Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN hafta başladığımız taraftar konusunu sürdürüyorum. Bu kez de taraftarın örgütsüzlüğü üzerinde duralım. Türk toplumunun büyük bir bölümü gibi futbol taraftarları da örgütsüzlüğün, dayanışma yoksunluğunun bedelini ödüyor, futbolun içindeki en değersiz öğeymiş gibi bir o yana bir bu yana savrulup duruyor.

        Türkiye’de futbolun 100 yıllık bir geçmişi var. 100 yüzyıldan eski geçmişe sahip kulüpler de var. 800 milyon Euro’luk bir futbol endüstrisi de... Ancak, taraftarların kendi haklarını arayacak bir örgütlenmesi yok.

        Bugüne kadar adını duyuran taraftar grupları özellikle kulüp yönetimleri karşısında yeterince seslerini duyuramadı. Maçlardaki tezahüratlardan bahsetmiyorum. Stadyumlardaki varlıklarıyla ve kulüplerin tarihindeki yerleriyle seslerini duyurmalarını kastediyorum.

        Zaten kulüplerin, özellikle büyük kulüplerin genel kurulları geniş kitleye açık değil. Kulüpler mümkün olduğu kadar dar bir kitlenin genel kurulda temsil edilmesini yeğliyor. Bunun kendi açılarından bir avantajı var elbette. Küçük bir grubu yönlendirmek de, ikna etmek de daha kolay. İspanya’daki veya Portekiz’deki gibi 150 bin hatta 200 bin kulüp üyesine hesap vermek çok daha zor olurdu, öyle değil mi?

        Kulübün icraatları üzerinde üye olarak söz sahibi olamayan taraftarlar tribünlerde de paralı askerlere dönüştürülmek istendi yıllarca. “Paralarını, biletlerini veririz. İstediğimiz gibi bağırtırız” düşüncesi hâkimdi yıllarca. Bunun üzerine bir de emniyet şiddeti eklendi. Ufak kriminal grupları bertaraf etmekten aciz emniyet güçleri, stadyumlardaki 30 bin kişinin her birine holigan muamelesi yapıp çocuklu ailelerin bile üzerine atlı polisleri salmaktan çekinmedi.

        Tüm bunlara karşı Türk taraftarlarının tepkisi nasıldı? Tribünlerdeki yönetim karşıtı tezahüratlardan ve bazı protesto yürüyüşleri. Futbolun genişleyen ekonomisi içinde yetersiz bir eylem türü.

        Şimdi ise takımlarına duyduğu sevgiyi birçok şeyin önüne koyan geleneksel taraftarlar ipin ucunun iyice kaçtığını fark etti. Çünkü yeni endüstriyel futbol çağında kendilerine tamamen müşteri muamelesi yapılıyor, yeni gelir kaynakları uğruna ikinci plana itiliyor.

        Bu durumda taraftarların kulüp farkı göz etmeksizin yapacağı tek şey var. Haklarını korumak için örgütlenmek. Taraftar dernekleri veya örgütleri gerçekten kendi haklarını aramak için aralarında bir dayanışma ağı kursa başka türlü bir futbol ortamımız olur. Geçen cumartesi İstanbul’daki taraftar eylemi bu yolda ufak bir ilk adım oldu. Kim bilir? Belki futbolun içindeki güç odakları da onları öksüz çocuğu itelemekten vazgeçer.

        Diğer Yazılar