Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Bazen 45 saniye de yeter!

        PINAR DUMLUPINAR/ HABERTURK.COM (ÖZEL)

        pdumlupinar@haberturk.com

        Yıl: 1999

        Gün: 17 Ağustos

        Saat 03:02...

        O gece herşey 45 saniyeye sığdı...

        7.5 büyüklüğünde bir acı 12 sene hepimizi yaktı!

        17 Ağustos akşamı kimi yatmadan içindeki sıkıntıya anlam vermeye çalıştı kimi ölüm uykusuna çoktan dalmıştı!

        Önce kıyamet sandılar... Tuhaf sesle gelen sarsıntının ardından daha fazla dayanamadı evler... Kağıttan binalar gibi bir bir yıkıldı 285 bin ocak!

        Özellikle Marmara Bölgesi'nde yaşamayanlar belki de yataklarımızda huzurla uyuyorduk...

        Kimimizse bu kadar şanslı değildi...

        Hayatımıza o gece zamanın çoktan alıp götürdüğü koca kentler sıralandı...

        Gölcük, Adapazarı, Yalova, Değirmendere, İstanbul derken kimimiz sabaha karşı gelen 'İyiyim, merak etmeyin' telefonlarıyla uyandık...

        Kötü haberler sonra ard arda gelmeye başladı. Ölümler, yıkımlar…

        Tanıdıkların, bildiklerin kayıpları… Acı ve hüzün dolu hikayeler…

        Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yaşanan acının ve depremin yıkıcı gücünün akılalmaz boyutları ortaya çıktı.

        Enkazların altından çıktı her birinin hikâyesi! Mesela Yalova Çınarcık'ta, Çamlık Sitesi'ndeki enkaz çalışmalarında ortaya çıkan bir "anı defteri" dikkat çekmişti. Anı defterinin sahibi olduğu tesbit edilen Selda Demirli, adeta depremi ve ardından yaşanacakları tarif etmiş!

        "Belki soğuk bir kış gecesi/ Belki sisli bir sonbahar akşamı/ Çamurların arasında cesetimi bulacaklar./ Koşup sana haber verecekler/ İnanmayacaksın kalkıp gideceksin/ Cesetimi görünce buz kesileceksin/ Tutup sarılacaksın soğuk vücuduma"

        YUVALARI MEZARLARI OLDU!

        Deniz kabardı, koca bir sahil kesimini yuttu.

        18 bine yakın kişiye mezar oldu mutlu yuvalar!

        Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 23.781 yaralı...

        505 kişi sakat...

        285.211 konut, 42.902 işyeri hasarlı...

        Resmi olmayan bilgilere göre ise tablo daha vahim! Yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bıraktı. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilendi.

        Gerek Türkiye gerekse dünyanın her yerinden koştu insanlar yardıma! Kurtarma yöntemlerini bilen bilmeyen aldırış etmedi, herkes korkusuzca girdi harabelerin altına...

        Kimi zaman bir sese kulak verildi, betonlar yükü omuzlarında sayısız insan kurtarıldı kimi zamansa acı tabloya yenileri eklendi...

        Kimi zamansa el uzatan büyüklerimiz oldu! Dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit ve Eşi Rahşan Ecevit, Gölcük'e gelerek incelemelerde bulunmuştu. Ecevit çiftinin yaralılarla yakından ilgilenmesi dikkat çekmişti.

        Depremde yitirdiğimiz canlar, sönen ocaklar sadece alın yazısı değildi! İlgisizlik belki biraz başıboşluk! Faturasını ise o 45 saniyenin sonunda Türk halkı ödedi...

        NE YAPILDI?

        Marmara Depremi‘nin ardından bir yandan deprem araştırmalarına yönelik komisyonlar kurulurken var olan "Deprem Şurası", Ulusal Deprem Konseyi" gibi yapılar da lağvedildi. Bunun yerine birçok yeni yasa hazırlandı. Fakat bu yasa ve tekliflerin, pratiğe geçmediği gibi, özü itibariyle yetersiz, işlevsiz ve kapsamsız oldukları görüldü.

        İlk olarak, 1999 Marmara Depremi sonrasında TBMM Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon‘un amacı, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesiydi. Fakat daha geçtiğimiz yıl, Meclis Deprem Araştırma Komisyonu Başkanı, deprem önlemlerine yeterli kaynak ayrılmadığı, kamu binalarının finansman sorunu nedeniyle güçlendirilmediği yönünde bir açıklama yaptı. Depremin hemen ardından çıkarılan zorunlu deprem sigortası, Sayıştay denetimi dışında bırakıldı. Büyük ölçeklere erişmesi umulan bu kaynak, yalnızca deprem sonrası zararları tazmin etme ödevini üstlendi. Bir diğer adım olarak düşünülebilecek İstanbul Deprem Master Planı ise, kurulduktan bir süre sonra işlevini yitirdi. 1999‘dan bu yana, güçlendirilmesi ya da yıkılıp yeniden yapılması gereken 1783 okul binasından sadece 206‘sı, Sağlık Müdürlüğü‘ne bağlı 133 hastane binasından sadece 5‘i, yine Kredi Yurtlar Kurumu‘na bağlı 55 binadan 5‘i, Sosyal Hizmetlere bağlı 97 binadan 19‘u depreme karşı güçlendirildi.

        Yapı Denetim Kuruluşları kuruldu. İlk olarak 19 İlde faaliyete geçirildi. 2011 yılı itibariyle 81 İlde uygulamaya konuldu. Böylelikle kamusal denetim kısmen de olsa ticarileştirildi. 2009‘da Afet İşleri Genel Müdürlüğü tasfiye edildi. Afet yönetiminin de ekonomik ve siyasi fırsata dönüştürülmek için listeye alındığı görüldü. 17 Ağustos depreminin mağduru

        ve muhatabı olan insanların haklı beklentilerine rağmen, çürük yapılar inşa ederek binlerce insanın ölümünde sorumluluğu olan müteahhitlerin cezalandırılması hep ertelendi. Rakamlar göstermektedir ki, Marmara Depremi'nden sonra sorumlu tüm müteahhitlere yaklaşık 2 bin 100 dava açıldı.

        Bu davalardan 1.800‘ü Şartlı Salıverme Yasası ve hukuki boşluklardan dolayı cezasız kaldı. Diğer 300 davanın 110 kadarına ceza verilse de, çoğunun ertelendiği öğrenildi. Yaklaşık 200 dava ise 16 Şubat 2007 günü 7,5 yıllık zaman aşımı süreleri doldu ve düştü. "Plansız ve bilime aykırı yapılaşma", geçmişten hiçbir ders alınmamışçasına devam etti. İmar Afları, neredeyse her seçim öncesinde popülist bir uygulama olarak sürdürüldü. Acil alınması gereken tedbirlerin, projelendirilerek yasal alt yapı ve finasmanın hazırlanıp uygulamaya sokulması gerekirken, daha kötüsü ise, afetlerin bir "kader" olduğu inancı hep korundu. Son olarak "Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı" nın hazırlandığı duyuruldu. Eksiklik ve belirsizliklerle dolu olması uygulanabilirliğini mümkün kılmıyor.

        NE YAPILMALI?

        Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası'a göre, yukarıdaki gerçekler göstermektedir ki, Türkiye‘de olası bir deprem başta olmak üzere, tüm doğal afetlere karşı ciddi ve gerçekçi önlemler alınmamıştır. Bu haliyle, tüm toplumun can ve mal varlığı ciddi bir tehlike altındadır. TMMOB ve bağlı Odaları, yıllardır bu tehlikeyi hatırlatmakta, bilimsel, toplumcu ve gerçekçi çözümler öneriyor.

        Öncelikle, başta mühendislik hizmetleri olmak üzere afet öncesi, afet anı ve sonrasına ilişkin bilgi ve teknolojileri hayata geçirilmeli. İmar, Yapı, Dönüşüm Alanları ve Yapı Denetimi gibi alanlarda, üniversiteler, TMMOB ve bağlı Odalar ve diğer ilgili kuruluşların bilgi ve deneyimlerine dayanarak, bilimsel analizlerle hareket etmeli. "Yapı denetimi" ve "planlama" faaliyetleri, bilimsel ve mesleki temelde gerçekleşmeli.

        Kamusal önemi olan "mesleki denetim"in zorunluluk haline getirilmesi, meslek odalarının, meslek içi eğitim ve belgelendirme konularını düzenlemede daha aktif ve yetkili olmaları gerekiyor. Bu süreçte, sosyal devletlerin yaptığı gibi, planlı ve dengeli kalkınma araçları devreye sokulmalı. Deprem ve afetlere ilişkin yapılacak düzenlemelerin,

        siyasi ve ekonomik rant kaygılarından arındırılmış bir şekilde gerçekleşeceği, bütün düzenlemelerin insan odaklı olacağı, can ve mal kayıplarının göz ardı edilmeyeceği, Anayasal bir güvenceye dayandırılmalı. Afetlerden korunmak, "bir insan hakkıdır" böyle algılanmalı ve siyaset üstü bir yere yerleştirilmeli. Diğer yandan, kamusal hizmet yapan kurumların binaları başta olmak üzere, mevcut okul, hastane, üniversite ve yurt binaları, depreme karşı dayanıklı hale getirilmeli. Özellikle büyük şehirlerde, bilimsel ve teknik gereklerden ve denetimden yoksun yapılaşmalara siyasi amaçlarla müsaade eden ve

        yurttaşların tehlike içinde yaşamalarına göz yuman "imar affı" gibi yasal düzenlemelerden vazgeçilmeli. Kamusal denetimin ticarileştirilmesi ortadan kaldırılmalı.

        "Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı" nın içerdiği belirsizliklerin giderilmesi, finans, yetki ve sorumluluklara açıklık getirilmesi, dar bir yapıdan çıkartılması ve uygulanabilir bir şekilde düzenlenmesi gerekiyor.

        Tüm bunların gerçekleşmesi, "afet"leri "kader" olarak gören yaygın inançtan kurtulmaya, insan yaşamını her şeyin üstüne koymaya ve çağdaş bir topluma yakışacak şekilde bilimin ve aklın ışığında, insan için, toplum için harekete geçmeye bağlı.

        SUÇLU KİM?

        Depremin bu kadar çok can kaybına yol açmasının sebebi olarak kaçak yapılar, standartlara uygun olmayan binalar ve daha ucuza mal etmek için malzemeden çalan müteahhitler gösteriliyor. Depremden sonra tüm Türkiye'de geçerli olmak üzere deprem yönetmeliği çıkarılmış, zorunlu deprem sigortası gibi birtakım düzenlemeler getirilmiş olsa da, inşa edilen yeni binaların halen depreme karşı dayanıklı olarak inşa edildiklerini söylemek zor. Bu konuda vatandaşı bilinçlendirmek, denetimleri sıkılaştırmak ve yaptırımları uygulamak için devlete büyük bir görev düşüyor.

        HATALAR ZİNCİRİ

        17 Ağustos Marmara Depremi'nin suçluları TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan ve TBMM Deprem Araştırma Komisyonu'na bir raporla sunuldu.

        Raporda, bölgedeki yapılaşmalar, yoğunlaşmalar ve nüfus yığılmaları ile deprem sonrası ortaya çıkan felaket, bir suç zincirinin ürünü olarak ortaya çıktığı belirtildi.

        Rapora göre suç zincirinin ilk halkası; yasama yetkisini elinde bulunduran ancak gerekli yasal düzenlemeleri yapmayan ya da baskı guruplarının istekleri doğrultusunda düzenlemelere imza atan TBMM'de görev yapan Vekiller.

        İkinci halkayı yapılan yanlış düzenlemeleri, kamuoyunda yarattığı tepkilere rağmen onaylayarak geçerliliğini sağlayan Cumhurbaşkanları oluşturuyor.

        Zincirin üçüncü halkası; eline geçirdiği hükümet etme yetkisini kentlerin, doğanın ve yaşayanların aleyhine kullanan politikacıları gösteriyor.

        Dördüncü halka; bazen sanayici bazen turizmci ve bazen emlakçi kimliğiyle gördüğümüz sermaye ve güç odaklarını temsil ediyor.

        Daha sonraki halkalar ise sırasıyla; Sahip olduğu yetkileri yerinde ve zamanında, kentler ve kamudan yana kullanmayan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ve Yetki paylaşımı (pay kapma yarışı) derdine düşen ilgili diğer bakanlıklar, Bakanlıklarda ve ilgili kurumlarda görev yaptıkları makamları, mesleklerinden önde tutan Bürokratlar ve Teknokratlar, Kendilerine verilen yetkiyi, anlamaya, kavramaya çalışmadan popülist amaçlarla kullanma meraklısı olan Yerel Yöneticiler, Alınmış yanlış kararlara, uygun ya da aykırı yapımını üstlendikleri

        yapıları daha fazla kar amacıyla depreme karşı dayanıksız üretmeyi yetenek sayan müteahhitler ve yap-sat sistemi, Ve zincirin son halkası, Eğitim fukarası üniversitelerin ürünleri olarak sayıları her geçen gün artan bilgisiz, bilinçsiz ve mesleki etikten bihaber teknik elemanlar (Plancılar, Mühendisler, Mimarlar).

        ŞİMDİ NE DURUMDA?

        Büyük deprem afetinde yaklaşık 123 bin ailenin yıkık ve hasarlı konutları saptandı, depremin ardından yaklaşık 62 bin konut yaptırıldı. Bu tarihten sonra kayıpları azaltacak önlemler ciddi olarak ele alınırken, 2009'da faaliyete geçen afad kapsamında hazırlanan Türkiye'nin ilk ''Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı-2023'' belgesi bugün kamuoyuna açıklanması bekleniyor.

        17 Ağustos Marmara depreminin izlerini silmeye çalışan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ise son 8 yılda, altyapı ve üstyapı, kentsel dönüşüm ile ulaşım konusunda çok önemli projeleri hayata geçirdi.

        Konut, iş yeri ve yeşil alanların her bölgede doğru olarak belirlenmesi amacıyla köyler dahil Kocaeli sınırlarındaki her metrekarenin planı çıkartılarak, kurulan uydu sistemiyle kaçak yapılara anında müdahale edildi.

        Depremle tamamen biten kentin altyapısı ise 2004 yılından bu yana yapılan 2 bin 634 kilometre içme suyu, bin 716 kilometre kanalizasyon ve 234 kilometre yağmur suyu hattı ile yeniden ayağa kaldırıldı.

        Ulaşım konusunda da büyük projelerin uygulamaya konulduğu Kocaeli'de, özellikle petrol ürünlerinin işlendiği Körfez ilçesinde afet kaçış yolu ile kuzey ve güney yan yolları hayata geçirildi.

        Şehir trafiğini rahatlatacak alternatif yollar ve olası bir afet durumunda merkezden çıkışı kolaylaştıracak kuzey-güney yönündeki yolların artırılmasıyla 17 Ağustos'ta yaşanan olumsuzlukların önüne geçilmesi amaçlandı.

        Son 8 yılda arasında acil afet kaçış yollarının bulunduğu alternatif yollar ile kentsel dönüşüm çalışmaları için 295 milyon TL'ye 5 milyon metrekare alanı kamulaştıran Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 2 bin 177 ev ve iş yerinin yıkımı gerçekleştirdi.

        Bunlarla birlikte kentte ağır hasarlı raporu verilen 80 bina yıkılırken, kent merkezinde ağır hasarlı olup da yıkılması gereken sadece 2 bina kaldı.

        Ağır hasar raporu olan 3 binayla ilgili de yargı sürecinin devam ettiği bildirildi.

        Bu arada, ağır hasarlı olduğu için yıkılması gereken kentin ilçe ve köylerindeki 52 yapının ise bugüne kadar çeşitli sebeplerle yıkımının gerçekleştirilemediği öğrenildi.

        Merkez üssü Gölcük olan 17 Ağustos Depremiyle yerle bir olan ilçede büyük felaketin izleri ortadan kaldırıldı. Bir çok ailenin evsiz bir çok insanın da ailesiz kaldığı Gölcük'te 12 yıl önce yaşananlar ilk bakışta geride kalmış gibi görünüyor. Sahilin sular altında kaldığı Kavaklı'da yıkılan evlerin yerine yapılan kafeterya ve parklar depremin yıktığı hayatları

        yeniden yeşertiyor.

        Başta 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri olmak üzere ülkemizde meydana gelen

        afetlerde yaşamlarını yitirenleri anıyoruz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ