Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türk toplumu değişimin neresinde? Son yıllarda değişim sözcüğü

        dilimizde kendisine birçok anlam yüklenen bir kavram olmuştur. Bu sebeple

        değişimin, çoğu kimse tarafından belirsiz, gelişigüzel, içi boş bir sözcük

        olarak kullanılması sık rastlanan bir durumdur. Değişim sözcüğü neredeyse

        her kapıyı açan sihirli bir anahtar gibidir. Zaman zaman bu sözcüğü

        kullananların herhangi bir değişme veya fikrine sahip olmaları bir tarafa

        söyledikleri ve tavırlarıyla değişimi değil statükoyu sürdürecek bir tutum

        içine girdikleri görülmektedir. Kısaca değişimden yana olma iddiası,

        herhangi bir değişim fikrini temsil etmediği zaman, boş bir iddiaya

        dönüşmektedir. Bunu anlamak için öncelikle statükoyu oluşturan durumu yapıyı analiz etmek ona alternatif bir anlayışı ortaya koyma zarureti vardır. Böyle

        bir çabayı ortaya koyma gücünden yoksun olanlar ne kadar çok bu sözcüğü

        kullanırlarsa kullansınlar tutucu konumlarını fark edemeyecek bir durum

        içerisinde kalırlar.

        TOPLUM NASIL DEĞİŞİYOR?

        Toplumsal değişimin toplumların varlığını sürdüren en önemli mekanizma

        olduğu bilinen bir husustur. Bir toplumun değişim üretememesi toplum

        açısından ciddi bir sorundur. Değişim yaratamayan toplumların daha fazla

        değişim veya daha büyük değişim üreten toplumlar karşısında geri kalacağı

        birçok tarihsel ve aktüel örnekten görülebilir.

        Toplumların değişim süreçlerinde ciddi sorunlar yaşaması bu gerçeği

        değiştirmez. Yani nasıl değişim üretememek ciddi bir sorunsa, değişimin

        yarattığı birçok olay daha önce tecrübe edilmemiş, yaşanmamış toplumsal

        sorunların ortaya çıkmasına yol açabilir.

        Bugün Türk toplumu büyük bir değişim dalgasının içinde yaşamaktadır.

        Elbette ki toplumsal yapının değişmesi beraberinde bugün karşı karşıya

        bulunduğumuz birçok sorunun temelini oluşturmaktadır. Aktüel örnekleri ele

        alırsak işsizlik sorununun, ekonomik büyümenin, işgücü arzına cevap

        veremeyecek bir düzeyde gerçekleşen işgücü talebinden kaynaklandığını

        görürüz. Bu ise ithalata dayalı büyüme modelinin istihdam yaratamaması ve

        takip edilen büyüme politikalarının "kalkınmayı" gerçekleştirmede yetersiz

        kalması ile ilgilidir. Yüksek oranlarda yaşanan kentsel işsizliğin özellikle

        Ankara, İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde kent suçlarını yarattığı

        bilinmektedir. Bu olumsuz örneklerin yanında Türkiye'nin sanayi sektörünün

        ihracat içindeki payı hızla arttırdığı, ülkenin üretim yapısında ileri

        teknolojiler kullanan işletmelerin uluslararası piyasalarda daha fazla

        rekabet edebilir bir konuma yükseldiği hatırlanabilir. Bu örnekleri

        arttırabiliriz.

        Yaşanan bütün toplumsal sorunlar Türkiye'nin tarımsal toplumsal

        yapısını tasfiye etme çabalarının sonuçlarıdır. Fakat burada şu

        unutulmamalıdır: Toplum değişirken toplumsal kurumlar arasındaki ilişki de

        yeni dengeler üretecek bir tarzda kurumsallaşmak durumundadır. Bu toplumun kendi iç dengelerini sağlaması demektir. Her toplum kendi dinamiklerine bağlı olarak ortaya çıkardığı değişim dalgasını ve bunun yarattığı sorunları çözecek içsel enerjiyi de üretmek mecburiyetindedir. Bunu gerçekleştiremezse değişimin yarattığı sorunlar krize dönüşür ve bu krizler karşısında çaresizlik duygusu, toplumsal psikolojiye egemen hale gelebilir. Bu bunalımın derinleşmesi, bir kaos halini alması demektir.

        DEĞİŞİMİ YÖNETMEK

        Hızlı yapı değişmeleri geçiren toplumların ortaya çıkan toplumsal sorunlara cevap verecek, bu sorunları çözecek yaklaşımların başında değişimi anlamak ve yönetmek gelmektedir. Bu işi kim yapacaktır? Bu işi yapacak olanlar elbette ki uzaydan gelen adamlar olmayacaktır. Her toplum kendi değişimini yönetecek unsurları ve kadroları yaratmak durumundadır. Bunlar unsurlar arasında siyaset kurumunun vazgeçilmez bir yeri vardır. Eğer siyaset kurumu toplumun yaşadığı olayları, değişim sorunlarını kavrayacak ve bu süreci yönetecek yaklaşım ve araçları geliştiremiyorsa sorunlar büyüyecek demektir. Bu durum krizin habercisidir.

        Türkiye bugün bütünüyle bu değişimi yönetememe sorunuyla karşı karşıyadır.

        Diğer Yazılar