Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin Suriye politikasındaki değişim sürecini, 2022’nin son iki yazısında ele almaya gayret ettim.

        Gelen bazı eleştirilerde, sürece dair pek çok önemli gelişmeyi ya da dinamiği gözardı ettiğimi söyleyenler oldu. Kesinlikle haklılar.

        Ancak şunu unutmamalarını rica ediyorum. Bu bir gazete yazısı. Sürecin bütün hikayesini anlatmak gibi bir iddiası yok. Belki biraz iddialı olan tek bölümü, bahsettiğim değişimin satır aralarından bazı notların olması. Onları iki tırnak arasında aktarmaya devam ediyorum bugün de.

        Tüm bu olup bitenin gerek Suriye’nin, gerekse Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürtleri nasıl etkileyeceği, herkesten daha çok yaşadığımız ülkeyi ilgilendiriyor.

        2017’de Ankara’nın sert biçimde müdahil olduğu “bağımsızlık referandumu” sürecinin ardından Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerde ortaya çıkan gerginlik uzun sürmedi.

        Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ve Barzanilerin Türkiye’yle olan ilişkilerinin uzun bir tarihi var.

        Geleneksel dokusu öne çıkan ve kısaca muhafazakar olarak tanımlanan KDP’nin, Ankara’yla ilişkileri genel olarak olumlu seyretti. “İstisna dönemler ve gerginlikler olsa da, PKK’nın Irak’taki varlığının tehditkar boyuta gelmesiyle taraflar arasında bir çıkar ortaklığı oluştuğunu söylemek yanlış olmaz.”

        REKLAM

        PKK Türkiye’ye yönelik apaçık bir terör tehdidi oluştururken, örgütün bölgesel yönetimin sosyolojik dokusunu hedef alan bir boyutu da var. Özeti, KDP tarafı PKK’dan çok rahatsız ve “kendilerinin altını oyduğu” kanaati giderek daha da yükseliyor.

        Şöyle not edebiliriz bu durumu: ”Terör örgütünün, Barzanilerin temsil ettiği geleneğin aksine 'modern' bir yapılanma olarak kabul edilmesi; özellikle KDP’nin genç kuşağı üzerinde belli bir etkinlik/sempati oluşturabilir endişesi var bölgesel yönetimde.”

        SURİYE’DEKİ MUHAFAZAKAR KÜRTLER

        Bu endişenin bir başka kaynağı da Suriye’deki gelişmeler. PYD/YPG’nin burada elde ettiği nüfuz alanları, Suriye’deki muhafazakar-dindar Kürtlerle de ayrışma oluşturmaya başladı. Ancak bunların PYD ile mücadele ya da müzakere edecek düzeyde örgütlü olmaması, son yıllarda Kuzey Irak’a göç etmelerini de hızlandırdı. Mesut Barzani bu göç hareketliliğine itiraz etse de, Kürt mülteci akını devam etti. (Oysa 2014’e dönersek, Kuzey Irak’tan PYD’ye destek için geçen peşmerge güçleri vardı.)

        Şimdi Irak ve Suriye Kürtleri arasındaki bir başka ayrılığa ve bir yanıyla da gelişen bir ittifaka işaret eden bir ziyaretten söz edelim.

        Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)’nin son başkanı Bafil Talabani Suriye’ye giderek SDG’nin sözde komutanı Mazlum Abdi’yle görüştü. Yanlarında Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin başında olan ABD’li general Matthew Mc Farlene de vardı elbette.

        KYB’nin sosyalist geçmişi ve dokusu, onu KDP’den hep farklı kıldı. Bu fark ve kurduğu ilişkilerle geçmişte Celal Talabani, Irak merkezi siyasetinde cumhurbaşkanlığı dahil önemli roller üstlendi. KYB’nin onun ölümünden sonra zayıflaması, KDP’ye bölgesel yönetimde daha etkin olma kapısını araladı.

        “Bölgesel yönetimin mevcut tablosunda işler bir hayli değişti. KDP, düzenli petrol gelirleriyle birlikte kendi yönettiği alanda belli bir siyasi ve ekonomik istikrar elde etti. Çatışmaların bu denli yoğun olduğu bir coğrafyada maaşların düzenli ödenmesi bile ciddi bir istikrar zemini oluşturuyor.”

        REKLAM

        MESAJ ASIL TÜRKİYE’YE

        Bafil Talabani’nin ziyareti, KDP yönetimine, ama asıl Türkiye’ye verilen bir mesaj. KYB’nin Süleymaniye merkezli oluşunu, gümrük kapıları ve yoğun ticari akış nedeniyle İran’a olan yakınlığını da hatırlamakta yarar var. Dolayısıyla bu ziyarette İran’ın rolü dikkate alınmalı.

        İran’ın Suriye’deki PYD/YPG yapısıyla kurduğu yakın ilişkinin ne kadar sürekli olacağını da bu gelişmeler etrafında takip edebiliriz.

        Buraya önemli bir bilgi ekleyelim: “Barzani yönetiminin PKK’dan rahatsızlığı sadece kendi tabanını dönüştürme potansiyeli değil. PKK, İran’ın Haşdi Şa’bi yapılanması ve KYB ile birlikte Irak’ta bir güç dengesi oluşturuyor.”

        Bu noktada sorunun tarihçesini bilenlerin yabancısı olmadığı bir tartışmaya göz atalım.

        Kürtler arasındaki bu farklılıklar ve ayrılıklar ne denli derin ya da uzlaşmaz düzeyde? Bölgeye yönelik küresel hesaplarda bu durumun etkisi ne kadar?

        Hayli geniş bir tartışma olsa da şunu söyleyebiliriz.

        ABD şu ana kadar istediğini elde edemese de Suriye ve Irak Kürtleri arasında bir işbirliğinin temellerini oluşturma gayretinden vazgeçmiş değil. Mevcut haliyle KDP’nin bu yakınlaşmaya hazır olmadığının da farkında.

        Öte yandan SDG ve KYB arasındaki temas bu hedefin bir parçası.

        Burada hem Suriye, hem Irak Kürtlerinin kendi bulundukları ülkede merkezi hükümetle ilişkilerinin seyri çok önemli. ABD’yi sayarken, Rusya ve İran’ın rollerini de unutmamak gerekiyor.

        Ama kesinlikle bunlardan daha önemlisi Türkiye’nin alacağı pozisyon ve burada ortaya çıkacak ittifaklar. Terörle mücadele ve kendi güvenliğimizi sağlama boyutunda gösterdiğimiz kararlılık, bölgedeki bu hesapların seyrini doğru izleme ve etkileme imkanlarımızı genişlettiği takdirde çok daha büyük fayda üretebilir.

        Diğer Yazılar