Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Sanat Yılmaz Erdoğan'ın 'ezan' açıklaması, Yılmaz Erdoğan'dan 'ezan' çıkışı, Yılmaz Erdoğan ezan,

        Ben, Yılmaz Erdoğan'ı ciddiye alırım.

        Çektiği filmi, yazdığı tiyatroyu, şiiri heyecanla takip ederim.

        Sevdiğim işleri olur, sevmediklerim olur ama hep ciddiye alırım.

        Çünkü sanatı ciddiye aldığını bilirim.

        Erdoğan, "Film Arası" isimli dergiye verdiği röportajda şöyle demiş:

        "İran sinemasının kimlik oluşturduğu ve bizim bunu başaramadığımız doğru. Ama bizde olan bazı gelişmeler sebebiyle maalesef böyle oldu. Onlar bir tarihte toplanıp sözlüklerinin tamamını değiştirmediler. Kelimelerinin hepsini değiştirip herkesin kendini yabancı hissettiği bir alanda yeniden kendilerini tanımlamadılar. Dolayısıyla o geleneksel bağ kopmadı. Özellikle de şiirle olan bağları kopmadı; kaldı ki biz aynı havuzdan besleniyorduk, biz aynı insandık aslında. Bence bir garip, belli ölçülerde anlaşılır belli ölçülerde anlamlı yönleri de olan ama biraz bağnaz bir batıcılık kafası, halkın önüne sunulan yeni bir şeyler uğruna eskiyi tamamen çıkarmak, bir ağacın meyvesinin kökleriyle olan bağını kesmesi anlamına geldi ki aslında en çok darbeyi de sanat yedi bu yüzden."

        PANAHİ NE OLACAK?

        Bu argümanında haklı olduğu noktalar olmakla beraber İran sinemasının geleneksel bağdan kopmadığını savunmak bana hiç de inandırıcı gelmiyor.

        İslam devriminin ardından etrafı çok sıkı yasaklarla sarılan sinemanın ülkeyi ne kadar özgürce anlatabildiği ve ne kadar yönetmen vizyonu yansıtabildiği konusunda ciddi endişeler var.

        Bu endişeler de sırf şeriat düşmanlığı, din korkusu gibi basit kavramlardan kaynaklanmıyor.

        Bu algıyı yaratan çok somut örnekler var.

        Mesela bu yıl En İyi Yabancı Film Oscar'ı alan "Bir Ayrılık" filmi İran'da yasaklı.

        Hadi bunu anlayışla karşıladınız diyelim.

        Peki "yönetime karşı çalışma" suçuyla 6 yıl hapis ve 20 yıl da film yapmama cezası alan Cafer Panahi'yi ne yapacağız?

        Üstelik yasak sadece film çekmekle sınırlı değil.

        Panahi 20 yıl boyunca senaryo yazamayacak, prodüktörlük yapamayacak, yerli veya yabancı basına demeç veremeyecek!

        ROMANTİK BAKIŞ

        Şimdi bu baskı ve sinema korkusu karşısında bizlerin 1928 yılında gerçekleşen Harf İnkılabı yüzünden geleneksel bağlarımızdan beslenemeyip yazınsal ve görsel sanat konusunda kimliğimizi yitirdiğimiz, İranlıların ise tüm sosyal hayatlarını, kültürlerini, sanatçının kendini ifade edebilmesinin önüne çok sert kırmızı çizgiler çeken İslam devrimine rağmen kültürel kimliklerini değişime uğramadan sinemaya doğru yansıtabilmiş olmaları fikri bana çok romantik geliyor.

        Bugün İran filmlerinin dünyada bu denli ilgi görmesinin yan nedenlerinden biri de bu kapalı sistemde üretilen filmler aracılığıyla İran'ın güncel ruhu konusunda ciddi fikir vermeleri.

        Evet güncel İran sineması hakikaten pırıl pırıl parlıyor.

        Ama Cafer Panahi örneğinde olduğu gibi rejimin duymak istediği cümlelerin dışına çıkan sanatçıların ağır bir baskı altında ezildiğini, içinden geldiği gibi film çekebilmenin tek yolunun ise Marjane Satrapi gibi ülkesinden sonsuza kadar vazgeçmek olduğunu unutmamak gerek.

        SORUMLU 12 EYLÜL

        Bu açıdan televizyon bugünlerde muhafazakâr bir bakış açısının altında eziliyor gibi görünse de sinema hâlâ birçok ülkeye göre daha özgür.

        Eğer bu ülke sineması zarar gördüyse bunun sebeplerini Harf İnkılabı'nın yerine 12 Eylül döneminde aramak daha doğru olur kanaatindeyim.

        Böyle olunca da Yılmaz Erdoğan gibi hem güçlü bir sinema dili hem de güçlü maddi durumu olup istediği filmi hiçbir yapımcıya hesap vermeksizin çekebilen bir yönetmenin, söz konusu röportajın devamında "Ülkede var, Türk sinemasında ezan sesi yok" tadında ve muhafazakâr demokratların ruhunu okşayacak cümlelerle beslenmiş bir serzenişte bulunması da bana tuhaf geldi.

        Bu ülkede kimse filmine ezan sesi koyması ya da koymaması konusunda en azından şimdilik bir baskıyla yaşamıyor.

        Erdoğan'ın tüm filmlerini defalarca izlememe karşın, bu eserlerde ezan sesinin var olup olmadığını da hatırlamıyorum.

        Çünkü filmleri "Ezan çıktı-çıkmadı" kriteriyle izleyen bir seyirci değilim.

        Bilirsiniz hikâye, görsel anlatım vs...

        EZAN SESİ KORKUTMUYOR

        Eğer bu kadar mustaripsen bu konudan, tüm filmlerinde ezan sesini kullanır, öne çıkarırsın.

        Hatta öyle bir çekersin ki izleyince tüylerimiz diken diken olur.

        "Adam ezan sahnesini ne çekmiş yahu!" diye gözlerimiz dolu dolu çıkarız sinemadan.

        Çünkü kimsenin ezan sesinden filan korktuğu yok ki.

        Ama eğer çektiğin hikâyeye hizmet etmeyecekse ya da paşa gönlün filminde böyle bir şey istemiyorsa da bu sekansı eklememekte özgürsün.

        Ama muhafazakâr rüzgârdan yelkenleri şişirmeye çalışarak tüm yönetmenleri ve ülke sinemasını bir potaya sokup dine bakış konusunda yaftalamak benim tanıdığım ve çok sevdiğim Yılmaz Erdoğan'a hiç yakışmıyor...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ