merkezinde olduğu coğrafyada farklı etkiler oluşturmaya başladı.

        Basit bir anlatımla, ABD sudan gerekçelerle Yunanistan’ı silahlandırıyor, üsler kuruyor ve ısrarlı biçimde bu ülkeyi Türkiye’ye karşı kışkırtıyor. Dolayısıyla Suriye üzerinden NATO müttefikimiz ABD ile oluşan çatışma alanına, hızla Yunanistan ekleniyor.

        Bu ülkenin düşmanca tavırlar üretmek için fazlaca gayrete ihtiyacı yok. Osmanlı Devleti’nden ayrılışından Atatürk liderliğinde Türk ordusundan aldığı ağır yenilgilere kadar bir yığın birikmiş öfkesi var.

        Şimdi NATO’nun ana aktörü eliyle havada, denizde ve mümkün olan her yerde sorumsuzca hareket ediyor.

        Çünkü kendisine NATO’nun doğusundaki nihai sınırın Türkiye değil, Yunanistan olduğu fısıldanıyor.

        En başa dönersek, Türkiye’nin NATO’nun doğuya doğru genişleme politikasına olan itirazları, sadece terörle ilgili hassasiyetleri üzerinden değil, oluşturulmak istenen haritanın kendisini dışlamaya yönelik olduğu boyutuyla görülmeli.

        NATO’nun 30 Ağustos zaferiyle ilgili yayınladığı mesajı Yunan tepkisiyle kaldırdığını söylemek inandırıcı değil. Bu mesaj adeta kaldırılmak için konulmuş gibi.

        Böylece Ankara’ya muhtemel krizlerde NATO’nun tavrının ne denli “tarafsız” olacağı söylenmiş oldu.

        UKRAYNA’DAN DERS ÇIKARMAK

        Yunanistan konusunda değinmem gereken birkaç nokta daha var. Birincisi bu sorunun her nedense kendi kamuoyumuzda hafife alınma eğilimi. Türkiye’nin gücünü ifade etmek ve özgüvenimizi ortaya koymakla, sorunları hafife almayı birbirine karıştırıyoruz.

        Bununla bağlantılı olarak ikinci husus, yüksek sesle dile getirilmese bile kimi çevrelerde Türkiye’nin siyasi kaygılarla gerilimi tırmandıran asıl aktör olduğu. Bu evlere şenlik tezi de bir kenara not edelim.

        Üçüncüsü, meselenin özüne dair bakış açılarımızın yetersizliği.

        Yunanistan’ın kışkırtılmasını, basit bir oyalama ya da geçici kriz arayışı gibi görmek çok vahim bir hata olabilir.

        Ukrayna’da yaşananların bu boyutuyla da hepimiz için önemli bir örnek olduğunu gözden kaçırmayalım. Yunanistan, kendisini kışkırtanların zerre kadar umrunda değil. Yunan liderinin ABD’deki konuşmasındaki coşkulu alkışlar, onu sahaya sürenlerin kurgularından öte anlam taşımıyor.

        Atina’nın bunların farkında olması ne kadar mümkün bilmiyoruz. Türkiye’nin şu anda izlediği dengeli, ama bir o kadar da kararlı politikayı sürdürmesi çok değerli.

        AVRUPA’DAN ABD’YE, YA ŞİMDİ?

        Türkiye’nin NATO’dan çıkmasına dair bir tezi, ittifakın bütün ikiyüzlü tavırlarına rağmen savunmadım. Türk devleti içinde de bu yönde hakim bir görüş olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

        Ancak 2021 itibarıyla güçlenen bir yaklaşım, Türkiye’yi Soğuk Savaş döneminde ve sonrası tek kutuplu dönemde bulunduğu konumlardan daha farklı bir yere doğru itiyor.

        1950 öncesinde kendi siyasi ve kültürel kodlarını, yine aynı sırayla İngiltere ve Fransa etkisi ve eliyle dönüştüren Türkiye, büyük savaşın bitmesi ve Demokrat Parti iktidarıyla birlikte yüzünü ABD’ye çevirdi.

        Aradan geçen bunca zaman sonra mesela Yunanistan’a, Suriye’ye ve Ukrayna krizinde üstlendiğimiz role bakarak Rusya’nın bulunduğu bir kutuba doğru yakınlaştığımızı ya da savrulduğumuzu söyleyebilir miyiz?

        Türkiye’de Rusya’nın ve onunla farklı zeminlerde ittifak oluşturan güçlerin dünyanın geleceği olduğunu düşünenler hep oldu. Bugün de var. Ancak böyle bir süreci taşıyacak güçte değiller.

        Ayrıca Türkiye ve Batı arasındaki ilişkileri tamamen “dışlanma” başlığı altında ifade etmek ne denli anlamlı ve açıklayıcı olabilir, bu da hayli tartışmalı.

        Aylardır sıkça şunu tartışmaya gayret ediyorum.

        Türkiye’nin dünyadaki yeni rolünü ve yerini, gündelik kaygıların dışına çıkarak tartışmadığımız sürece mesafe almamız zorlaşıyor.

        Rusya ve İran’ın batıdan dışlanma hikayesiyle aynı yerde değiliz. Bunu gözden kaçırmadan tartışmayı sürdürmek daha anlamlı.

        Diğer Yazılar