Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tanklar Ankara Sincan’da yürümüştü. Türkiye kar altındaydı ve 28 Şubat tarihinde askerler yeniden siyasette sahne almışlardı.

        O 28 Şubatçıların ilk icraatlarından birisi, yani askeri müdahalenin ilk hedefi “özel tim”dir. Özel Tim Türkiye’nin PKK ile mücadelede kazandığı tecrübeyle elde ettiği “düzenli ordu ile terörle mücadele edilemez” prensibinin oluşturduğu yeni bir mücadele örgütlenmesidir. İşte 28 Şubatçı cunta, bu yapıdan rahatsız olarak onu tasfiye etmeye koyulmuştur. Cuntanın önde gelenleri Emniyet Genel Müdürlüğü’nü neredeyse ablukaya alarak, bu kuvvetlere ait silahların kendilerine teslim edilmesini istemekteydiler. Gerekçe oldukça tuhaftı: Emniyet içinde yeni bir ordu mu kuruluyor? Özel timin tasfiye sürecini tamamlayanın bugünkü hükümet olması olayı çok daha enteresan hale getiriyor.

        Çok sonra bu 28 Şubat cuntasının bazı mensuplarının ABD ve İsrailli silah şirketleriyle yakın ilişkilerine dair haberler medyaya yansıdı.

        Neden Böyle?

        Cinayet örgütünün şehit ettiği evlatlarımızın sayısı çoğaldıkça medyada terör üzerine üst üste program yapıldı. Herkes kendince sorunu anlamak ve açıklamak istiyor elbette. Bu programlarda konuşan emekli paşaların birçoğunu dinledikçe sorunun neden bugüne kadar çözülemediğini daha iyi anlıyoruz. Bu kadar dar, ufuksuz, meseleyi çözmeyi bir tarafa bırak sorunu anlama gücünden bile yoksun bir zihniyetle karşılaştığımız için üzülmek mi gerekir, kızmak mı, yoksa hayıflanmak mı?

        Yine bu tartışmalarda rastladığımız bazı emekli büyükelçilerin vaktiyle bulundukları ülkelerin tecrübelerinden çıkardıkları ders ne kadar da düzeysiz ve tutarsız. Sanırsınız ki o ülkeler birkaç kanun değişikliği ile anayasa düzenlemeleriyle “etnik sorunu” çözüme kavuşturmuşlardır.

        Türkiye’de terör sorununun ulaştığı düzey düşündürücüdür; fakat daha ürkütücü olan hususlar vardır. Bunlardan birisi terör karşısında paniklemiş adeta “bu nasıl böyle olur” şaşkınlığı yaşayan veya “ne yapsak acaba” görüntüsü veren, başta hükümet ve resmi çevrelerin kamuoyuna yansıyan tutumlarıdır. Bu durumun muhtelif sebepleri olabilir. Kanımca bunlardan en önemlisi, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu sorunu etraflıca derin bir analizden geçirerek, tutarlı bir tarzda izah etme problemidir. Bugün bu durum, yönetim kademesinden başlayarak, teröre karşı politika üretilecek kademelerin her birisinden gelen açıklamalardan anlaşılacağı gibi, ortaya çıkan çelişkili tavırlardan da görülebilir.

        Nereye Gidiyoruz?

        Ürkütücü olan ikinci husus, terörün uluslararası güç merkezlerinin, çeşitli servisler vasıtasıyla oluşturduğu lobiler tarafından dile getirildiği şekliyle, ” sorunun ancak terör örgütü aracılığıyla; onlarla görüşülerek çözüleceği“ yönündeki parlak fikirlerin ciddiye alınmasıdır. Bunları şaşkınlıkla ifade edenlerin de bilinçli olarak söyleyenlerin de gerekçesi farklı değildir: Savaşarak çözemedik, müzakere edelim belki çözeriz. Belki mi?

        Terör örgütü ile müzakere ederek sorun çözme iddiası tam bir “akıl tutulması” örneğidir. Doğru olan yol ise tam tersidir: Terör örgütünü terörden vazgeçirmek ancak, onun terör yapma gerekçelerini ortadan kaldırmakla olur. Bu ise açıkça onun taleplerine boyun eğmek demektir.

        Türkiye’ye kötülüğü yapanlar bellidir. 1980lerin sonunda ülkeyi bir askeri rejime götüren cuntacılardan, 28 Şubatçılar’a kadar, hepsinin bu olayda payı vardır. Militarizmin kendi halkı üzerinde yarattığı tahribatın bugün yaşadığımız olaylar üzerindeki rolü açıktır. Toplumsal sorunla, terör olgusunu birbirine karıştırarak meseleyi çıkmaza sokanlar, meseleyi anlayamadıkları için yönetme basiretini gösteremeyenlerin sorumluluğundan bahsetmeye ayrıca gerek var mı? Ya terör karşısında tavır almamak için bahane arayanların ahlaksızlığı ile özgürlükleri savunmakla teröre destek vermek arasındaki farkı ortaya koymada yaşadıkları ikiyüzlülüğü tevil etmeye çalışanlar nerede durmaktadır?

        vbilgin@haberturk.com

        Diğer Yazılar